Patronum Antony’i aramam üzerine restoranta gelmişti. Sabahçı olarak iş çıkış saatimdi. Kıyafetlerimi giydim ve masaya oturarak onu beklemeye başladım. O sırada çok gergindim, bacaklarımı sallayıp tırnaklarımı yiyordum. Sürekli iç çekip duruyordum, Antony’nin bir an önce gelmesi gerekiyordu çünkü her bir saniye, Aidan için çok önemliydi.

“Selam.” Kapıdaki ziller çaldığında ve patronun sesini duyduğumda kalbim güm güm atmaya başladı. Çalışanlarına selam verdi, onlarla çok ufak muhabbet ettikten sonra gülümseyerek karşıma oturdu. “Bir şey mi oldu Heather’cığım? Yüz yüze konuşmak istemişsin, telaşlandırdın beni. İş ile ilgili mi?”

Ellerimi masanın üzerinde kavuşturup sıvazlamaya başladım, nasıl anlatmam gerektiğini bilmiyordum. Nasıl isteyeceğimide bilmiyordum. “Bay Antony, sizden… bir ricam olacak.”

“Tabii, her zaman.” Dudağımı ısırıp çekiştirdim ve ona baktım. “Biliyorsunuz, Wayne, durumu çok ciddi. Evden çıkmıyor, işe gelmiyor. En son bir hafta önce gördüm onu, evden kovdu bile.” Gülen yüzü düştü ve başını sallayarak onayladı. “Ne yapıp ne etsem onu oradan çıkaramıyorum, babamın bir psikoloji uzmanı arkadaşı var, onunla konuştum. Eğer hastaneye yatırılmazsa durumu çok ciddiye gidebilirmiş, ya bize ya da kendisine zarar verebilirmiş. Ki bir hafta önce onu ziyarete gittiğimde durumu gerçekten çok vahimdi. Kendi kendine konuşuyor, doğru düzgün uyuyamıyor, yemek yemiyor, ağlıyor, saldırıyor…”

“Etrafta Wayne’yi gördüğünü söylüyor ama biliyorsunuz, Wayne öldü. Öldü, değil mi? Aklını kaçıran ben değilim.” Elimi tuttu. “Aidan için kabullenmesi zor Heather, herkesi kaybetti. Wayne’nin ölümüde onu derinden sarsmış olmalı, endişeni anlıyorum. Birkaç kere bende gittim, ama kapıyı açmak yerine benimle sadece kapı ardından konuştu.”

Başımı salladım. “Sizden isteğim, lütfen onu oradan çıkarın. O sizi ciddiye alıyor, ona hep destek oldunuz, bir abi oldunuz. Lütfen… lütfen onu ikna etmeyi deneyin, yalvarıyorum.” Gözlerim doldu. Elimi tutan elini tuttum ve başımı yasladım. Hüngür hüngür ağlamaya başladım. “Bir arkadaşımı daha kaybedemem, Aidan’ı da kaybedemem, lütfen, yalvarırım, onu oradan çıkarın. Hastaneye gitmesine yardımcı olun.”

Saçlarımı sıvazlayıp başımı kaldırdı. “Yalvarmana gerek yok, bunu yapacağım. Ne olursa olsun çıkaracağım onu. Hadi gel, şimdi gidelim.” Gözlerim parıldadı, göz yaşlarımı sildim ve gülümsedim. “Teşekkür ederim! Çok teşekkürler!”

Birlikte arabasına bindik, burnumu çekip durdum. “Oraya gittiğimizde sen arabada kal, tamam mı? Eğer on dakikaya çıkmazsam sağlık ekiplerini ara. Sakın endişelenme, Aidan bana hayatta zarar vermez, kendisine de vermesine izin vermem. Babaannesi o çocuğu bana emanet etti.” Başımı sallayarak onayladım.

Evin önüne geldiğimizde arabadan indi ve inerken bir kez daha burada kalmam için beni uyardı. Kapıyı kapattı ve evin önüne geldi, ben camdan orayı seyrederken defalarca kez kapıyı çaldı. “Aidan, benim, Antony, biraz konuşalım mı?”

“İstemiyorum.”

“Aidan, buraya patronun olarak gelmedim, abin olarak geldim. Hadi, aç kapıyı. Eğer açmazsan burada saatlerce dikilmek zorunda kalacağım.” Bir süre sessizlik oluştu. “Bu sefer ciddiyim evlat, seni görmeden hiçbir yere gitmem. Gerekirse kapıyı kırarım.” Tırnaklarımı ısırmaya başladım.

Kapı açıldığında kalbim çarptı, Antony bana baktı ve içeri girdi. Hızla arabadan çıktım. Acele adımlarla kapıya ilerledim, tam girecektim ki durdum, kapının arasında mandal vardı. İç çektim, girmemem gerekiyordu. Yere oturdum. Saate baktım, on dakika, on dakikaya çıkmazsa sağlık ekiplerini arayacağım.

Lütfen… lütfen ikna olsun.

Wayne, n’olur onu artık rahat bırak, sende bunu istemez misin?

Dakikalar geçmiyordu, bacaklarımı sallamaya devam ediyordum. Sadece altı dakika geçmişti. İçerisi şu ana kadar çok sessizdi ama bir anda bağırış sesleri yükseldi. Ayağa kalktım ve içeri girdim.

Mutfağın kapısına geldiğimde Aidan tişörtünü ağzıyla tutmuş, iki eliyle bıçağı karnının, yani yarasının üzerinde tutuyordu. Gözlerim irileşti. “Aidan!” Üzerine atılacakken Antony beni tuttu. “Heather, uzaklaş! Dediğimi yap!” Beni ittirdi, ellerini Aidan’a doğru havaya kaldırıp onu sakinleştirmeye çalıştı.

