Albert bey ve eşi kalkarken bende onlarla birlikte kalktım. “Benimde gelmemi ister misin Heather? Yardımcı olabilirim.” Başımı iki yana sallayarak reddettim. “Hayır, bu daha kötü olacaktır. İlk onunla yalnız konuşup onu ikna etmem gerekiyor…” Onayladı. “Seni oraya kadar bırakalım.”
Babamlara veda ettim ve Albert beyin arabasına bindik. Aidan’ın evini tarif ettiğimde oraya sürmeye başladım, dikiz aynasından bana bakarak konuştu. “Heather, tek başına girmen gerçekten tehlikeli. En azından kapıda beklememe izin ver, Aidan sana zarar verebilir, biliyorsun değil mi?”
“Bana asla zarar vermez, lütfen benim için endişelenmeyin. İyi olacağım ve Aidan’ı o evden çıkaracağım.” İç çekti ve zorla olsa bile onayladı.
Evinin önüne geldiğimde teşekkür ederek arabadan indim. Evin tüm perdeleri kapalıydı ve ışıklar yanmıyordu. “Aklımı kaçıracağım, umarım bir şey olmamıştır…” Kapının önüne geldim. Kapıyı birkaç kere çaldığımda ses gelmedi. “Aidan? Orada mısın? Aidan?…” Birkaç defa çaldım. Hiçbir cevap yoktu. İçeriden gelen adım seslerini duydum, kapının önünde durdu. “Aidan! Sen misin?!” Kapıya yumruklarımı vurdum ve daha şiddetli çaldım, birkaç kez zile bastım. “Lütfen aç, benim Heather!”
“Heather?” Aidan’ın sesini duyduğumda yutkundum ve heyecanlanıp gülümsedim. “Evet, Heather. Lütfen kapıyı aç Aidan, seni özledim.” Kapının kilidi açıldı. Ama mandalı değil, kapıyı açarak aradan bana baktı. Onu neredeyse göremiyordum, içerisi çok karanlıktı ve kötü bir koku geliyordu. “Ne istiyorsun? Gelmemeni söylemedim mi?”
Yutkundum. “Seni merak ettim, neden içeri girmeme izin vermiyorsun?”
“Wayne istemiyor, seni görmek istemediğini söylüyor. Çünkü sürekli onun öldüğünü söyleyip duruyorsun, onu görmezden geldiğin için sana kırgın.” Tüylerim dikeldi. “İçeride mi?..” Sesiyle onayladı. “Bu sefer öyle bir şey demeyeceğim, onunla konuşmak istiyorum.”
Bu delilikti.
Bir süre sessiz kaldı, onu görememek daha da korkunçtu. İçerisinin nasıl olduğunu hayal bile edemiyordum. Aidan tam olarak delirmiş olmalıydı. “Lütfen Aidan, içeri girmeme izin ver.”
Kapıyı yüzüme kapattı. Derin bir iç çektim. Bana başka çare bırakmamıştı, telefonumu çıkarıp acil numarasını çevirdim. Tam o sırada kapı tümden açıldı.
Dışarısının ışığı içeri sızarken Aidan’ı artık tam olarak görebiliyordum. Gözlerim genişledi, zayıf düşmüştü. Kısa kollu bol bir tişört ve bir eşofmanla duruyordu. Göz altları çökmüş, neredeyse çoğu kası erimişti. Gözlerim doldu, eski Aidan yoktu. Neşeli, şaka yapan, sevdikleri uğruna dünyayı yakabilecek Aidan yoktu.
Karşımda sadece yalnız bir Aidan vardı, kendi yarattığı dünyasında bir başına yaşayan Aidandı.
Hızla onun boynuna sarıldım ve hüngür hüngür ağlamaya başladım. Kötü kokuyordu ama bunu umursamadım. Bir süre sonra o da benim belime sarıldı. “Beni çok endişelendirdin beyinsiz çocuk!” Sessiz kalarak bir şey demedi.
Çekildi, sonra salona doğru ilerlemeye başladı. Ev karanlıktı, hiçbir şey görünmüyordu ama kapıdan içeriye sızan ışık sayesinde girişin ne kadar darmadağın olduğunu görebiliyordum. Kapıyı kapattım ve ışığı açtım.
İçeride leş gibi bir koku vardı, koluma burnumu kapattım. Etrafa baktım. Her yer çöple doluydu, etraf pisti belkide çöplerin içinde birden fazla böcek geziyordu. Mutfağa girdiğimde dehşet bir halde olduğunu gördüm, küflenmiş yemekler, tezgaha dökülmüş yemek kalıntıları birer tabaka oluşturmuştu etrafta. “Hastalık kapmazsam iyi, buraya gaz maskesiyle girmem lazımdı.”
Evdeki kalabalık sadece çöpten oluşmuyordu, etrafta bir sürü eşya vardı. Bir yerden bir yere adım atmak zordu ama Aidan buna alışmış olmalıydı.
