Beni hastaneye yatırdılar. Gözaltında tutacaklarmış. Yapayalnız, sadece yatağı olan boş bir odada yatakta uzanıyorum. Wayne yanımda, ayaklarımın ucunda oturuyor, o da sessiz, ikimizde konuşmuyoruz.
“Konuşmaman en iyisi, en azından seni normal zannedecekler. Ben yokmuşum gibi davran.” Cenin pozisyonunda uzanırken, yüzümü koluma sıkıştırdım. “Herkes öyle davranıyor sana, ben ne diye öyle davranayım?”
“Olması gereken bu Aidan, senin deli olmadığını düşünmeliler, belki de seni serbest bırakırlar.” Ona baktım. “Ben deli miyim?” Gülümsedi ve başını iki yana salladı. “Deli değilsin, sadece onlar böyle düşünüyor. Ben buradayım, bunu sende biliyorsun.” Başımı sallayarak onayladım. “Hepte burada olacağım.”
Başımı tekrar yastığa gömdüm. Kapı açıldığında hiçbir tepki vermedim, bir hemşire içeri girmişti. “Aidan.” Cevap vermedim, Wayne ona baktı. “İlaçları içmen gerekiyor, neden böyle yapıyorsun?”
Yatağın yanındaki masada ilaçlar duruyordu, bir bardak su ile. “Bunu senin iyiliğin için yaptığımızı biliyorsun değil mi?”
“Beni sanki çok uzun zamandır biliyormuşsun gibi davranma, bana iyi davranma. Benimle konuşma bile, iyiliğimi istediğiniz yok, bunlar sadece herkese söylediğiniz sıradan laflar.”
“Sadece dene, hiçbir şey olmayacak.” Oturur bir pozisyona geçerek ilaçları elime aldım. Hemşire umutlandı ancak ben içmeye niyetli değildim. Ona fırlattım, suyuda yüzüne çarptım. Wayne güldü. “Saçma sapan ilaçlarınızı içmeyeceğim, bana deliymişim gibi davranmayı kesin artık.”
Hemşire eliyle suratını sildi, iç çekti ve bir şey demeyerek odadan çıktı. Kameraya baktım, orada bir doktor beni izliyor olmalı. Kameraya dilimi sarkıttım ve yatağa geri uzandım. “Aptallar.”
Wayne sırtını duvara verdi, bacaklarını kendine çekti. Ona baktım. Ne düşündüğünü merak ettim ama onun dediği gibi onunla konuşmamam gerektiğini biliyordum.
***
Beni birkaç günün ardından, yaklaşık neredeyse bir iki gün sonra ayrı bir odaya aldılar. Bu odaya ışık rahatça giriyordu, camda demirler vardı, beyaz bir yatak, küçük bir komidin, yanında duvara yaslı bir ikili koltuk ve onun karşısında tekli bir koltuk. Aralarında bir sehpa var. Odanın kapısının önünde ise karşılıklı iki sandalye ile bir masa var. Odanın tavan köşesinde ışığı yanıp sönen bir kamera var. Oda çok sade.
“Bu saçmalık, beni zorla yatırdıkları yere bak. Hiçbir şey yok, kendime zarar vereceğim diye her şeyi kaldırmışlar. Bir kalem ile kâğıt bile yok. İşim gücüm yok kendimi bıçaklayacağım sanki.” Kalkarak ikili koltuğa uzandım ve tavanı seyrettim, Wayne karşı koltuğa oturdu.
Bazen düşünmeden edemiyorum, buraya yatırıldıysam eğer insanlar haklı olabilir miydi? Wayne gerçekten ölmüş olabilir mi? Ona baktım, n’olduğunu sordu. Hayır, böyle bir şey olamaz, Wayne ölmüş olamaz. İnsanlar bana bunu söyleyerek onu benden uzaklaştırmaya çalışıyorlar, sadece kıskanıyorlar.
Eğer Wayne öldüyse neden onu görüyorum ki? Babaannem öldü, onu görmedim, ailem öldü, onları gördüm ama kısa süreliydi, hastaneye yatmam gerekmedi; keşke görseydim hepsini ama görmüyorum ve görmedim. Wayne ölseydi onu görmezdim, giderdi. Benim her anımda benimle olmazdı, Wayne beni onlar gibi terk etmiyor, Wayne benim yanımda olan tek kişi. Heather bile beni buraya mahkum etti, Wayne ise benimle buna katlanmayı sorgusuz sualsiz kabul etti!
“Aidan.” Tanımadığım bir kadın benim yanımda duruyordu, iki eliyle omuzlarımdan tutmuş beni durdurmuştu. “N—n’oldu?” Kaşlarımı çattım. Ellerime baktığımda bileğimdeki tırnak izlerini gördüm, kanıyorlardı ama pekte derin değildi. “İyi misin?” Başımı sallayarak onayladım ve beni tutan ellerini ittirdim. “Sen kimsin?”
Bana bir peçete uzattı, tırnak izlerinden akan kanları sildim. “Ben senin doktorunum, adım Alina.” Tekli koltuğa oturduğunda bacak bacak üstüne attı.
