Sanırım Theron komaya gireli yaklaşık bir altı ay oldu. Hâlâ bir hareket yoktu. Oksijen maskesine bağlı bir şekilde uyuklamaya devam ediyordu. Akşamları, gündüzleri duyduğum tek şey nefes alışverişiydi. Yine de beni rahatlatıyordu ama ne zaman uyanacağını bilmemek beni ürkütüyordu, belki de hiç uyanmayacak.

Doktor içeri girdiğinde muayenesini yaptı. Ruby ve Heather da buradaydı. Ruby, doktor odadan çıkmadan önce onu durdurarak soru sordu. “Neden bu kadar uzun sürdü? Şimdiye kadar uyanması gerekmiyor muydu? Durumu kötüye mi gidiyor?” Hepimiz cevabı merakla bekledik. Doktor öyle bir iç çekti ki bir anlığına nefesim daraldı, korktum.

“Genelde travmadan sonra hastalar ilk haftalar içinde toparlanma belirtileri gösterebilir. Ama her beyin farklıdır. Theron’un ki çok ağır bir travmaydı; hem kanama hem de ödem beyin dokusunu ciddi şekilde zorladı. Şimdiye kadar uyanmaması, beyninin hâlâ kendini onarmaya çalıştığını gösteriyor. Durumu kötüye gitmiyor, aksine hayati fonksiyonları stabil. Ama iyileşme süreci beklediğimizden çok daha yavaş ilerliyor.” Yutkundu ve başını eğdi.

“Açık konuşmak gerekirse… Altı ay komada kalması riskli bir tablo. Ama tıpta net çizgiler yok. Bazen aylarca hiç tepki vermeyen hastalar bir gün gözlerini açabiliyor. Bu ihtimal düşük olsa da hâlâ var. Umudunuzu yitirmeyin, Theron çok güçlü.” Dişlerimi sıkarken boğazım düğümlendi, hafifçe elimle sıvazlarken kimse bir şey diyemedi. “Teşekkürler.” Doktor odadan çıktığında Theron’a döndüm ve elini tutarak sıvazladım. Ne zaman uyanacaksın? Ölmedin ama her gün yas tutuyoruz. Her gün senin hakkında konuşuyoruz, gittikçe zarar vermeye başlıyor bana. Sanki konuştuklarımız bir gün bizim son anılarımız olacakmış gibi.

“Üzmeyin kendinizi, doktor en azından durumu stabil dedi. Kötü de diyebilirdi, Theron gerçekten çok güçlü. Kaç saatlik yoldan o hâlde geldi ve pes etmedi. Uzun zaman alabilir ama eminim ki bir gün uyanacak.” Bir şey demedim, ayağa kalkıp odadan çıktım. N’apcağım, bu daha ne kadar sürecek? Ne kadar daha böyle belirsizliğin ortasında bekleyeceğim?

Asansöre bindim ve aşağıya indim. Hastanenin önüne indiğimde bir kenara çekilerek yere çöktüm ve sigara yaktım. Üzerimde ki lanet bırakmıyor peşimi, bir türlü huzurlu ve sakin bir şekilde yaşayamıyorum. Sürekli acı çekmeye maruz kalmışım gibi, kaderimde sadece bu yazıyor olmalı; acı. Theron için endişelenmekten kendi derdimi unuttum.

Orada bana aylar boyunca yaptıkları şeyler aklıma geldikçe hâlâ kendimi kötü hissediyorum. Her şey bitti, bir daha bana öyle şeyler yapmayacaklar ama nedense korkuyorum, tekrardan yaşanacakmış zannediyorum. Uykuya her daldığımda boynuma, kollarıma, bacaklarıma giren iğneleri tekrardan hissediyorum. Sonra ölümle burun buruna gelip salak gibi bayılıyorum. Orada kaç defa ölmeyi dilediğimi hatırlamıyorum. Kaç defa yapmamaları için yalvarmıştım. Ama Vladimir gözlerime bakıp sadece sırıtıyordu, acıyla kıvranışım ona zevk veriyordu. Soğuk mavi gözlerini hatırladıkça tüylerim dikiliyor, bazen kâbuslarıma giriyor gözleri. Karanlığın içinden sadece bana bakıyorlar. Her an üzerime saldırabilecekmiş gibi.

Onu o an öldürdüm ama adam akıllı ne hissettiğimi hatırlamıyorum. Garip bir şekilde katil olduğum için kendimi kötü hissetmiyorum, ne de olsa bir insanın hayatını ellerinizle almak kolay bir şey değil. Ellerim kana bulanmıştı, kaç defa bıçakladığımı bile hatırlamıyorum; onu vahşice katlettim. Bir canavar gibi, onu bıçaklarken ondan farklı bir şey değildim ama pişman da değildim. Belki biraz daha erken davranabilseydim Theron yaşayacaktı ancak biraz daha geç davransaydım ölecekti. Her türlü bunu yapmak zorundaydım, sanırım cennette artık bir yerim yok. Ailem ve Wayne ile kavuşamayacağım.

