Önceki bölüm
Hermes, uzaktan bakarak sessizce fısıldadı.
- İlk gün bitti, Heykel. Ama gerçek sınavlar şimdi başlıyor…
.
.
.
.
Gökyüzünün en yüksek katında, ışığın ve gölgenin birlikte dans ettiği muazzam bir salon uzanıyordu. Büyük sütunlar, altın ve beyaz mermerden yükseliyor, tavandaki kristaller, ışığı parçalayarak odanın dört bir yanına yayıyordu.
Yüce Tanrılar Konseyi, her zamanki gibi görkemli bir şekilde toplandı; onlar, dünyaların kaderini belirleyen varlıklardı.
Hermes, altın saçlarını savurdu ve cüretkar gülümsemesini saklayarak ilerledi ve konseyin ortasında sessizce durdu. Gözleri, kendi içsel heyecanını ve merakını gizlemeye yetmiyordu. Bugün, yeni doğan bir tanrıyı – Heykel’i – anlatmak için buradaydı.
-Yüce Tanrılar…
diye başladı Hermes, sesi kararlı ama hafif bir titremeyle yankılandı.
-Bugün akademide olağanüstü bir olay gerçekleşti. İsimsiz bir tanrı ortaya çıktı. Henüz adı yok, ama gücü ve potansiyeli, diğer tüm yeni doğanların ötesinde.
Konsey üyelerinden biri, uzun beyaz sakalı ve derin bakışlarıyla Hermes’i süzdü.
-İsimsiz bir tanrı mı? Bu nadir bir durumdur… Açıkla, Hermes. Neden dikkatini çekti bu varlık? Binlerce yıldır yenidoğan tanrıları getirmekle yükümlüsün ama ilk defa bu kadar etkilenmiş görünüyorsun.
Hermes, hafifçe başını salladı ve derin bir nefes aldı.
-Evet. Onun enerjisi… sıradan bir yeni doğan enerjisi değil. Gözlerinden yayılan güç, sınıfta bir dalga gibi herkesi etkiledi. Ama esas önemli olan… kehanetle bağlantısı.
Konsey üyeleri birbirine bakıştı; kehanet kelimesi, odadaki hava kadar ağır bir sessizlik yarattı.
-Hangi kehanet?
diye sordu bir diğeri, sesi neredeyse bir fısıltı gibiydi.
Hermes, eski bir parşömeni konseyin önüne bıraktı. Parşömen, yıldızların hareketleriyle yazılmış, kadim bir kehaneti içeriyordu:
> “İsimsiz olan doğacak, taş ve ruh arasında dengeyi bulacak.
Gölgeler ve ışık, onun adında birleşecek.
Kendi yolunu çizen varlık, düşmanını bile dostuna dönüştürecek.
Tanrılar arasında yükselen, kaderi yeniden yazacak.”
Konsey sessizleşti; kelimeler hem ürkütücü hem umut verici bir ağırlığa sahipti.
-Bu kehanet…
Bir tanrı, kaşlarını çatarak söylendi.
-İsimsizden mi bahsediyor?
Hermes başını salladı ve onayladı.
-Evet. Heykel… onun adı bu akademide henüz yok, ama ben fark ettim ki, bu varlık sadece bir öğrenciden öte bir kader taşıyor. Bu nedenle ilgimi çekti. Hem düşman hem dost olabilecek bir potansiyele sahip.
Bir başka konsey üyesi, ağır ağır parmağını parşömene dokundurdu.
-Eğer kehanet doğruysa, bu yeni doğan, akademi tarihinin en büyük olaylarından birine yol açabilir. Ancak dikkatli olmalıyız. Potansiyel, bazen kontrolsüz güç demektir.
Hermes hafifçe gülümsedi.
-Evet. Ama bu gücü keşfetmesi için ona alan vermek gerekiyor. Akademi, onu hem test edecek hem de kendi adını kazanmasını sağlayacak. Benim gözümde, Heykel’in yolculuğu, kehaneti yerine getirecek bir anahtar olacak.
Konsey bir süre sessiz kaldı. Gökyüzünün ışıkları, parşömendeki yazıyı yansıtıyor, kelimeler neredeyse canlıymış gibi titriyordu.
-Hermes…
Bir başka tanrı, bakışları ciddi bir şekilde seslendi. Sonra devam etti.
