Aidan’ı artık daha az görüyordum. Evine uğradığımda içeride olmuyordu, aradığımda telefonlarıma yanıt vermiyordu. Mesajlarıma ise geç dönüyordu, yoğun bir işe başladığını söylemişti.

Hastaneden çıkmasının üzerinden neredeyse yaklaşık bir sene geçmişti. Doğum gününde evine uğradığımda elimdeki pastayla kapıda kalmıştım. Nasıl olduğunu bilmiyordum, Wayne hakkında konuşmuyordu. Neler hissettiğini bilmiyordum ve bu bana acı veriyordu. İyi mi, kötü mü, Wayne’yi atlattı mı bilmek istiyordum.

Masaları toplarken patronum restoranda uğramıştı. Kucağında büyük bir koli vardı. “Kolay gelsin güzellik.” Gülümseyerek teşekkür ettim. Kapanış saatine yaklaşmıştık. “Bu saatte ürün mü getirdiniz?” Başını sallayarak onayladı. “Anca şimdiye yetiştirebildim, çok işim vardı. Hemen dizmeme yardım eder misin?”

“Olur.” Ardından birkaç adam daha kolilerle geldi. Depoya ve buzluğa ürünleri dizerken sohbet ediyorduk patronumla. “Aidandan haber var mı? Telefonlarımı açmıyor, sanırım bu işi istemiyor.”

“Geçenlerde bana yeni bir işe başladığını söyledi.” Bana baktı. Şaşırmıştı. “Öyle mi? Bana hiç bahsetmedi. Boşuna mı çabaladım durdum.” Dudağımı büzüştürdüm. Patron gerçekten Aidan için çok çabalamıştı, onu işinin sahibi yapmaya bile razıydı. Aidan her şeyi eliyle ittirmişti. Ama o her zaman ne yaptığını iyi bilir. “Şerefsiz çok değişti, kızamıyorum da ama özellikle biz ikimize böyle davranmaması gerekiyor.”

“Haklısınız… bende onu çok özlüyorum.” İç çekti. “Neyse, boşver. Üniversite nasıl gidiyor?” Tam cevap verecekken kapının sesini duydum. “Müşteri olmalı, bir bakayım.” Onayladığında üstümü silkeleyip depodan çıktım.

Girişe geldiğimde Aidan’ı karşımda gördüm. Yanağında bir morluk vardı. “Aidan!” Koşarak ona sarıldım. Gerçekten Aidan’ı çok özlemiştim. O da bana geri sarıldı. “Nerelerdesin ya? Yüzünü gören cennetlik.”

“Buralardayım işte, biraz yoğunum sadece.” Çekildi ve bana baktı. Aidan eskisi gibi sarılmıyordu, biraz sarıldıktan sonra sürekli beni ittiriyordu. Yüzüne baktım. “Senin suratına n’oldu? Kavga mı ettin sen?” Elini morluğa koyduğumda sızlandı ve çekildi. “Önemli bir şey değil.”

“İlaçlarını kullanıyor musun?” Başını sallayarak onayladı. Patron içeriden geldiğinde Aidan’ın üstüne yürüdü. Aidan korkarak biraz kaçındı ama Antony onu ensesinden yakalayarak başını eğdi ve saçlarını karıştırmaya başladı. “Ulan sen ne nankör bir herif oldun! İşe girmişsin haber bile vermiyorsun!” Aidan’ın uzun zaman sonra ilk defa güldüğünü gördüm, patronu ittirerek saçlarını düzeltmişti. “Verecektim, gerçekten verecektim ama o kadar yoğunum ki işte veremedim.”

“Ne işi bu ha? Nasıl bu kadar yoğun oluyor? Restoran müdürü olmaktan daha mı iyi?”

“Beni rahatlatan bir iş desek daha iyi olur.” Kaşlarını çattı. Antony onun omzunu tutarak sıktı. “Ne işi lan bu?” Aidan onun kolunu ittirdi ve saçlarını kaşıdı. “Boşverin, sizi görmek için gelmiştim. Şimdi gitmem gerek. Görüşürüz Heather.” Arkasını döndüğünde patron birkaç kez seslenmişti ama yanıt vermemişti. “İzninizle.”

