“Ablan ve kocası gelecek, düzgün davran.” Babama baktım. “Dışarı çıkacağım ben zaten, beni görmezler bile.” Kaşlarını çattı ve kapıya yaslandı. “Ne demek dışarı çıkacaksın? Ablan ve kocası geliyor diyorum, kırk yılın başı bizi ziyaret ediyorlar, bu tavrın ne? Nankörlük etme artık.”

“Ben mi nankörlük ediyorum?” Babama baktım, o da bana ağır bir şekilde bakıyordu. “Dışarı çıkmıyorsun, bizimle yemek yiyeceksin. Son birkaç aydır evde oturmaz oldun, ne boklar yiyorsun sen? Bir gün arkadaşının davası olur, bir gün eve ağzın yüzün dağılmış gelirsin.”

“O davayı da unuttum zannetme, sonra konuşacağız. Sen benim başıma bela mı açmak istiyorsun? Ya kamuoyunun diline düşseydik? Ne bok yiyecektin? Ha?!”

“Öyle bir şey olmayacak. Zaten benden çok kamuoyunu önemsiyorsun.” Kaşlarını çatarak üstüme yürüdü. “Sen bu aralar bana çok cevap verir oldun. Aidan denilen arkadaşın fazla mı götünü kaldırıyor lan!” Bana sert bir tokat attığında yanağımı tutarak ona baktım. “Adam akıllı durda ablanın karşısına sağlam bir suratla çık. Şımarık oğlan.” Odamdan çıktı.

Yatağa oturdum ve derin bir iç çektim. Aynaya baktığımda yanağımın çoktan kızardığını görmüştüm. Elimle ovaladım. “Of ya.” Telefonumu çıkarıp Aidan’ı aradım. “Bugün gelemeyeceğim, ablamlarla yemek yiyecekmişiz.”

“Ne? Hadi ama, olamaz. Babaannem çok güzel yemekler hazırlamıştı!” Suratım düştü, saçlarımı karıştırıp yüzümü ovaladım. “Üzgünüm, ondan çok özür dilediğimi söyle. Babam beni hiç salacak gibi durmuyor.”

“Ahh, tamam. Yapacak bir şey yok, beni haber edersin tamam mı?”

“Kapatıyorum.”

“Görü—“ Telefonu kapatıp cebime attım ve aşağıya indim. İndiğim gibi ablamlar gelmişti. Ablam çok güzel bir kadındı, anneme çok benziyordu. Beyaz tenli, aralarında sarı ışıltılar olan kahverengi saçları vardı. Küçükken ondan çok etkilenirdim, oldukça güzeldi; model olma potansiyeli vardı. Kocası ise çok çirkindi, asla anlatamaya değer bir yanı bile yoktu.

Ablamla çok küçükken hep iyi anlaşmak istemişimdir. Abla kardeş bağları olan insanlara çok imrenirdim. Ama fark ettim ki benim ablam onlardan değildi, asla benimle vakit geçirmek istemezdi.

Zamanla umursamamaya başladım. Babam kolunu omzuma attı ve tuttu. “Hoş geldin desene oğlum.” Kolunu ittirdim, bana ters ters baktı ama en nefret ettiğim hareketti. “Hoş geldiniz.”

Kocası bizim için bir yabancı olduğundan ona da harika görünmemiz gerekiyordu. “Yemek hazır, hemen sofraya geçelim isterseniz.” Annemin yanında masaya oturdum, ablam kocasıyla karşımıza oturdu. Bir uçta babam, diğer tarafta dedem vardı. Hizmetçi eksikleri tamamladı ve yanımızdan ayrıldı.

Yemek bok gibiydi, Aidan’ın babaannesinin yanında çok kötü kalıyordu. Her zaman harika yemekler yapardı, onun yemeğini hiç kimseninkine değişmezdim.

Aralarında sohbet ederken bana kaydı, kocası birkaç soru sordu. “Birkaç haftaya mezun olacaksın değil mi? Derslerin nasıl?” Bu adam benimle konuşmasın, iğrenç. “İyi.” Babam masanın altından ayağıma vurdu.

