Theron ile mezarlığa geldik. “Bu kim ya?” Yerden başımı kaldırdım ve ona baktım. “Kim?” Karşıma baktığımda yine onu gördüm, Jackson. “Sikerim bu sefer ya.” Adımlarımı hızlandırdım ve ona seslendim. “Jackson!” Burnuna tek yumruk atmak için elimi kaldırdığımda hemen ellerini havaya kaldırdı ve birkaç adım geriye çekildi. “Dur dur dur! Vurma!” Durarak ona baktım. Theron bana yetişmişti.
Ellerini cebine koyarak arkamda dikildi. “Yemin ederim buraya geleceğini tahmin etmiştim. Özür dilemeye geldim, gerçekten.”
“Seni bir daha burada görmeyeceğim demedim mi lan!” Bağırdığımda tekrardan korktu ve ellerini kaldırdı. “Özür dilemeye geldim! Gerçekten! Gerçekten özür dilemek için sadece.” Theron arkamda güldü. “İstemiyorum özürünü falan, öldüreceğim seni bu sefer.” Ona vurmak için elimi kaldırdığımda Theron bileğimi tutarak beni durdurdu. “Bırak.”
Karşıma geçtiğinde gülümsedi. “Katil mi olacaksın?” Elimi çekiştirdim ama çok sıkı tutuyordu. “Seni ilgilendirmiyor, ölmesi gerek.”
“Arkadaşının karşısında mı yapacaksın? Sence bunu mu isterdi?” Bileğimi bıraktı. “Böyle bir günde canını sıkma. Ben onunla ilgileneceğim, hem merak da ediyordum bu Jackson White’yi.” Ona döndü. “Selam White.” Gülümseyerek kolunu onun omzuna attı, bu sefer tek başına gelmişti. “Biraz konuşalım, hadi gel. Ölülere saygısızlık etmeyelim, olur mu?”
Onu sürüklemeye başladığında omuzunun üzerinden bana baktı ve göz kırptı. Sinirle derin bir iç çektim ve saçlarımı karıştırdım. Daha sonra Wayne’nin mezarına yaklaşarak yoldan aldığımız çiçekleri ceketimin içinden çıkardım ve mezarın üstüne koydum. “Bu da Therondan.” Bir diğer çiçeğide yanına koyduğumda önüne çökerek dizlerimi önüme çektim ve sarıldım.
“Şu an nasıl hissettiğini bilmek istiyorum. İçinin ne kadar rahatladığını, suratındaki o neşeli gülümsemeyi görmek isterdim.” Yüzümü ovaladım ve çenemi dizlerime yasladım. “Hâlâ alışamadım, bazenleri etrafta seni arıyorum. Geceleri rüyama gelmen için dua ediyorum. İlaçları kullanmayı bıraktım, Alina bana bir uyku ilacı yazdı. Devamlı onu kullanıyorum ama hâlâ çok iyi uyuyamıyorum.”
“Belki seni görme umuduyla yatağa yatıyorum ancak ne uyuyabiliyorum, ne de seni görebiliyorum.” Derin bir iç çektim. “Hâlâ kızgın mısın bana? Beni affettin mi?” Yutkundum. “Pis işlere bulaştım diye de kızıyor musun? Lütfen, bana bu konuda kızma. Dövüşmek birkaç dakikalığına bile olsa öfkemi rahatlatmamı sağlıyor. İçimi en azından bu şekilde dindirebiliyorum.”
“Sana kavuşmak için sabırsızlanıyorum, bir an önce yanına gelmek istiyorum ama… bunu yapamam. Yaşamaya devam edip kendi intikamımı almalıyım. Geçen her bir gün daha da zor geliyor, bazenleri yaşamak ağır geliyor. Bir anda kalp krizi geçireyim istiyorum ya da ne bileyim, araba çarpsın öleyim, yeter ki yanına gelebileyim. Bana kızmadığını ve beni affettiğini söyle, bunu ağzından duyabileyim.”
İç çektim ve başımı kaldırdım. “Heather ile konuşmuyoruz, artık beni arayıp sormuyor. Sana da uğruyor mu diye merak ediyorum. Ama mezarın hâline bakarsam hiç gelmiyor gibi duruyor. Kızma ona, eminim vakti olmuyordur. Onunda sürekli aklındasındır.”
“Onu da çok özledim ama yanımda tutamam. Heather’ı kendimden uzaklaştırdım, eğer tekrar çekersem başına kötü şeyler gelebilir. Böylesi daha iyi, yalnızken daha mutluyum.” İleriden Theron’un, Jackson ile geri döndüğünü fark ettim. Kolu yine omzundaydı. Gülümseyerek ona bir şeyler anlatıyordu. “Ama yalnız sayılmam herhalde, her günüm Theron ile geçiyor ister istemez.”