“Hey, iyi misin?” Heather yanıma geldiğinde başımı kaldırıp ona baktım. “Kötü görünüyorsun, ne zamandan beri uyumuyorsun sen?” Sigarayı tuttuğum elimle yüzümü ovaladım ve derin bir iç çektim. “Theron uyanamazken benim uyumam ne kadar doğru olur ki?” İç çekerek yanıma eğildi ve bana baktı. “Kendine bunu yapma, çok zor zamanlar geçirdin, dinlenmen gerekiyor. Zombi gibisin.”

“Yapamıyorum Heather… şu an bile kalbi durdu diye çok korkuyorum, onu bir an bile yalnız bırakmak istemiyorum.” Başını öne eğdi. “Eskiden burada Wayne ile birlikte olurduk. Bazenleri sanki içeride yatan babaannen sanıyorum, bir anlığına o zamanlara geri dönüyorum. Ama şimdi hepimiz dağıldık. Gerçekten çok erken büyümek zorunda kaldın.” Yutkundum. “Sanırım bu hayattan en çok istediğim şey senin mutlu olman, artık gerçekten mutlu olmanı istiyorum. Herkes ne kadar güçlü olduğundan bahsediyor ama bunu yaparken kendinden ne kadar ödün verdiğini bir türü görmüyorlar.”

Burnumu çektim ve dolan gözlerimi sildim. “Güçlü falan değilim ben, sadece korkak ve beceriksizim. Ben hariç tüm sevdiklerime zarar geliyor, kime dokunsam karanlığıma bürünüyorlar. İstesem yapamıyorum, yapabilsem beceremiyorum, bir türlü geberip gidemiyorum.”

“Öyle deme. Yaşaman gerekiyormuş demek ki.”

“Neden gereksin ki? Görünmez katilim resmen, ölümleri sürekli çağırıp duruyorum.” Sigaramı yere atıp ayağımla ezdim ve kalktım. O da kalkıp bana baktı. “Cidden çok yoruldum, sikeyim…” Derin bir nefes verdim ve başımı yukarıya kaldırdım. Uzanarak boynuma sarıldı. Şaşırdım, bunu uzun zamandır yapmıyordu. Uzun zamandır kimse bana böyle sarılmamıştı. Ne kadar ihtiyacım olduğunu şimdi fark etmiştim. Onun beline sımsıkı sarıldım ve yüzümü omzuna gömdüm. Hâlâ aynı kokuyordu, istemsiz bir şekilde bana Wayne’yi hatırlattı. Eski zamanları.

Ona o kadar sıkı sarıldım ki neredeyse kemikleri kırılacaktı. Ama şikâyet etmedi, o da buna ihtiyacım olduğunu biliyordu.

Çekildim. “Teşekkür ederim.” Hafifçe gülümseyerek başını salladı. “Sorun değil, her zaman. Ben gideyim, Eva teyze zor baş ediyordur çocuklarla.” Onayladım. Vedalaştıktan sonra odaya geri döndüm. Ama içeride beklemediğim birisi vardı. Theron’un babası buraya gelmişti. Hızla onu ittirdim ve Therondan uzaklaştırdım. “Sana gelmemeni söylemiştim, neden burdasın?”

“Oğlumun ziyaretine gelip gelmeyeceğimi sana mı soracağım?” Başımı sallayarak onayladım. “Evet, bana soracaksın. Sormanada gerek yok, bir daha sakın gelme. Görmek isteyeceği en son kişi bile değilsin. Ona zarar veriyorsun varlığınla.” Kaşlarını çattı, benden iğreniyormuş gibi baktı. “Bunu sen mi söylüyorsun? Oğlum senin yüzünden bu hâlde değil mi? Seni kurtarmak için geldiği duruma bak, bence sen burada olmamalısın. Başında ben olmalıyım.” Sözleri kalbime bir bıçak gibi saplanırken zar zor yutkundum ve yumruklarımı sıktım. Haklı olabilirdi ama Theron babasını burada görmek istemezdi.

“Elimden bir kaza çıkmadan git buradan.” Güldü. “Hah, ne yapabilirsin ki?” Ona tam vuracakken Ruby araya girdi. “Theron’un yanında n’apıyorsunuz siz? Saçmalamayı kesin. Bayım, lütfen siz de işi zorlaştırmayın, Aidan haklı, burada olmanız doğru değil.”

“O benim oğlum lan!”

“Kıza bağırmasana yavşak. Theron bu duruma gelince mi oğlun oldu? Ne bu acılı baba tavırların, ölsede parasına konsan değil mi? Siktir git odadan, yemin ederim öldürürüm seni!” Onu itekleyerek odadan çıkardım. “Ben onunla konuşayım.”

“Dikkat et.”

“Kendimi savunabilirim.” Ruby de iyi dövüşüyordu, eskiden kafese çıkardı. Yine de alışık değildim. Ruby odadan çıktı ve Theron’un yanına oturarak elini tuttum. “Özür dilerim, gözünün önünde böyle yapmak istemezdim ama o piç sinirlerimi bozuyor.” Başımı ellerimize yasladım. “Lütfen… uyan artık. Sana Vietnam’a gidelim dediğimde neden kabul etmedin? Bırakamayacağın sorumlulukların olduğunu söyledin ama şu an da onlarla ilgilenemiyorsun, keşke seni kolundan tutup sürükleseydim.”




novebo yorum yok

İlk yorum yazan sen ol!


Henüz yorum yapılmadı

Novebo discord sunucusu