Her şeyin üstünden iki sene geçmişti. Yani demek istediğim Wayne’nin ölümünün üzerinden. Babası hâlâ içeride, Heather ile iletişimimiz tamamıyla kesildi. Patronumla ara sıra oturup sohbet ediyoruz, bazenleri Theron da geliyor. İkisi her zaman birbirinden nefret ediyor.
Wayne’yi hâlâ özlemeye devam ediyorum, yavru tilkinin tepeye çıktığından beri onu hiç görmedim, rüyalarımda dahi. Babası işkence çekmeye devam ediyor, defalarca kez beni görüşe çağırıp durmam için yalvardı ama hiçbir zaman durmayacağım. Hayatının sonuna kadar bunu yaşamak zorunda.
Theron ile ayrı bir eve çıkmıştık. Apartmanın en üst katıydı, ayrıca bir üst katı terastı. Pahalıya tutmuştuk ama değerdi. Küçük kardeşi de üniversiteye başlamıştı, bir kız arkadaşı ile aynı eve çıkmışlardı. Arada sırada onu da ziyarete gidiyorduk. Theron ile gerçekten çok yakınlaşmıştık.
Küçük kız kardeşinin Theron’un işlerinden haberi yoktu, yani ona söylemeyi tercih etmiyordu. Az çok kardeşide tahmin ediyordu, ne de olsa bunca nakit paranın bir iş yapmadan eline nasıl geçtiğini anlayabiliyordu. Sadece göz yumuyordu.
Terasa çıktım ve sandalyeye oturdum. Nicolasın bahsettiği çocuk ortaokulda ki arkadaşım Jack’ti. Hatta abisinin çok havalı olduğunu düşünüyordum ama birkaç sene sonra, yani Jack liseye geçtiğinde ailesi ile bir takım sıkıntılar yaşamışlar ve Edward İngiltereye geri dönmüş. Biricik kardeşi Jack’i arkasında bırakarak.
Theron ayağı ile kapıyı açtı ve yanıma geldi. Elinde ki bira şişesinin kapağını dişleriyle açarak bana uzattı. Aldığımda yanıma oturdu ve bacak bacak üstüne attı. Kendi elindekini içmeye başladı. “Kafam çok karışık…” Birkaç gün sonra ekipte ki çocukları toplayıp onların karşısına çıkacaktık. Theron onların çok kalabalık olmayacağını söylüyordu, ikimizin çetenin yarısını indirebileceğimizden emindi.
“Ne için? Şu eski arkadaşın Jack hakkında mı?” Başımı sallayarak onayladım. “Bak, eğer yapmak istemiyorum dersen gocunmam, gelmezsin. Ama eğer benim ve diğerlerinin bunu yapmamasını istiyorsan kabul edemem. Akıllanmaları gerekiyor, birilerinin karşısına çıkıp dur demesi lazım artık.” Soğuk biramı yudumladıktan sonra bir sigara yaktım. “Hayır ya, ondan değil. Zaten eski arkadaşımdı, bana yaptığı o şeyden sonra bir daha konuşmadık, bir samimiyette duymuyorum. Sadece… demek istediğim, abisi ile araları çok güzeldi; çok kıskanırdım, hatta Jack de harika bir çocuktu, hiçbir problemleri yoktu, ne oldu da böyle dağıldılar? Nasıl oldu da böyle bir suç çetesine katılıp üst kademeye kadar ulaşmış?”
Theron güldü ve birasını masaya bıraktı. Hava soğuktu ve esiyordu, yağmur yağmak üzereydi. Hafifçe vücudu titremiş, ellerini spor hırkasının ceplerine koymuştu. Genel de beden hocaları gibi, vintage tarzında giyiniyordu, bazenleri ise sadece bol; havalı hissettiği zamanlarda da mafya gibi. “Bunu sende biliyorsun, ufacık bir nefesle, bir rüzgâr ile her şey yıkılabilir. Hem belki de o sadece buzdağının görünen tarafıydı, belki de aile içinde her zaman öyle şeyler vardı, sadece onlar harika görünüyordu.” Başımı sallayarak onayladım.
Gözlüğünü çıkardı ve saçlarına ittirdi, daha sonrasında soğuktan kızarmış burnunu eliyle kaşıdı. “Hava da soğudu bayağı, eğer dövüşeceksek bu yağmurda dövüşmek zor olacak…” Hafifçe kıkırdadı ve esneyerek ellerini ensesine yerleştirdi. “N’oldu?”
“Tekrar bir liseli gibi hissetmeden edemedim, sürekli böyle çete kavgalarına giderdik.” Tekrar güldü. “Yağmur, kar demeden dövüşürdük. Eve çamura bulanmış hâlde giderdik ya da karın soğuğundan hasta olurduk hep.” Hafifçe gülümsedim. “Tam kaptanlığa ulaşmışken dağılmanızda kötü olmuş.” Suratını ekşiterek bana baktı. “Off, hatırlatmasana şunu.” Güldüm ve sigaramı ona uzattım. Bitirememiştim. Alarak içti, soğuğun etkisi ile çok daha fazla duman çıkıyordu. “Ee, yapabilecek misin?”
