“Wayne… ben özür dilerim.” Siyah odadaki, karanlık sahilde onunla birlikte kumlarda oturuyorduk. Başını çevirip bana baktı. Günden güne sahilde olan bu fırtına dindikçe diniyordu.
Hafif bir esinti ile Wayne’nin saçları savruluyordu, bacaklarını kendine çekmişti ve dizlerine sarılmıştı. Yüzünde hafif, kırgın bir gülümseme vardı. Gözleri doluydu ama yaşları akmıyordu.
“Yaşadığın için mi özür diliyorsun?”
“Hayır, senin yanına gelemediğim için.” Başını önüne tekrar çevirdi. Bir şey söylemedi. Wayne her zaman çok suskun olmuştu ama burada olduğu kadar hiçbir zaman suskun olmamıştı.
Onu böyle görmekten nefret ediyordum, eski Wayne’yi çok feci bir şekilde özlüyordum. Şakalaştığımız günleri, sahilde saçma sapan espiriler yaptığı günleri… Babaannem’in bize hazırladığı yemekleri onla birlikte yemeği… her şeyi çok özledim.
Belki de babası onu dövdüğünde bir hırçınlıkla kalkıp babasını dövmeye gideceğimi söylediğimde beni engelleyişini bile özlemiştim.
Ama ne yemekler, ne şakalar, ne engelleyişler, hiçbiri yok. Wayne yanımda ama kendisi toprağın altında, buz gibi böceklerin arasında yatarken cesedi çürüyüp gidiyor.
Işıl ışıl parıldayan ela gözleri artık yok, savrulan saçları yok. Keskin, bir tilki gibi bakan gözleri yok. Güldüğünde kısılan gözleri yok. Sakin ve yumuşak sesi yok, gittikçe uzaklaşıyor. Omzuna kolunu atamıyorum, birlikte yemek yemeye gidemiyoruz. Haftanın her günü, her günün her saati birlikte değiliz.
Kırgın olduğumuzda geç saatlere kadar konuştuğumuz geceler yok. Birlikte yatıya kalmıyoruz, sabahlara kadar oyun oynamıyoruz. Kavga etmiyoruz.
Wayne yok.
Bu gerçekle ne zaman yüzleşsem bir parçam git gide çürüyor, onun yanına gömülüyor.
Yapayalnız hissediyorum, gerçekten yapayalnızım.
“Neden bana bu kadar kızgınsın? Yanına gelmek istiyorum ama buradan gidemiyorum, senin kadar cesur değilim Wayne.” Sessiz kaldı. “Yalvarırım konuş artık benimle, yalvarırım…”
Esen rüzgar bir anda durdu. “Bana cesur diyorsun, yaptığım şey sence beni cesur mu yapıyor? Senin kadar cesur olabilseydim keşke, ben sadece bir korkaktım. Hayatım boyunca böyle yaşadım ve böyle öldüm, korkak olarak.”
“Sen oraya aitsin Aidan, seninle bizim farkımız bu. İkimizden birisi elbet ölmeliydi. Ya sen, ya ben. Birimiz ölecekti. Çünkü birimiz yeteri kadar cesur değildi, nasıl dimdik durması gerektiğini bir türlü öğrenmemişti.”
“Hayır…” Göz yaşlarım aktığında onun elini sımsıkı tuttum. Bana baktı. “…bunu kabul edemem. İkimizden biri ölmeliydi diye bunu geçiştiremem. Kalman gerekiyordu, kalmalısın. Kalmalısın, sikeyim, benim için kalmalıydın sen. Biraz daha bana tutunsaydın, biraz daha…” Hıçkırdığımda nefesim kesildi ve elini bırakarak göz yaşlarımı sildim. “…neden sadece kalmadın?.. Neden benimle konuşmadın?”
Bana baktı. “Eğer kalsaydım bu sadece senin yararına olmaz mıydı? Sadece senin için yaşıyor olmaz mıydım?”
“Bizim amacımızda buydu, birbirimiz için yaşayan iki ölüydük. Bu her zaman böyle devam etmeliydi.” Güldü. “Nereye kadar devam edecekti? Ben acı çekiyordum, sen ise benim acımı taşıyordun, hiçbir zaman çekmiyordun. Bencilce davranma.”