Salona onun yanına geldim. Bir anlığına eski zamanlara gördüm, Wayne ve Aidan ile eskiden burada oturmuş güle eğlene zaman geçiriyorduk ama şimdi ki hâlimiz bambaşkaydı. Koltukta oturuyordu, içeride sadece televizyondan yansıyan ışık vardı. Hiçbir kanal açık değildi, karıncalı bir ekran vardı.
Aidan kesinlikle mahvolmuştu, koltukta oturup öylece duruyordu. Dirseklerini bacaklarına yaslamış, ellerini yüzüne koymuştu. Sessizce ağlıyordu, vücudunun ufak ufak hopladığını görebiliyordum. Bir şeyler fısıldıyordu ama anlayamıyordum. Salonun ışığını açtım. Çünkü bu korku filminden çıkmış gibi görünen sahneye biraz daha katlanmak zorunda kalırsam Aidan’ın yanına geçip bende kafayı yiyecektim.
Işığı açtığım an korkuyla bana döndü. Gözlerinde doluşan yaşlarından dolayı gri renkteki gözleri parıldadı. Salonda aynı şekilde dağınıktı, her yerde bir yemek ya da atıştırmalık çöpü vardı. Eşyalar yere atılıp birbirine karışmıştı. “Bu evin hali ne böyle?…” Kolumu burnumdan hâlâ çekmemiştim.
“Yorgunum, toplayamıyorum.” Önüne geri döndü. “Hayır tabii ki, seni sinirlendirmek için içeri almadım onu. Seninle konuşmak istediğini söyledi.” Bana döndü. “Neden onunla konuşmuyorsun? Wayne sana ne yaptı? Neden onu görmezden gelip duruyorsun?”
Yutkundum. Aidan’dan bu kadar korkacağım aklıma gelmezdi. “H—hayır, hayır… onu görmezden gelmiyorum. Bir anlığına… göremedim…” Gülümseyerek olmayan Wayne’ye selam verdim.
Aidan’ı nasıl ikna edeceğim?… “Aidan… Wayne biraz burada kalsın, seninle dışarıda konuşalım mı? Hem havada almış olursun.”
“Neden Wayne de gelmiyor? Neden ona böyle davranıyorsun?! O senin arkadaşın değil mi artık?” Ayağa kalkıp bana ilerlediğinde birkaç adım geriye attım ama bastığım yığıntı yüzünden düşecektim. Neyse ki dengemi korudum. “H—hayır, hayır…. hayır… o da… o da gelsin…” Gülümsedim. “Sende gel Wayne.” Her nerdeysen Wayne.
Aidan onayladı, eğer suyuna gitmeseydim kesinlikle bana bir şey yapacaktı. Bundan adım gibi eminim, resmen kendimi bir an Jackson gibi hissettim. Bu çocuk benim üzerime böyle gelirken Jackson nasıl hissetti? Hiç korkmadı mı ya?..
Dışarı çıkmak istemiyordu, nedenini bir türlü anlayamıyordum. “Sahile gidelim, eskiden Wayne ile…” Wayne ölmedi, Aidan için ölmedi, bu yüzden yaşıyor gibi konuşmam gerek… “…yani, Wayne de sever, eski günlerdeki gibi.” Bu gerçekten delilik.
“İstemiyorum dedim! Uzatmasana! Ne konuşacaksan burada konuş!” Bana sesini yükselttiğinde yerimden sıçradım. “Neden dışarı çıkmak istemiyorsun?”
“Çünkü dışarıda aptal insanlar var, gerizekalılar var, beyinsizler var. Wayne ile dışarı çıkmamaya karar verdik, ikimizde burada yaşayacağız. Çünkü onlar benden onu almaya çalışıyor, buna asla ama ASLA İZİN VERMEYECEĞİM!” Oh, Tanrım, harbiden kafayı yemiş.
Eğer dışarıya çıkmak bu kadar istemiyorsa, onu nasıl hastaneye götürmeye ikna edeceğim? Bunu nasıl yapacağım?…
“Peki… Wayne ile… dinlenmeye ne dersiniz?.. Kafa dinlemek için tatil gibi bir yere gitmeye?” Tatil dediğim yer hastaneydi, en azından onu bu şekilde kandırabilirdim. Bana çok kızacaktı ama bunu onun için yapıyordum. “Tatil mi?..” Sesi yumuşadığında umutlandım. “Evet! Tatil! Hemde kimsenin olmadığı bir yerde, sadece ikiniz, nasıl fikir?” Bir süre sessiz kaldı. Koltuğa geri döndü ve sanki Wayne oradaymış gibi koltuğa bakıp konuştu.
Her seferinde tüylerimi diken diken ediyordu. Ona bu fikrin nasıl olduğunu sormuştu. Daha sonra bana baktı. “İstemiyor, senin yalan söylediğini söylüyor.” Ahhhh, Wayne burada olsaydı saçını başını yolardım!
İlk yorum yazan sen ol!
Henüz yorum yapılmadı