“Sadece iyi mi oğlum? Biraz anlatsana nasıl okul birincisi olduğunu.” Babama baktım. Keşke bana karşı hep böyle olsaydı, sadece yabancıların yanına oğlum demeseydi. Sonra gözlerimi kaydırıp adama baktım. “Öyle oldu, okulda birinciyim, tüm hocalar benden çok memnun. Sınavda da iyi bir derece yapacağıma inanıyorum.”

Gülümsedi ve başını salladı. Ablamla sadece birbirimize bakıyorduk, sohbet hiç etmezdik. Bazenleri sadece alttan alttan laf sokardı. “Wayne’ye bu başarıyı kattıkları için okula bazı yenilikler yaptıracağız. Müzik odasını yeniletip yeni sıralar getireceğiz. Oğlumun güzel bir dereceyle mezun olmasının şerefine.” Babam bana bakarak gülümsediğinde başımı yemeğime çevirdim. Yalandan bile bu kadar ilgili davranması midemi bulandırıyordu.

Çatal ve bıçakla kestiğim eti ağzıma attım ve çiğnedim. Yanında birkaç bezelye vardı, nefret ederdim.

Ablamın kocası lavaboya gitti. “Ee Wayne, duyduğuma göre mahkemelik olmuşsun.” Ablam güldüğünde gözlerimi ona diktim. “Arkadaşımdı, ben avukat gönderdim.” Hafif bir kahkaha attı. “Büyüdünde arkadaşlarına avukat mı gönderiyorsun? Sen böyle devam edersen sonun çok belli.”

“En azından sırf zengin diye sikime benzeyen bir adamla sevişmiyorum.” Babam elini masaya vurdu. “Ablanla düzgün konuş!”

“Sende öyle düşünüyorsun ama, eminim ablamda öyledir.” Güldüm. “Zevkte vermiyordur, tecavüz ediyor gibi hissetmiyor musun?” Annem dirseği ile bana vurdu. “Kes şunu Wayne, iğrençleşiyorsun.”

“Senin saçlarını yolarım çocuk, onun yanında sakın böyle konuşma.”

“Konuşmaya değmez zaten, nefesi bok gibi kokuyor. Hayır, anlamıyorum, zaten çok paran var. Mirasın çoğuda sana kalacak, ne diye bu kadar vizyonunu düşürdün ki? Zavallısın.” Ablamın sinirleri oldukça bozulmuştu, tam bana bir şey söyleyecekti ki eşi yanımıza geri döndü. Annem masanın altından ayağıma topuklusu ile bastığında sızlandım ve ona baktım. Gözlerini genişletti ve beni uyardı.

Günden güne nasıl bir yerde yaşadığıma hayret ediyordum. Eskiden böyle değildim ama herkes bana karşı böyleydi, daha buna ne kadar dayanabileceğimi hiç bilmiyorum. Sürekli hakaretler ve aşağılayıcı sözlere maruz kalıyordum, ellerim bacaklarım zincirliydi, kaçmak gibi şansım yoktu.

“Ben odama çıkacağım.” Babama baktım. “Çalışmam gereken dersler var.” Masadan kalktım. “Afiyet olsun.” Merdivenlere doğru ilerledim. Babam arkamdan geliyordu. Ayvayı çok fena yemiştim. “Wayne’ciğim, bekle.” Gülümseyerek kolunu yine omzuma attı.

Birlikte merdivenleri çıkmaya başladık. “Ne diye böyle şımarıklık yapıyorsun? Ablanla böyle konuşma hakkını nereden buldun?”

“Ne zamana kadar siz beni aşağılayacaksınız?” Güldü ve koridorda çıktığımızda kolunu omzumdan çekti. “Biz seni aşağılıyor muyuz?” Ona baktım. Aşağılamıyorlar mıydı?

Birlikte odaya geçtik, kapıyı kapattı. “Ne istediysen yapıyorum, sana istediğin her şeyi alıyorum. Arkadaşın için avukat bile gönderiyorum, bir kere de minnettar olsan?”

“Sadece bununla mı iyi bir aile olunuyor? Neden bir şeyler almadan önce nasıl olduğumu sormuyorsun? Neden avukat gönderdiğine, n’oldu oğlum? Demek yerine, kamuoyuna ne diyeceğiz? Diyorsun? Ne zaman sadece iyi bir milletvekili olmayı değilde iyi bir baba olmayı deneyeceksin? Ne zaman benim için iyi bir baba olacaksın!”