Koşarak çıktım arkasından. Kapının önünde bir motor vardı, motora yaslanmış gözlüklü bir adam vardı. Yaşlı değildi, belki bizden sadece birkaç yaş büyüktü. Hiç tekin bir tipe benzemiyordu.

Yanlarına yaklaşmadım, olduğum yerde kaldım ve sadece onu seyrettim. Gözlükü gülümseyerek onunla sohbet ederken ağzındaki sigarayı yere atıp başına kaskını geçirmişti. Aidan’a da bir kask uzattı. “Bu kim ya? Yeni arkadaşı mı?” Adam çok uzundu, tam bir serseri saç kesimi vardı. Saçını başını doğru düzgün kullanmayı bilse gerçektende çok yakışıklıydı, burnu harikaydı ve kolunda yarısını kaplayan dövmesi bile vardı. Motoru çalıştırdığında yüksek bir sesle bağırttı. Suratımı ekşittim. “Serseri.”

Aidan arkasına bindi. Gelen taksiyi çevirdim ve hemen bindim. “Çaktırmadan şu öndeki motoru takip eder misiniz?” Adam kaşlarını çatıp bana baktı. “Neden?”

“Ne nedeni? Arkadaşım da ondan! Hem niye sorguluyorsun! Filmlerde böyle olmuyor! Sürer misiniz hadi?” Adam iç çekip sürmeye başladı. Motorlu çok hızlıydı, makasta harikaydı ve deli gibi sürüyordu. Taksici ona ucu ucuna yetişiyordu, takip etmesi çok zordu. Telefonumu çıkarıp patronuma yazdım. “Aidan, tipi tekin olmayan bir motorcu ile çıktı. Onları takip ediyorum, eşyalarım restoranda kaldı. Sizden daha sonra alabilir miyim?”

Patronum mesajı görür görmez beni aradı. “Heather sen n’apıyorsun? Bu saatte tek başına nereye gidiyorsun?”

“Kim olduklarını bilmem lazım, onu nereye götürecek merak ettim. Ya eğer başına bir şey gelirse? Yüzündeki morluğu görmedin mi? Bu çocuk yapıyor kesin.”

“Bana konumunu at çabuk.” Telefonu kapattığında iç çektim ve canlı bir konum attım. Taksici durduğunda hızla başımı kaldırıp ona baktım. “N’oldu? Neden durdun?”

“Işık yandı.”

“Olamaz ya.” İkisi önden çoktan gitmişti ama hâlâ görüş mesafesindelerdi, sağdaki bir sokağa döndüler ve kayboldular. Işık yandığında hemen sokağın karşısında durmasını söyledim. Taksici durduğunda hızla parasını verip arabadan indim ve sokağa girdim. Karanlıktı, sadece bir sokak lambası vardı, o da yanıp sönüyordu. Korkunç bir sokaktı, birkaç adam vardı. Yerde oturup telefonlarıyla ilgileniyordu, ağızlarında sigara vardı. Burnumu kapattım, sokak gerçekten çok kötü kokuyordu.

İki dönüş daha vardı, sağıma baktığımda orası çok kalabalıktı. Soluma baktığımda Aidan’ın bindiği motoru görmüştüm. Park halindeydi. Siyah renkteydi. Yanına yaklaştım, R1’di. Hiç anlamazdım motordan, o yüzden karşısındaki kapıya baktım. Şifreliydi. “Burası neresi ya? Aidan burda n’apıyor?”

Uzakta biraz bekledim, daha sonra kapı içeriden açıldığında iki kişi çıktı. Kapının arka tarafında olduğum için beni görmemişlerdi. Yerimden fırladım ve koşarak kapıyı tuttum. Dudağımı ısırdım, neredeyse elim sıkışıyordu. Rahatlayarak derin bir nefes verdim ve içeriye girdim. Aşağıya inen bir merdiven vardı. Yapıp yapmamayı düşündüm ama Aidan’a orada bir şeyler oluyor olabilirdi.