-Bu yolculuk tehlikeli olabilir. Ama görünüşe göre senin ilgini çekmiş. Onun yanında olacaksın, rehberlik edeceksin, öyle mi?
Hermes başını salladı.
-Evet. Ama sadece rehberlik değil; onu gözlemleyeceğim. Çünkü bu kehanet, sadece Heykel’in kendi gücünü ve kimliğini keşfetmesiyle gerçekleşebilir. Ve ben… bunu görmek istiyorum.
Konsey üyeleri, Hermes’in kararlılığını görünce, onaylar gibi başlarını salladı. Fakat bazıları hâlâ çekimserdi; kehanet her zaman hem fırsat hem tehlike demekti. Bazen de saçmalık olabilirdi. O kadar da üstüne düşülmemek gerekirdi.
Sonuçta kehanet söyleyen bazı Tanrılar kafadan çatlak olabiliyordu.
Hermes, parşömeni nazikçe topladı ve gözlerini uzaklara çevirdi. İçinde hem merak hem de heyecan vardı. Heykel’in yolculuğu başlıyordu ve Yüce Tanrılar Konseyi, onun kaderini artık fark etmişti.
Haydi bakalım, Hermes… fısıldadı kendi kendine.
İsimsiz tanrıyı keşfetme zamanı geldi.
Başka bir Tanrı derin bir iç çektikten sonra sert bir sesle konuştu.
-Sadece tek bir kehanet ile isimsiz ve yenidoğan bir tanrı hakkında fazla üstüne düşünmüyor muyuz?
Bu sözler tüm konseyi suskun bıraktı ve hemen ardından bazı Tanrılar yavaşça onayladılar.
Hermes sahte bir öksürükle konuştu.
-Yüce Tanrılar, o kadar uzun zaman geçti ki siz bile unuttunuz. Fakat ortada tek bir kehanet yok. Bir çok farklı Tanrı daha ortaya kehanet attı. Fakat çoğunluğu tarihin tozlu sayfalarında kaldı.
-Şimdi size başka kanıt kehanetler de sunacağım.
Yunan Mitolojisi – Apollon’un Kehaneti:
"Işığın çocuğu ortaya çıkacak; gölge ve taş arasında dengeyi bulacak. Kendi yolunu çizen, düşmanını dostuna çevirecek."
Yunan Mitolojisi – Themis’in Kehaneti:
"Adaletin terazisi, isimsiz olanı test edecek. Dengeyi koruyan, hem tanrı hem insan arasında bir köprü olacak."
Yunan Mitolojisi – Chronos’un Kehaneti:
"Zamanın efendisi izler; kaderin ipleri bir varlıkta birleşecek. Gelecek, onun ellerinde yeniden şekillenecek."
Yunan Mitolojisi – Hermes’in Kadim Hocası:
"Gizli varlık, sıradışı potansiyeliyle ortaya çıkacak. Onu yalnızca gözlemleyen, kaderin sırrını anlayacak."
Mısır Mitolojisi – Thoth’un Kehaneti:
"Bilgelik ve yazının çocuğu, zamanı aşacak ve evrenin kayıtlarına yeni bir satır ekleyecek."
Mısır Mitolojisi – Ma’at’ın Kehaneti:
"Dengeyi koruyacak olan, taş ve ruh arasında yürüyen bir varlık; yanlış adımlar evreni sarsacak."
İskandinav Mitolojisi – Odin’in Kehaneti:
"Runelerin işaret ettiği, kader ağlarını dokuyan, isimsiz bir güç doğacak. Onun bilgelik ve cesareti, tanrılar arasında yankı bulacak."
İskandinav Mitolojisi – Norns’un Kehaneti:
"Üç ip, bir varlıkta birleşecek. Geçmişin, şimdinin ve geleceğin ipleri onun ellerinde şekillenecek."
Hint Mitolojisi – Saraswati’nin Kehaneti:
"Bilginin ve sözün çocuğu, kendi yolunu bulacak ve evrenin gizemlerini çözecek.
Hermes, bulduğu tüm bu kehanetleri tek tek kimin söylediğini de ekleyerek açıkladı.
Bu sefer karşı çıkan Yüce Tanrı yoktu. Fakat dakikalar sonra başka bir yüce Tanrı karşı çıktı. Sesinde çok açık belli olan bir şüphe vardı.
-Tüm bu eski püskü kehanetlerin bu " heykel" dediğin yenidoğan hakkında olduğunu nereden biliyorsun?