“Sesini yükseltme, senin sahip olacağın en iyi babayım ben. Seni eğer evlatlık edinmeseydik sana ne olacağını tahmin edebiliyor musun? Bir kere şükrettin mi Tanrıya?”

Güldüm. “Ne diye şükretmeliyim? Bana para verdiğin için mi? Bana asla göstermediğin sevgiye? Sadece bir kere…” Yutkundum. Olmasından nefret ettiğim yumrularım boğazıma dizildi. “…bir kere beni… beni sevmeni istedim lan. Bir kere saçlarımı çekmek yerine… okşamanı istedim. Çok mu şey istedim? Sırf o öz evladın diye bana aynı şefkati gösteremiyor musun?” Gözlerimden yaşlar aktığında hızla elimle sildim. Babamla ilk defa bu kadar açık konuşuyordum. Bir şey diyemiyordu.

“Sadece senin kanından olmadığım için mi bana böyle davranıyorsun? İstediğin her şeyi yapıyorum, biricik kamuoyuna harika bir evlat olarak görünüyorum, bunu yapmayadabilirdim! Ablama bir laf söylediğimde ağzıma sıçıyorsun, ama ablam beni yerin dibine gömdüğünde gülüyorsun! Benimle alay ediyorsun! Ben insan değil miyim? Daha ne kadar böyle yaşacağım? Daha ne kadar bu cehenneme maruz bırakılmak zorundayım! Senin sadece bir gösterişin olmaktan sıkıldım, artık oğlun olmak istiyorum! Babam olsun istiyorum.”

“Keşke bu hayatı yaşayacağıma fakir olan ama sevgi dolu bir ailede olsaydım.” Göz yaşlarım daha da aktığında dudaklarımın arasından bir hıçkırık çıktı. “Çünkü her şey para değil, biliyor musun? Bu siktiğimin hayatı paradan oluşmuyor! Sevginin olmadığı yerde mutluluk olmuyor, paranın olduğu yerde mutluluk olmadığı gibi! Keşke hiçbir zaman beni evlatlık edinmeseydin! Gerekirse sokaklarda çürüseydim!”

Arkasını döndüğünde sessizce odadan çıkmak için ilerledi. Ona yaklaştım ve arkasından sarıldım. “Lütfen…” Durdu. Yüzümü sırtına yasladığımda hıçkırmaya devam ettim. “…lütfen… biraz beni sevmeni istiyorum.” Beni ittirdiğinde kalçamın üstüne düştüm. Ona baktım. Yüzünde yine aynı ifade vardı. Sen benim oğlum değilsin, olamazsın.

“Sen benim oğlum değilsin, olamazsın.” Odadan çıktığında hıçkıra hıçkıra ağladım. Kolumla gözlerimi sildim. “Sevmek bu kadar zor mu? Neden beni hiç sevmiyorsun!” Ayağa kalktım ve gardırobumun yanına gittim ve alt çekmeceyi açtım. Burada olması gerekiyordu. Kıyafetlerimi çıkararak fırlattım. “Nerde? Nerde!” Bütün çekmeceyi boşalttım ama burda değildi.

Çalışma masamın çekmecesinde aradım, kıyafetlerimin arasında aradım. Hiçbir yerde yoktu. “Nereye koydum lan ben bunu!” Çarşafımı yataktan çekip çıkardım ve yatağı kaldırıp ters çevirdim. Altında ki kesiğe elimi soktum. Dudağımı ısırarak içinde aradım.

Elime geldiğinde hemen elimi çıkardım ve yatağı bıraktım. Tozla dolu torba buradaydı. Kapıya yaklaştım ve kilitledim. Ellerim titrerken hemen masanın yanına gidip tüm kitaplarımı yere ittim. Poşeti yırtarak masaya döktüm hepsini. Elimle hepsini birleştirip burnumu yaklaştırdım ve çektim.

Burnumu kaşırken birkaç kez burnumu çektim. Uzun zaman olmuştu, Jackson’ın zorla içirdikleri yüzünden son zamanlarda çok arıyordum ama Aidan için yapmak istemiyordum.

Yenildim. Tekrardan kullandım. Yatağa kendimi attım. Aidan’ın ismini sayıkladım. “Özür… dilerim…”




novebo yorum yok

İlk yorum yazan sen ol!


Henüz yorum yapılmadı

Novebo discord sunucusu