Theron bana yaklaştığında elini havaya kaldırıp salladı. Jackson’un iyi bir dayak yediğini yüzünden anladım. Sürekli dayak yiyordu, sürekli ve sürekli. Bunun için üzülmüyordum, daha beterini hak ediyordu ama bıktığını tahmin edebiliyordum.
“Rahatsız etmedik umarım?” Ayağa kalkıp başımı iki yana salladım. Dudağının yanı, yanağı, kaşı ve burnu kanlar içindeydi. Bir gözü o kadar şişmişti ki açamıyordu bile. “Şimdi otur şöyle mezarın yanına.” Jackson eli önünde mezarın yanına geçti ve oturdu. “Hayır, hayır, bacaklarının üstüne otur, bağdaş kurma.”
Kaşlarımı çattım. Theron’un ne yapmaya çalıştığını aşırı merak ettim.
“Heh, aferin. Aslında akıllı çocuksun, niye bu kadar mallaşmışsın anlamadım.” Cebinden telefonunu çıkardı ve Jackson’a doğrulttu. “Dur, eğileyim, yüzün tam gözüksün.” Eğildi ve kamerayı yan çevirdi. “Ya da dur ya, ayakta çekince aşağıdan daha zavallı duruyorsun.” Ayağa geri kalktı. Gözlerini ekrandan çekti ve başını kaldırarak ona baktı. “Söyleyeceklerini hatırlıyorsun, değil mi?” Başını sallayarak onayladı. “Akıllı çocuk.”
Tekrardan kameraya baktı. “N’apıyorsun?”
“Dur bir, karşıma.” Sessiz kaldım. “Hadi, bir, iki— orospu çocuğu kameraya baksana! Başını mağdurmuşsun gibi eğme lan!” Theron sesini yükselttiğinde Jackson korkuyla kameraya baktı. “Başlıyorum, bir, iki, üç!” Kaydı açtı.
Ellerimi cebime koydum ve sadece ikisini seyrettim. “Ben Jackson White, burada Wayne Armstrong’un mezarının yanında özür dilemek için bulunuyorum. Yaptığım şey tam bir eşeklikti. Aylarca temiz kalmışken ona zorla uyuşturucu çektirtip izni olmadan videolarını sosyal medyada paylaştım ve ölümüne sebep oldum. Ben bir eşeğim.” Theron kameranın üstünden ona baktı. Ve ağzını oynattı.
Jackson onu seyrettikten sonra eşek gibi anırmaya başladı. Theron dudağını ısırıp gülmemek için zor dayandı. “Pfftt—“ Başımı iki yana salladım ve elimle yüzümü kapatıp yere eğdim. “Özür dilerim Wayne, kendimi asla affetmeyeceğim.” Theron videoyu kapattı ve hızla onun yanına gitti, Jackson bir anlığına tekrar yumruk yiyecek diye savunmaya geçmişti ama Theron onun sadece saçlarını karıştırdı. “Helal lan oğlum, harikaydın!”
“Kalkabilir miyim?”
“Kalk, kalk.” Jackson yerden kalktığında Theron onun sırtına hafifçe vurdu. “Hadi git. Seni ben dövmedim bu arada, biliyorsun değil mi?” Başını sallayarak onayladı. “Çok akıllısın ya, gerçekten bayıldım sana. Çok seviyorum itaatkar insanları.” Jackson bana baktı. “Özür dilerim.” Bir şey demediğimde ilerlemeye başladı, arkasından onu seyrettim.
Sonra Theron’a baktım. “Eşek gibi anırtmak mı?” Güldü. “Pffft, çok komik değil miydi? Kepçe kulakları onu eşeğe benzetiyor. Benzemiyor mu? Bence çok uygun oldu. Şimdi hayatı boyunca bununla yaşayacak.”
Gözlerimi devirdim. “Hadi gidelim.” Görüşürüz Wayne. Başını salladı ve bir sigara yakarak peşimden gelmeye başladı. O sırada telefonunu çıkardı ve videoyu izledi. Jackson’un anırdığı yere geldiğinde güldü. “Çok iyi ya.”
Telefonuna baktığımda videoyu paylaştığını gördüm. “Başın derde girerse n’olacak?” Bana baktı ve dudağında ki sigarayı indirerek dumanı üfledi. “Küçük bir ergenle başım neden belaya girsin? Ben hep bunlarla uğraşıyorum, bir şey olmuyor. Onları akıllandırıyorum, daha ne. Benim sayemde adam olacaklar.”
İlk yorum yazan sen ol!
Henüz yorum yapılmadı