“Söyle, neymiş anlaşman.” Gülümsedi. Aidan’ın yanına yaklaştı ve çenesini kibarca kavrayarak okşadı. Gözlerim seğirdi, ona öyle dokunması sinirlerimi bozdu. “Dokunma ona.” Sırıtmaya devam ediyordu. “Biliyorsun, bu çocuk çok özel. Anlaşmamı onun üzerinden yapacağım.” Dudaklarında parmaklarını gezdirdi. Hızla ayağının yanına sıktım, bilerekle ıskaladım, uyarı amaçlıydı. “Hoppa, spokoyno, tigrenok.” (Sakin ol kaplancık.) Onu bıraktı ve tekrardan bana yanaştı.
“İlk silahını indirde, öyle konuşalım.” Dediğini yaptım ve silahı indirerek belime geri yerleştirdim. O sırada Aidan’a baktım. Gerçekten çok kötü bir durumdaydı, nefes alıp almadığını bilmiyordum, beti benzi atmıştı. Çok değil ama biraz da kilo vermişti. Yorgun görünüyordu.
Onu alıp buradan çıkmak için sabırsızlanıyordum. Koşarak ona sarılmak istiyorum ama önümde kocaman bir engel var. “Ne istiyorsun?” Vladimir’in kafasına sıkmam lazım, neden onu dinliyorum? Eğer onu öldürürsem ortada hiçbir sorun kalmayacak. Ama bu sefer de Aidan ömrü boyunca yalnız kalır, onu tekrardan yalnız bırakamam.
“Çok ufak bir şey. Lakabından kurtulacaksın. Seni döveceğim ve artık insanlar, ‘Vladimir, Theron’a kaybetmiş.’ demeyecekler. ‘Vladimir, AltEdilemez Theron’u alt etmiş diyecekler.’ Gördün mü? Bu kadar basit.” Kaşlarımı çattım ve başımı iki yana salladım. “Aidan’ın yaşadığından emin olmadığım sürece kabul etmem, onunla konuşmama izin ver.”
“Nicolas, uyandır onu.” Nicolas eğildi ve ilk başta onun nabzını kontrol etti. Daha sonra biraz salladı ama karşılık vermiyordu. Korktum, ölmüş olduğunu hayal ettim ve birkaç saniyeliğine kalbime bir ağrı saplandı. “Daha ilacın etkisinden çıkamadı.” Nicolas onun suratına soğuk bir su çarptığında boğazından gelen soluksuz bir hırıltıyla uyandı. Göz göze geldik. “Theron!” Hareket edecekti ki buna hâli yoktu, kalkamamıştı. Bu beni endişelendirdiğinde hareketlendim ama Vladimir önüme geçti. “Hareket etme, sorun yok. Birazdan buradan çıkacağız, tamam mı?” Yutkundu ve başını sallayarak onayladı.
“Şimdi emin oldun mu? Senin lakabına karşı Aidan.” O kadar da önemli değildi, bunu kabul edebilirdim. Sadece biraz dayak yiyeceğim ve sonra onu buradan alıp çıkacağım. Evet, bu daha iyi. Düşündüğüm şeylerin aksine bu ihtimal daha iyi. Vladimir’i şu an çok fena dövüp öldürmek istiyordum ama burada intikam’ı düşünecek durumda değildim; ilk başta Aidan’ı kurtarmam gerekiyordu.
“Şerefsiz, bunu Aidan’ı kaçırmadan da yapabilirdin! İnsanlara sadece, ‘Theron yenilmiş.’ demek bile yeterdi. Neden onu buna karıştırdın!?” Sırıttı ve başını yana eğdi. “Sana biraz acı çektirmek istedim sadece, Aidan’ın cazibesine de dayanamadım; kendimi durduramadım.” Onun suratına hızlı bir yumruk geçirdikten sonra yere düştü, belimden çıkardığım silahı alnına dayadım. “Bu nasıl? Bende kendimi durduramıyorum şu an, ne yapmam gerekiyor?!” Kıkırdadı, mavi gözleri bir şeytana aitmişçesine parıldadı. “Nico.” Bir silah çekme hışırtısı ile onlara baktım. Nicolas, Aidan’ın kafasına bir silah dayamıştı.
“Nicolas seni öldüreceğim! Bu sefer gerçekten.” Hızla ayağa kalktığımda gözlerini sıkıca kapatarak tetiği çekti. “Üzgünüm ama zorundayım.” Hızla durdum. “Tamam, tamam yapma. Anlaşmanı kabul edeceğim, tamam mı?” Vladimir’e döndüm. “Yeter ki ona zarar verme.” Vladimir üstünü silkerek yerden kalktı ve kanayan dudağını eliyle sildi. “Şöyle işte, drama yapmasan her şey yoluna girecek.”
Silahı fırlattım ve derin nefes aldım. “Ne yapacaksan yap.” Sadece biraz dayak yiyeceğim, sonra Aidan ile buradan çıkacağım. Bu kadar.
Üstündeki kürkü çıkarıp kenara attı ve siyah tişörtüyle kaldı. Vladimir saçlarımı tuttuğu gibi başımı duvara vurduktan sonra etraf dönerek karardı. Yere kafamın üstüne düştüğümde başıma sert bir ağrı saplanmıştı. Ama bu hiçbir şeydi, Aidan’ın çektiklerinin yanında çok hafifti. Bunu yapmak zorundaydım.
Kulaklarım çınlarken Vladimir üstüme geçerek yumruklarını suratıma vurmaya başladı. Vücudum hareket etmiyordu, kaslarım oynamıyordu. Etraf bulanıkı, Vladimir’in sert yumrukları suratımda yer ediyordu. O sırada boğuk bir şekilde Aidan’ın bağırışını duydum. Hiçbir şey anlamıyordum.
Yumrukların ardı kesilmiyordu. Sanki bir rüya ile gerçeklik arasındaydım. Annemi eski evimizde görürken bana gülümsüyordu ama diğer bir yandan suratıma yumruklar yemeye devam ediyordum.
Annemin ne kadar güzel olduğunu hatırladığımda gülümsedim, tekrardan bir insan gibi hissediyordum. Yanında Aidan bile vardı. Aidan. Oh, Aidan… Ölüyor muyum? Son anlarım mı bunlar? Tanrım… hayır, hayır, yaşamak… yaşamak istiyorum. Eğer burada ölürsem, Aidan’a ne yapacak? Aidan bundan sonra ne yapacak? Dayanamaz, ölmesini istemiyorum. Ben ölsem bile ölsün istemiyorum, onu yalnız bırakamam.
Boğuk seslerin arasında bir bağırma sesi duydum, Vladimir durmuştu. Art arda gelen bıçak sesleri duydum. Üstümden düştüğünde gözlerim yavaş yavaş kapanırken Aidan’ın bana seslenişini duyabiliyordum. Öksürdüğümde kanlı kusmuğum ağzımdan fırladı. Aidan başımı tutup yana çevirdiğinde boğulmaktan kurtulmuştum.
Etraf gittikçe bunalıyordu, bana baktığını ve ağladığını gördüm. Yaşamak istiyorum. Gerçekten yaşamak istiyorum, ölmek istemiyordu… Tanrım lütfen. Lütfen.


İlk yorum yazan sen ol!
Henüz yorum yapılmadı