“Neyi?”
“Eski dostunla burun buruna gelirsen dövüşebilecek misin?” Başımı yere eğdim ve saçlarımı kaşıdım. “Evet… evet yaparım, neden olmasın?..” Güldü, ona baktım. “Kendinden emin değilsin, bence toparla kendini. Çete kavgaları hodri meydandır Aidan, en küçük gardının düşmesiyle manyak gibi dayak yiyebilirsin. Üstelik karşımızdakilerde suç örgütü, eminim kesici aletlerle geleceklerdir. Dikkatli olmalısın, kafan karışmamalı…” Durdu, bende sessiz kaldım ve bir şey demedim. Son dumanını da çekti ve küllüğe bastırdı, birasınıda başına dikti. “Yok ya, seni götürmeyeceğim, sen donar kalırsın orda sonra bıçaklanırsın falan, gerek yok. Sen mekanda oturacaksın, tamam mı? Orayı koruyup kollayacaksın.”
“Hayır ya, bende geleceğim dedim! Hem ben varken işiniz daha kolay olur, bunu sende biliyorsun!” Uzanarak kafama vurdu, hafifçe sıvazladım. “Beni dinle, demek ki bir bildiğim var!” Başımı iki yana salladım. “Bende geleceğim.” Sinirle iç çekti ve ayağa kalktı. Boş şişesini çöpe attı. “Hadi kalk, yağmur yağmadan azıcık gazlayalım.” Onaylayarak kalktım ve içeri girdik.
Ekipmanları giyerek asansörle aşağı indik. İki sene önceye kadar Theron’un ikna etmesi sayesinde banada bir siyah Mt-07 almıştık, çok mutluydu çünkü artık artçısı değildim. Üstelik R1’ini de değiştirmişti. BMW S1000rr’a geçmişti...
Neyse ki önceden nasıl sürüldüğünü düşük cc’ler de öğrenip zorunda kalarak binlik motor sürmüştüm, bu sayede en azından Mt-07’ye ayak uydurabilmiştim. Tabii ki iki sene içince defalarca kaza yaptığım olmuştu.
Kaskı kafama geçirdim, Theron da aynı şekilde. Bana bakarak gülümsedi ve göz kırptı. Theron her konuda benden daha üst kademedeydi, hem motor açısından, hem dövüş, hem de yakışıklılık. Para konusunda bile, her şey de daha iyiydi…
Motorları çalıştırıp yola koyulmuştuk, o sürekli benden daha hızlıydı, sanki altında ki binlik motordan dolayı değilmiş de kendisinden dolayıymış gibi havalara uçuşuyordu. Kaskın kulaklığından beni nasıl arkada bıraktığı hakkında dalga geçiyordu. Yavaşlamıştı tabii, gülmekten yola odaklanamıyordu.
Biraz arkasında kalmıştım, dönerek bana bakıyordu, tabii o sırada, altındaki binlik motorla birlikte benimle alay ediyordu. Theron ile gazlamaya çıktığınızda her zaman olan şey buydu.
Gazı hafifçe açarak motorun devrini yükseltmeye başladım. “N’apıyorsun? Hayır, trafiğe açık alanda yapamazsın!”
“Diyene bak!”
Devir saati yeterince yükseldiğinde parmaklarımla debriyajı sıktım, motorun sesi boğulurken bir anda debriyajı bıraktım ve gazı kökledim. Aç aslan zincirinden kurtulmuştu, makinam bir anda havaya kalktığında kükremişti, gülmeye başladığımda Theron’un sesini duyabiliyordum, panikleyerek korkmuştu. Yanından geçip ona baktım. Daha sonra arka frene basarak tekeri indirdim ve bastım.
“Bunu sana ben öğrettim, benimle böyle alay edemezsin!” Haykırarak güldüğümde ona baktım, bana ulaşmıştı. “Ak sakallı usta oldun sen artık, Theron piyasası bitti, suikast kasa Mt-07 Aidan var artık Theron’cuğum.” Birkaç kere küfür etti ve aniden tekere kalktı. Theron bu konuda daha ustaydı, asla beceremem ki tekerdeyken vitesini yükseltiyordu ve bu sayede daha uzun süre havada kalıyordu. “Sikeyim ya, bütün hevesimi kaçırdın!” Güldü. “Ak sakallı usta demeden önce düşünecektin.” Theron her bir vites attığında egzozun sesi patlıyordu.
Durmadım ve arkasından bastım, yetişmem gerekiyordu ama tabii ki biraz zordu…
BAYILIYORUM DİDİŞMELERİNE , ÖZELLİKLE THERON'A :)