Koşarak koridora çıktım, cebimden telefonumu çıkardım ve zangır zangır titreyen ellerimle hastaneyi aradım. Açtıklarında hemen bağırdım. “Aidan! Aidan’ın durumu çok kötü! Kendisine bıçak çekti! Lütfen yardım edin!”

“Hanımefendi, sakin olun. Olduğunuz yeri ve durumun nasıl gerçekleştiğini söyler misiniz?” Adresi sesim titreye titreye söyledim. “Kahretsin, siz sadece bir ekip gönderemez misiniz? Bize ya da kendisine zarar verebilir! Hızlı olun!”

“Adresinize bir ekip gönderdim, şu an yoldalar—“ Telefonu kapattım ve yanlarına geri döndüm. “Bana bunu yaptırtmayın, sadece beni ve Wayne’yi yalnız bırakmanızı istedim! Ne diye bizimle uğraşıp duruyorsunuz?!”

“Aidan… Aidan dinle, seninle uğraşmıyoruz, tamam mı? Sadece iyiliğini istiyoruz, biraz dinlenmen gerekiyor, sadece biraz, lütfen bana güven. N’olur bırak o bıçağı.”

Başını iki yana salladı. “Ya bizi yalnız bırakırsınız, ya da saplarım kendime! Tekrardan yırtarım karnımı!” Antony ona yavaş adımlarla yaklaşırken Aidan bunu fark etmiyordu. “Bak, Wayne bunu ister mi? Wayne bunu istiyor mu? Sence o yarayı tekrar açmanı ister mi?” Aidan’ın ellerinin titrediğini gördüm. Korkuyla ağlamaya başladım, elimle ağzımı kapattım.

“İstemiyor, istemiyor değil mi? Ver o bıçağı bana şimdi. Bu yaptığın çok saçma.” Aidan tişörtünü ağzından bıraktı, Antony eline uzandı ve bıçağı alıp kenara attı. Hızla onu çekip sarıldı ve yüzünü omzuna bastırdı. Aidan hüngür hüngür ağlamaya başladı. Rahatlayarak derin bir iç çektim.

“İyi olacaksın evlat, tamam mı? İyi olacaksın, artık bunlara tek başına katlanmak zorunda değilsin, hiçbir zaman değildin.” Antony onun saçlarını okşarken içeriye sağlık ekipleri ve iki polis memuru girdi. Aidan onları gördüğü an Antony’i ittirdi. “Bunlar kim lan? Bana tezgah mı kurdunuz?!”

Görevlilerin biri kız biri erkekti, memurlarda öyle. Sağlık görevlisinden birisi konuştu. “Aidan, biz hastaneden geliyoruz bu hemşire Anastasia, bende Mason, sana yardımcı olmak için buradayız.”

“Yardım mardım istemiyorum lan! Siktirin gidin hepiniz! Hiçbir yere gelmiyorum dedim!”

“Aidan, kimse seni zorlamayacak, lütfen bizimle gel. Birkaç gün misafirimiz ol.” Bağırdı, her bağırdığında içim titriyordu, Antony beni kenara çekti. “Gelmeyeceğim dedim! Daha ne diye uzatıyorsunuz?!”

Sağlık görevlileri ona yavaş yavaş ilerlerken Antony onu sıvazladı. “Wayne’yi düşün, lütfen.” Onu ittirdi. “Benimle böyle konuşup durma! Sinirimi bozuyorsun!” Memurlar onu tuttuğunda birinin suratına dirseğini vurup öbürüne yumruk attı. Antony şiddetle onu tutarken Aidan onun yüzüne bir kafa attı. Afallayan patronumu tuttum. Bağırdım. “Aidan! Sakin ol!” Antony kendine gelip kanayan burnunu sildi. Polisler kendilerini toparlayarak onu kollarından tutarak duvara yasladı. Ona bir suçluymuş gibi davrandılar. Sanki katilmiş gibi.

“Lütfen, ona bu kadar sert davranmayın… lütfen…” Aidan çırpınmaya başladı, iki memur onu zor tutuyordu. Sağlık görevlilerinden birisi şırıngaya bir ilaç doldurdu. “O ne? O ne?!” Sağlık görevlisi Anastasia’yı tuttum. “Sakin olun, bu sadece sakinleştirici.”

İğneyi yaptıklarında yaklaşık bir beş dakika sonra çırpınmayı bıraktığını gördüm. Polisler onun yüzünü bize çevirmişti, sırtını duvara verirken yavaş yavaş yere kayıyordu. Bir şeyler fısıldadı, polisleri ve sağlık görevlilerini ittirip onu tuttum. “Aidan…” Uykuya dalacakmış gibiydi, gözleri kısıktı. Yere düştüğünde eğildim ve omuzlarını tuttum.

Kalkmaya çalıştı. “Yapma…” Gözyaşlarım durmaksızın akmaya devam ediyordu. “Wayne…” Dudağımı ısırdım. “Özür dilerim… özür dilerim… gerçekten böyle olsun istemedim.”

“Wayne’yi… görmem… gere…” Konuşmayada mecali yoktu, neredeyse fısıldıyordu ama artık kasları gevşediği için daha fazla konuşamıyordu ama sadece Wayne’nin adını sayıklıyordu.




novebo yorum yok

İlk yorum yazan sen ol!


Henüz yorum yapılmadı

Novebo discord sunucusu