“Ben… hiçbir zaman bencilce davranmadım. Sen her acı çektiğinde ben bir gün öldüm. Sen tüm bu her şeye katlanırken benim ne yaptığımı zannediyordun?.. Ölüp bitiyordum, her gece beni ailemin yanına alsın diye dua ettiğim Tanrıya, seni kurtarması için yalvardım.”
“Ne değişti? Hiçbir şey. Eğer birbirimiz için yaşıyorsak, eğer sen benim için yaşıyorsan şu an benimle kalmalısın, oraya gitmemelisin.” Gözlerimiz buluştu, keskin gözlerini bana dikmişti. “Yanıma gelmelisin, ben ölürsem sende öleceğini söylemiştin, neden sözünü tutmuyorsun?”
“Gelemem, yapamıyorum Wayne.” Gözünden bir yaş sızdı, yanağından akıp gitti. “Neden? Bensiz hayatın daha mı değerli?.. Ben olmadan daha mı mutlusun? Sırtındaki yük kalktığı için… seviniyor musun?”
“Ben asla—“
“Senin için bir yükten başka bir şey oldum mu Aidan?” Denizin dalgaları şiddetlenerek karaya gürültülü bir şekilde çarpamaya başladı. “Hayır, hayır sen asla benim için bir yük değildin. Sen benim dayanma sebebimdin.”
“O zaman gel, buraya gel, birlikte tekrar eski günlere dönelim. Orada kalamazsın.”
“Yapamam işte. Yapamam!” Başımı önüme çevirip suratımı ellerimle ovaladım. Derin nefesler aldım. “Deli gibi istiyorum, yanına gelmek çok istiyorum ama yapamıyorum!”
“Yine yalnız kalacaksın. İstediğin bu mu? Benim olmadığım hayata tekrar dönmek. Bu mu? Yapayalnız. Tüm sevdiklerini teker teker toprağa verip bir başına kalmak.”
“Wayne!” Ona sesimi yükselttiğimde dudakları titriyordu. Sustu. Sessizce ağlıyordu. “Yoruldum, hayatta her şeyi yapabilecek kadar cesur olup bir kere canıma kıyamayacak kadar korkak olmaktan. Herkesi teker teker toprağa verdiğimde hoşuma mı gidiyor zannediyorsun? Sessizce kan ağlıyorum her gün.”
Ayağa kalktım. Göz yaşlarımı sildim. Bileğimi tuttu. Başını iki yana salladı. “Gitmem gerekiyor. Eğer gerçekten sen olsaydın, benden bunu isterdin; hayatıma devam etmemi, ne olursa olsun, sen ölmüş olsan bile senin için yaşamamı isterdin.”
“Gerçekten ama gerçekten sen olsaydın canımı verirdim. Geri geleceğini bilseydim canımı feda ederdim. Ama benim karşımdaki Wayne değil.” Gözlerinde ki yaşlar akmaya devam etti, bileğimi bıraktı.
Sırtımı dönüp ilerlemeye başladığımda son bir kez ona bakmak için arkamı döndüm. Büyük bir şimşek çaktı, gök gürüldedi.
Gece saati, ayın ışığı denize vuruyor. Wayne yavaş yavaş suya doğru ilerliyor, suyun seviyesi dizlerinde. Koşmaya başladım, bağırarak ona seslendim. Ama o bilinçsiz bir şekilde derinlere ilerlemeye devam ediyordu.
“Yapma! Geri dön! Özür dilerim! Yemin ediyorum… bu sefer… bu sefer geleceğim! Wayne!” Suyun içine girdim ve koşmaya başladım. Su beni inanılmaz bir şekilde yavaşlatıyordu. Seviyesi Wayne’nin göğsüne kadar gelmişti.
Dalgaların etkisi ile birlikte suya yüz üstü düştüğümde yataktan sıçrayarak uyandım. Sanki boğuluyormuş gibi boğazımı sıkmaya başladım, nefes alamıyordum. Tuzlu su ağzıma doluyordu. Boğazımı yakıyordu.
İlk yorum yazan sen ol!
Henüz yorum yapılmadı