Klasik bir doktor modeliydi, terapistim olmalıydı. Yaklaşık otuz ya da otuz iki yaşındaydı. Beyaz önlüğünün altında dizlerinin biraz üstüne kadar gelen bir siyah kalem eteği vardı, üstünde sıkı bir beyaz gömlek vardı. Bacakları ince ve uzundu, sağlıklı bir bireydi. Saçları açıktı dalgalıydı ve tek omuzuna almıştı, kumral renkteydiler ve gözleri ise kahverengiydi. Beyaz tenli şık bir kadındı, yüz hatları çok keskin ve kaydıraklı bir burnu vardı. Kirpikleri uzundu, yüzünde çok hafif doğal bir makyaj vardı, dudakları oldukça zarif ve tatlıydı.
“Bir süre beraber olacağız, bana biraz kendinden bahsetmek ister misin?” Sırtımı koltuğa yasladım ve bacağımı bacağımın üstüne attım. Suratımı büzüştürdüm. “İstemem.” Gülümsedi. “İnatçısın. Biraz ben senden bahsedeyim o zaman.” Kaşlarımı çattım.
“Aidan Acker. On sekiz yaşındasın, daha bu sene reşit olmuşsun. On iki yaşında aileni kaybettin, çok üzgünüm, daha on yedi yaşında ise babaanneni kaybetmişsin, birkaç ay sosyal hizmetlerin gözetimi altında kalarak tek başına yaşamışsın.” Okuduğum lisenin ismini söyledi. “İyi bir okul ama derslerin çok iyi değilmiş. Bir restoranta çalışıyormuşsun ve işini epey seviyormuşsun ama birkaç ay gitmeyi kesmişsin”
“Mahremiyet nerede tam olarak?”
“Bunlar sadece bizim aramızda olan şeyler, ki bundan sonra konuşacağımız şeylerde öyle. Hem senin hakkında bu bilgileri çoğu kişi biliyor.” Sessiz kaldım. “Annen ev hanımıymış baban ise inşaat sektöründe iyi bir masa başı işi yapıyormuş. Abin son sınıfmış.”
“Tamam, yeterli.”
“Burada neden bulunduğunu biliyor musun Aidan?” Başımı yere eğdim. “Benimle konuşmak zorunda değilsin, içinden gelirse benimle istediğin zaman konuşabilirsin. Konuşman için seni asla zorlamam, ne zaman hazırsan o zaman başlayabilirsin.”
Bu kadın bana şaşırtıcı bir şekilde güven veriyordu, sıcak kanlıydı, sesi yumuşak ve sakindi. İnsana huzur veriyordu. Wayne, Alina’nın arkasındaki yatakta uzanıyordu. “İnsanlar bana Wayne’nin öldüğünü söylüyor, onu etrafta hayal olarak görmüyormuşum.”
Başını sallayarak onayladı. “Bana arkadaşından biraz bahseder misin?” Derin bir iç çektim. “Benim sona kalan tek ailem, ne olursa olsun beni asla bırakmayan, ne olursa olsun onu asla bırakmayacağım dostum.” Birkaç not aldı, aldırış etmedim.
“Neden onu aile konumuna koydun?”
“Wayne benim her zaman küçük kardeşim gibi oldu, oysa benden bir yaş büyük bile. Onu her zaman korumam gerekiyormuş gibi hissediyorum, kimi böyle korumak istersen? Aileni. Dünya kötü ve karanlık bir yer, Wayne ise zayıftı, yalnızdı, narin ve kırgın, onu tutmam gerekiyor, bu karanlık dünyayı karşıma almam gerekiyor. Çünkü bu dünya da o benim parlayan tek ışık kaynağım. Eğer onu gerçekten kaybetseydim sanırım burada olmam, bir saniye bile burada kalmam.”
“Bende öyleydim, yalnızdım ve kırgındım, güçsüzdüm. Ama Wayne ile karşılaştığımda o…” Gülümsedim. “…benim ailem oldu, sanki ikimizde birbirimizi tamamlıyoruz.”
“Wayne’ye ne kadar değer verdiğini görebiliyorum, eminim çok iyi bir insandır. Onun hakkında biraz araştırma yaptım, umarım bu yüzden bana kızmazsın.” Başımı iki yana salladım. “Güzel, peki biraz bana onu nerelerde gördüğünden bahseder misin?”
“O her zaman yanımda, ya yanımda oturur, ya karşımda ya da ayaklarımın ucunda. Beni hiçbir zaman terk etmiyor, ailem gibi bırakıp gitmiyor, bana söz verdiği gibi yanımda kalıyor.” Perdesi açık camdan dışarıyı seyrettim. “Eğer sözünü tutmuyor olsaydı nasıl hissedersin?”
Yutkundum. Derin bir iç çektim ve bakışlarımı yere çektim. “Yalnız olurdum, bir başıma. Bir gün gerçekten gidecek diye çok korkuyorum, yalnız kalmak istemiyorum, Wayne olmadan bir yaşam düşünemiyorum.” Fısıldadım. “Korkuyorum, gerçekten korkuyorum…”
İlk yorum yazan sen ol!
Henüz yorum yapılmadı