Her bir basamakta otomatik ışık yanıyordu. Merdivenleri aydınlatıyordu. Aşağı indiğimde içerisi boştu. Bir boks ringi vardı ama etrafı tellerle çevriliydi. “İş dediği bu mu?.. Burada dövüşüyor mu?”

Ring den sonra içerisi daha devam ediyordu. Çok genişti, büyük ihtimalle arkadan giriş falan da vardı. Araç girişi olmalıydı. Ring’in sol tarafında kalan odanın kapısı açıldığında yüreğim yerimden fırladı. “Sen kimsin?” Bu az önceki gözlüklü adamdı. Yavaş yavaş adımlarını bana yaklaştırıyordu. Bende geldikçe geriye adım atıyordum.

“Korkma ya, ısırmam. Kim için geldin?” Bana yaklaşmıştı, Aidan zaten benden uzundu, bu Aidandan da uzundu. Açık saçlarımı tuttu ve parmağına doladı. “Ne tatlı sarışınsın.” Elini ittirdim. Korkudan neredeyse bacaklarım titreyecekti, yüreğim şiddetle çarpıyordu.

“Aidan… Aidan nerde?” Gülümsedi. “Gel.” Elini omzuma attığında sürüklemeye başladı. “N’apıyorsun be? Bıraksana.”

“Ya direnme işte, Aidan’a götürüyorum seni. Korkma.” Karşı koyamadım, az önceki çıktığı odaya girdik. Oda dağınıktı, etrafta birkaç dolap vardı. Dolapların ortasında ise bir koltuk ve koltuğun diğer yanında eski bir sandalye vardı. Onların ortasında da ufak bir sehpa vardı. Yemek kalıntıları, muştalar ve bıçaklar vardı. Duvarlar beyazdı ama rengi sararmıştı artık, birkaç kıyafet ve eski madalya asılıydı. Koltuğun arkasında bir çalışma masası vardı ve üstü çok dağınıktı. Çalışma masasının yanında ise bir kapı daha vardı.

Aidan koltukta otururken başını kaldırıp bana baktı. Kaşlarını çattı ve ayağa kalktı. “Ne işin var senin burada?” Bana yaklaştı. Adam elini omzundan indirdi ve koltuğa oturup bacaklarını sehpaya uzattı. “Seni takip ettim.”

“Pembe yaz dizisi misali, hehe.” Adam güldüğünde ona baktım. Sanki gerçekten bir dizi izliyormuş gibiydi, gülümsüyordu ve elindeki elektronik sigarayı içiyordu.

Aidan benim kolumdan tuttu ve odadan dışarıya çıkardı. “Aklını mı kaçırdın sen? Ne diye beni takip ediyorsun?”

“Asıl sen mi aklını kaçırdın? Bu nasıl bir yer ya? İş dediğin bu muydu? O masadaki silahlar neydi? N’apıyorsun sen burada, he? Dövüşüyor musun? Kumar mı oynuyorsun? Böyle mi para kazanıyorsun?”

“Kes sesini, seni ilgilendirmiyor. Buraya hiç girmemeliydin, senin olmamaman gereken bir ortam burası.” Güldüm ve omzunu ittirdim. “Sert çocuğu mu oynuyorsun? N’oldu sana ya? Seni artık tanıyamıyorum Aidan, iğrenç bir şey olmuşsun.”

“E siktir git o zaman, etrafımda durma. Kimse seni zorlamıyor.” Durup ona baktım ve kaşlarımı çattım. Bir çocuk gelip Aidan’ın yanında durdu. Telefonunu çıkarıp ona bir şey gösterdi. “Ha siktir lan.” Gülümsedi ve çocuğun omzuna kolunu attı. “Gerçek mi bu?”

“Evet.” Biraz uzandığımda çocuk bana ters ters bakarak telefonu kapattı ve cebine attı. “O ne?” Aidan bana baktı. “Boşver. Sen içeri gir, Theron’un yanına geç.” Çocuğu ittirdi. Sonra bana baktı. “Bak Heather, özür dilerim, tamam mı? Ama ben artık eskisi gibi olamam, eski hayatıma geri dönemem. İstemiyorum, çünkü orası bana sadece acı veriyor.”

