Ortamdaki insanların coşkusu arttığında karşımdaki çocuk ayaklarıma çelme takıp beni sırt üstü yere düşürmüştü. Kafesin içi yine arabaların farları sayesinde aydınlanıyordu.

Theron kafesin tellerine vurdu. “Kalk Aidan! Kalk!” Kalkamayacak gibiydim, çocuk kolaydı ama beni çok uğraştırmıştı. Beni yormuştu, uzanıp sadece böylece yatıp dinlenmek istiyordum.

Tavana bakarken soluklandım, sadece birkaç saniyem vardı. O sırada sahilde uzanırken Wayne ile birlikte yıldızları seyrettiğimiz ana dönüyorum. “Biliyor musun? İnsanlar hep tavana bakarak ölür. Ben ise her zaman yıldızlara bakarak ölmek istemişimdir. Çünkü gideceğim yer onların arası, öldüğümde onların yanında parlayacağım.”

Sonra çocuğun ayağının yüzüme doğru geldiğini gördüm. Hızla ayak bileğini tuttum ve çevirerek yere yatırdım, o sırada kalktım. Bileği kırılmıştı, acıyla bağırdığında bıraktım.

Benim her zaman parıldayan yıldızımsın Wayne, bana hep bir umut olacaksın.

“Aidan kazanıyor! Brock yerde!” Herkes alkışladı, bir kısım yine yuhlamaya devam ediyordu. Dehşet bir yorgunluk vardı üzerimde, omuzlarım inanılmaz şekilde ağrıyordu. Gidip sadece yatakta yatmak istiyordum.

Kafesin kilidi açıldığında çıktım, yerde kıvranan çocuğu kaldırdılar ve götürdüler. Odaya doğru ilerlerken birkaç kişi sırtıma vurup beni tebrik ediyordu. İçeriye girdim ve koltuğa yattım. “Ahhh… tam bir baş belasıydı ya…”

Theron arkamdan geldi. “Aferin benim aslanıma!” Çıplak sırtıma beni destekleyen birkaç tokat attı. “Harika paralar kazandık yine, harika!” Oturur bir pozisyona geçtim ve ona baktım. “Anca para da para, Aidan’ın ağrıları ne olacak?” Bana ağrı kesici uzattı. “Cidden mi?” Gülümseyerek onayladı.

İçtim ama artık o kadar sık kullanıyordum ki çok nadir işe yaramaya başlamıştı. Sırtımı koltuğa yasladım ve başımı geriye yatırdım. “Omuzlarım çok ağrıyor… her bir damarı hissedebiliyorum. Çocuk deli etti beni, dayak yiyor düşmüyor, bana vuramıyor, sadece oyalayıp yoruyor.”

“Olayı o ya zaten, düşmanını yorduktan sonra asıl saldırıya geçiyor. Neyse ki sen o kısma gelmeden yatırdın onu aşağı.” Ayağa kalktı, paketinden bir sigara uzatarak bana verdi. Dudaklarıma koyup yaktığımda arkama geçti ve çıplak boynuma soğuk ellerini koydu. Benim vücudumun yanıyordu, soğuk elleri iyi hissettirdi.

Boynuma ve omuzlarıma masaj yapmaya başladı. “Omuzların ve boynun taş gibi olmuş.” Başımı sallayarak onayladım. O kadar iyi ovuyordu ki aslında aylardır ihtiyacım olan tek şey bu masajmış. “Böyle masaj yapmayı nerden biliyorsun?”

“Annem hastanedeyken masörlük yapıyordum. İyi para vardı ama çok uzun çalışamadım, sadece erkekler olsa bile epey sapık geliyordu. Taciz edip duruyorlardı. Birine denk geldim, her zaman ki gibi karşılık vermedim, beni patrona şikayet etti; böyle ballandıra ballandıra. Patron da beni sevmiyordu zaten, işten kovuldum.”

“Oha, o kadar basit mi— ahh.”

“Kovacak yer arıyordu.” Başımı sallayarak onayladım. “Burası biraz acıtabilir.” Boynumla omzumun arasını ovaladığında hafifçe sızlanarak inledim. Güldüğünde n’olduğu sordum. “Kedi gibi mırıldıyorsun.”

“Ne?” Omzumun üzerinden ona baktım. “Kafeste ki kaplan sevilmeye gelince mırlıyor.” Elini ittirdim, daha da güldü. Boynumu tutarak sağa sola yatırdım başımı. “Mırlamadım.” Başını sallayarak onayladı ve sandalyeye oturdu. “Dediğin gibi olsun…” Bana bakarak sessiz kaldı, sonra gülümsedi. “…kedicik.” Sesimi yükselttim. “Kavga mı istiyorsun lan?” Güldü. “Merhamet et Aidan abi! Neyse neyse, iyi iş çıkardın, rakibin yine çok da zayıf değildi.” Başımı salladım ve arkama yaslandım. “İçeriden haber var mı?”

