Aidan, limanın kenarında dururken arkasından ona bakıyordum. Kalbim deli gibi çarpıyordu. “Bak bana dön, beni dinle.” Bana ne kulak veriyordu, ne de buradaymışım gibi davranıyordu. Kafayı mı yemişti? Ne diye bir anda böyle bir şey düşünür? Atlayıp kendisini mi öldürecek? Gemilerin altında kalıp ciğerleri su dolana kadar boğulacak mı?
Hayır, hayır buna izin veremem. Aidan’ın ölmesine izin veremem, asla.
Belki de kenara çıkıp sadece manzarayı seyretmek istemiştir diye düşünmek istedim ama bunu yapmak için iyi bir zaman değildi sanırım. “Aidan, şakan bittiyse gel hadi. Beni korkutuyorsun. Lütfen.” Başını iki yana salladı. “Üzgünüm.” Kaşlarımı çattım. “Bir anda ne alaka?! Kafayı mı yedin! Tekrardan seni hastaneye götürmemi ister misin?!”
Limanın kıyısındaki bir taşı eline aldı, ağır bir taştı. Bana döndü, sırtı denize dönüktü. “Aidan—“ Ona yaklaştığımda bir adım geriye gitti. “Merak etme, bir şey yapmayacağım.” Hafifçe gülümsedi, başımı sallayarak onayladım ve geri dönmesini söyledim. Kalbim deli gibi, korkuyla çarpmaya devam ediyordu. Bir anda taşı kapüşonlusunun cebine çıkıştırıp sırtını denize bıraktı. “Hayır!” Koşarak ceketimi çıkardım -anahtarlarım, gözlüğüm ve telefonum içinde- ardından suya atladım.
Deniz çok karanlıktı, onu görmek çok zordu ama bir şekilde limandaki ışıklar sayesinde az bile olsa görebiliyordum. Gittikçe derine iniyordu, hızla derine yüzdüm. Ona ulaştığımda kollarına sarıldım ama birlikte dibe dalmaya başladık. Elimi kapüşonlusunun cebine attım, taşı çıkarmak için çabaladım. Birkaç metre derindeydik, ayın ışığı denize vuruyordu. Suyun sesi kulaklarımdaydı, Aidan’ın dudaklarının arasından ciğerlerine doluyordu.
Taşı bir türlü çıkaramıyordum, kapüşonluya yapışmıştı. Gittikçe dibe batmaya devam ediyorduk, nefesim gittikçe tükeniyordu.
Tanrım, Tanrım lütfen bana son bir şans ver. Lütfen, yalvarıyorum. Aidan’ı alma benden. Bana bir şans verirsen söz veriyorum onunla yüzleşeceğim, bir hafta önce bana yazan ve görüşmek isteyen babamla buluşmaya gideceğim. Artık ondan kaçmayacağım. Gerekirse onu affederim, lütfen yalvarırım; yeter ki Aidan’ımı benden alma.
Taşı sonunda çıkarmıştım. Gözlerim irileşti, hızla elimi kollarının altına sarıp onu tuttum. Ayaklarımı çırpmaya başladım ve yukarıya baktım. Bu kadar derine battığımızı fark etmemiştim bile, ciğerlerim solmak üzereydi, dayanamadığımı hissediyordum.
Lütfen, lütfen… sadece birkaç nefes daha.
Su burnumdan dolmaya başladı, tuzlu suyu boğazımda hissediyordum. İster istemez ağzımı açtığımda tüm ağızımda dolmaya başladı. Yılmadım, çok az kalmıştı. Biraz daha dayanırsan yapabilirdim. Ancak tuzlu su boğazımı çok yakıyordu.
En yukarıya geldiğimizde üstümüzde ki gemiyi fark ettim. Ciğerlerim doluyordu, birkaç dakika daha dayanamazsam bende Aidan ile dibe gömülecektim. Lütfen…
Diğer gemi ile altında olduğumuz geminin arasındaki boşluğu fark ettim, limanın ışığı sızıyordu. Hızla oraya yüzdüğümde en sonunda başımı sudan çıkarmıştım.