“Buna mı dönüşmek zorundaydın? Böyle mi uzaklaşıyorsun hayatından?” Suratımı ekşittim. “Benimle nasıl konuştuğuna bak, beni tutuşuna, bana sarılışına. Korkunçsun, benimle artık konuşmuyorsun bile. Kendini bizden izole ediyorsun ama burada iğrenç arkadaşların olmuş.”

“Arkadaşım değiller, uzatma lütfen. Artık bu konu hakkında konuşmak istemiyorum Heather, Wayne’yi nasıl gömdüysem eski benliğimide oraya gömdüm. Hayatım olmuş çocuğu kaybettikten sonra benden aynı neşemi bekleme. Yoruldum artık, etrafımdaki herkesi kaybediyorum. Belki de başından beri olmam gereken yer burasıydı.”

Elini yanağına koydum ve sıvazladım. “Kendine bunu yapmak zorunda değilsin.” Bir süre sessiz kaldı, sonra beni şaşırtarak yanağını elime yasladı. Elimin üstüne elini koydu. Gözlerinin dolduğunu gördüm. “Daha geç değil, buradan çıkıp daha iyi bir hayatın olabilir. Hadi…” İkna olacaktı, sanki benimle buradan çıkacaktı. Theron denen çocuk odadan çıktığında bize baktı. “Hop.” Aidan elimi ittirdi ve gözlerini sildi.

“Gelmiyor musun ya, bir ton işimiz var. Gönder manitayı, daha sonra, daha sonra. Hadi abla.” Kaşlarımı çattım. “Beni mi kovuyorsun sen?”

“Mekan benim, gerekirse kolundan tutup atarım, hadi. Çok işimiz var bizim.” Aidan bana baktı. “Git, buraya da gelme bir daha.”

“Tam bir götsün.” Aidan’ı ittirdim ve arkamı dönerek ilerlemeye başladım. Merdivenleri çıkarken gözlerimin dolduğunu hissettim. Hemen ellerimle sildim. “Salak mısın ya? Ne diye ağlıyorsun?”

Kapıya gelmişken bir adam önümde durdu ve gülümsedin. “Vaay, güzellik, senin gibi bir kızın ne işin var burada?” Onu ittirdim. “Çekil be.” Kapıyı tutup açmaya çalıştım. Bir türlü açılmıyordu, çekip çekip durdum. “Neden açılmıyor ya?!” Adam yanıma gelip kapıyı çok basit bir şekilde açtı. “Buyur.” Ona ters ters baktıktan sonra çıktım.

Sokaktan koşarak çıktığımda patronumun beni karşı yolda beklediğini gördüm. “Heather! Deli misin ya? Nasıl korktum… telefonlarınıda açmadın, canlı konumunda buraları gösteriyordu sonra kesildi, yoktun.”

“Aramadınız ki?” Kaşlarını çattı ve telefonunu çıkardı. En az yirmi kez aradığını bana gösterdi. “Bilmiyorum…”

“Bin arabaya hadi.” Birlikte arabaya bindik. Sürmeye başladı. “Bir daha böyle bir şeye kalkışmıyorsun, duydun mu? Baban duyarsa ne diyecek? Hem nereye gittin sen?”

“Aidan’ı gördüm. Korkunç bir yerdi. Pisti. Leş gibi kokuyordu. İğrenç bir odada Theron denen o çocukla patronluk taslıyordu. Kafes dövüşü yapıyor, üstüne legal de değil sanırım.” Kaşlarını çatıp bana baktı. “Tabii değil, sinyalini alamadım, telefonuna ulaşamadım. Sinyal bozucu olmalı orada, eğer o varsa illegaldir.”

“Polise şikayet edeceğim.”

“Saçmalama, neye bulaştığını bilmiyorsun. Bırakalım, Aidan’ı düzeltemeyiz artık Heather. Gitmesine izin vermelisin. Hem sen demiyor muydun, en iyisini o bilir, diye?”

“Offf, neden böyle oldu ya…”




novebo yorum yok

İlk yorum yazan sen ol!


Henüz yorum yapılmadı

Novebo discord sunucusu