Onayladı. “İntihar etmeye kalkılmış, bizimkiler son anda fark etmişler. Neredeyse elden gidiyormuş.”

“Yavaş yavaş, böyle ölecek. Ölmek isteyipte yaşamak zorunda olmanın ne anlama geldiğini öğrenecek. Bir gün eğer ölürse, benim ellerimden olmasını istiyorum.” Güldü. “Birini öldürmek o kadar kolay mı zannediyorsun? Daha önce hiç yaklaştın mı?”

“Sen?” Sessiz kalarak arkasına yaslandı, bacaklarını sehpaya uzattı ve bir sigara yaktı. “Birisini öldürdün mü?” Dudaklarının arasındaki sigarayla güldü. “Öldürdüm.” Kaşlarımı çatarak yutkundum. “Ne?”

“Şaka yapıyorum, tabii ki öldürmedim ama az kalmıştı, neredeyse öldürecektim.”

“Kimdi?” Dumanı üfledi ve sigarasını parmaklarının arasına aldı. Bir süre tavana baktı, düşündü, bir şey demedi. Daha fazla zorlamak istemedim. Ama daha sonra ağzından kaçırdı. “En yakın arkadaşımdı. Birkaç sene oldu. Takıntılı bir gerizekalıydı, eskiden burada dövüşürdü. Zamanla aramızdaki dostluk çürümeye başladı. Bir gün dayanamadım, deli gibi dövdüm. Yüzü kanlar içinde kalmıştı, neredeyse içine göçmüştü. Bayılmasına rağmen yumruklamaya devam ettim, gözüm o kadar dönmüşü ki kimse durduramadı.”

“Sonra n’oldu?” Bana baktı. Gözlüğünü kaldırıp saçlarına ittirdi, önüne birkaç saçı düşmüştü. “Polis siren seslerini duyduk, beni zorla tutup çektiler. Motorlara atlayıp kaçtık ordan. Hastaneye kaldırıldı, iyileşme sürecinde onu hiç ziyaret etmedim, hayati risk taşıyordu diye hatırlıyorum. Benden şikayetçi olmadı ama bir gün intikam almak için geri döneceğini biliyordum.”

“Yani karnındaki iz…” Başını sallayarak onayladı. “Jaxon hiç düzgün bir çocukluk yaşamadı. Ailesi küçük kardeşine her zaman ilgi gösterirdi ama ona hiç göstermezlerdi, nefret ederlerdi. Lisede aynı sınıftaydık, çok sessizdi, benim aksime hiç arkadaşı yoktu. Onunla arkadaş oldum, ortamıma soktum, çetemize girdi. Çete dağıldı, klübe katıldı. Dövüşler yaptı ama…” Durdu. Daha sonra tekrar konuştu. “…durduk yere kıskançlığı tuttu, ondan başka arkadaşım olmasın istiyordu. İşlerden dolayı onunla fazla ilgilenemediğim için bana nefret duymaya başladı, başkalarından kıskandı. Etrafıma zarar vermeye başladığında dayanamadım, bende insanım ne de olsa. Sürekli alttan alıp durmuştum, götünü kaldıran şeyde buydu zaten. En sonunda olan oldu işte.”

Sigaramı küllüğe bastırdım ve koltuğa uzandım. “E hiç mi korkmuyorsun, bir gün geri dönecek diye?” Omuzlarını kaldırıp alt dudağını sarkıttı. “Ondan daha iyi olduğumu biliyor, benim karşıma çıkması için cesaretini toparlaması lazım.”

“Bir gün burayı patlatırsa?” Güldü ve dilini yanaklarına bastırdı. “O sefer onu gerçekten öldürürüm. Mekanı değiştirmeye çalışıyoruz zaten, burası artık ufak geliyor.” Başımı sallayarak onayladım.

“Hiç kaplıcaya gittin mi?” Kaşlarımı çattım, kaplıca lafını bile hayatımda sadece iki kez duymuştum. Theron’un bir anda random gelen fikirleri her zaman çok komik olmuştur. “Hayır.”

“Kalk hadi, kaplıcalara gidelim. Çok lüks bir yere götüreceğim seni, spa falan da yaparız.” Dalga geçtiğini zannettim ama hazırlanmak için ayağa kalktı ve sigarasını söndürdü. Gözlüğünüde gözlerine geri indirdi. Onu seyrettiğimde bana baktı. “Hadi oğlum, ciddiyim.” Gülerek kalktım.




user

Jackson'dan Jaxon'a... hg yeni bela

Novebo discord sunucusu