Derin mi derin bir soluk alırken öksürdüm. Jack’in bu tarafa koştuğunu gördüm. “Hey!” Aidan’ın bilinci kapalıydı, hareket etmiyordu; kalbi atıyor muydu onuda bilmiyordum. “Al— al… onu.” Öksürmeye devam ettim, Aidan’ı olabildiğince güçlükle kaldırdım. Jack onu yakaladı ve kıyıya çekmeye başladı. Aidan’ı ittirdiğimde daha kolaylıkla çıkarmıştı. Daha sonra bana elini uzattı, kolunu tuttum ve benide çekti. Limanın kenarlarına ayaklarımı bastırarak yukarı çıktım.
Elimle de yerden destek alarak sonunda kalktım ve Aidan’ın yanına geçtiö. Öksürmeye devam ettim, boğazım çok fena ağrıyordu. “Kalbi… kalbini kontrol et…” Göğsüme yumruğumu vurdum. Nefesimi toparlamam gerekiyordu. Jack kulağını onun burnuna yaklaştırdı, bir on saniye boyunca dinledi. Sonra başını kaldırıp bana baktı ve başını iki yana salladı. “Ambulans… a—ambulansı ara…” Başını sallayarak onayladı.
“Uyanmak zorundasın, uyandığında seni kendi ellerimle öldüreceğim çocuk.” Ellerimi göğüs kafesinin ortasında birleştirdim. Hızla bası yapmaya başladım, otuza kadar saymam gerekiyordu. “Bir… iki… üç…” Korkuyordum, manyak gibi korkuyordum. Onun ölümüne hiç hazır değildim, yaşaması gerekiyordu. Ellerimden öylece kayıp gitmesine izin veremem.
Otuza kadar saydığımda hızla başını tutup geriye eğdim ve burnunu kapatıp dudaklarımı onunkilere tam oturtup nefesimi üfledim. Göğsünün kalktığını gördüğümde ikinci nefesi üfledim. Tekrardan göğsüne bası yapmaya başladım, yine otuza kadar saydım. Dudaklarımı tekrardan yaslayıp iki nefesi yine verdim. Dördüncü de kalbinde bir hareketlilik sezdim. Yüzüm güldü, kalbim heyecanla çarptı.
Beşinci de nefesimi tekrar ağzına üflediğimde bir hırıltı sesi duydum, hızla çekilip ona baktım. Nefesi hırıltılı bir şekilde geri dönmüştü, ardından şiddetli bir öksürükle ağzından tüm su çıktı. Derin bir nefes alarak kalçamın üstüne düştüm. “Şükürler olsun…” Gözlerini kırpıştırdı, ağzını burnunu kırana kadar dövmek istiyordum. Öfkeli olduğum kadar da mutluydum.
“Theron…” Sesi boğuk bir hırıltıyla çıkmıştı. Adımı söylemesi beni daha da rahatlatmıştı. Elimi onun göğsüne koyup sıvazladım. “Buradayım, sorun yok.” Elimi iki eliyle tuttu, daha sonra gözlerime baktı. “Üzgün— üzgünüm…”
Islak saçlarını alnından geriye attım. “Yorma kendini, nefes almaya çalış, tamam mı? Bunları sonra konuşalım.” Onayladı, ambulansın geldiğini siren seslerinden anladım. Kalbim bir türlü dinmek bilmiyordu, hâlâ çok korkuyordum. Aidan benim için çok farklı ve özeldi, onu kaybetmeye hiç hazır değilim.
Ambulans da ki görevliler sedye ile geldiler. Onu yerleştirdiklerinde korkuyla bana baktı. “Geleceğim, hemen arkandayım, korkma tamam mı?” Onu götürdüklerinde Jack’e döndüm. “Sağ ol.” Başını sallayarak onayladı. Daha sonra omzundan tutup denize fırlattım. “Umarım yüzme biliyorsundur!” Yerden ceketimi aldım ve ıslak saçlarımı geriye attım. Jack’e baktım, bir süre yüzeye çıkmadığında geminin altında kalıp kalmadığını merak ettim. Maalesef, yüzeye çıkmıştı. “Kendin çıkabilirsin, değil mi? Bende öyle düşünmüştüm, görüşürüz~” Gülümseyerek arkamı döndüm, ambulans şehir hastanesine gidiyor olmalıydı. Hızla motorun yanına gittim, bizim çocuklardan birine yazıp Aidan’ın motorunu eve bırakması için gelmesi gerektiğini söyledim. En kötü Nico gelecekti.
Motor’a atlayıp hızla ambulansa yetiştim. S1k ile yetişmek zor olmadı.
İlk yorum yazan sen ol!
Henüz yorum yapılmadı