Hermes, önce gülümsemesini gizledi, sonra ciddileşti.
-Haklısın, kehanetler yoruma açıktır. Yüzyıllardır sayısız varlık için okunmuş, çoğu zaman da farklı şekilde yorumlanmıştır. Ama düşün… bu kadar farklı panteondan gelen işaretlerin aynı başlıklarda birleşmesi tesadüf olabilir mi?
-Zaman, denge, bilgelik, adalet… Hepsi tek bir noktaya işaret ediyor. O noktayı akademide gördüm.
Ardından dudaklarının kenarı hafifçe kıvrıldı.
-Ama itiraf etmeliyim ki, belki de hiçbir şey bilmiyorum! Belki de bu sadece sıradan bir öğrenci. Fakat ya öyle değilse? Tanrıların en büyük hatası, olasılıkları görmezden gelmektir. Benim eğlencem de budur: ihtimalleri kovalamak.
Hermes’in gözleri bir an parladı; sesi yumuşadı. İkna konusunda kendisine güveniyordu. Sonuçta boşuna haberci Tanrı olmamıştı. İsminin hakkını vermesi gerekiyordu.
-Ayrıca… hissettim. Onun varlığında kehanetlerin yankısını duydum. Sanki taşın soğuk gövdesinde bile sözler canlanıyor, parşömenlerin harfleriyle aynı ritimde titreşiyordu. Bu, tesadüf değil… Bu bir çağrı.
Sonra omuzlarını dikleştirdi, meydan okuyan bir ifade takındı.
- Diyelim ki yanılıyorum. En kötü ihtimalle, sadece yetenekli ama sıradan bir öğrenci olur. Kaybımız yok. Ama ya haklıysam? O zaman evrenin kaderini belirleyen kehanetleri göz ardı eden tanrılar biz oluruz. Hangisi daha büyük hata olurdu?
Bu kadar sözden sonra bu sefer hiçbir Yüce Tanrı karşı çıkamazdı. Hermes haklıydı. İster gerçek olsundu ister gerçek olmasındı doğru noktaya parmak basmıştı.
Kehanetleri reddetmekle büyük bir yanlış yapabilirlerdi. En iyisi bu olmadan önüne geçmek ve "Heykel"e dikkat etmekti.
Büyük salon sessizliğe gömülmüştü. Kristallerin yansıttığı ışık, konsey üyelerinin yüzlerinde kararsız gölgeler bırakıyordu. Hermes’in sözleri hâlâ havada asılıydı; hem mantıklı hem kurnaz, hem sezgisel hem de meydan okuyan…
İlk konuşan Themis oldu. Sesi bir terazi kadar dengeliydi.
-Kehanetler yanılabilir. Ama görmezden gelmek, adalete ve dengeye karşı bir suçtur. Ben, en azından gözlem altında tutulmasından yanayım.
Thoth, parşömene eğildi, kelimeleri parmağıyla izledi.
-Bilgi, kaydedilmediğinde boşa gider. Bu öğrencinin yolu, ister sıradan ister olağanüstü olsun, kayda alınmalı. Hermes’in ilgisi abartı olabilir… ama risk, bilgiden ağır basmamalı.
Odin gür sesiyle araya girdi, tek gözünde bilge bir parıltı vardı. O bile zamanında yaptığı kehaneti unutmuştu. Şimdi yeniden ortaya çıkmasını beklemiyordu.
- Runeler çoktan işaret etti. Geleceğin ipleri onun etrafında dolanıyor. Ben, Hermes’in gözlemini desteklerim. Ama dikkat… rehberlik, kör bir inanca dönüşmemeli.
Salonun ağır havasını Chronos böldü. Sesi, zamanın çarkı gibi yavaş ve kaçınılmazdı.
- Geleceği ben bile tam olarak göremiyorum. Bu, tek başına yeterli bir işarettir. Zamanın sislerinde parlayan bu varlık, izlenmeli. Aksi hâlde pişmanlık gecikmez.
Bir başka tanrı, şüpheyle başını iki yana salladı.
- Hepiniz ihtimallerden bahsediyorsunuz. Ama ya bütün bu sözler boşsa?
Hermes öne çıktı, bakışlarını doğrudan konseyin merkezine dikti.
- O hâlde karar sizindir. Ya kehanetleri çöpe atar ve sıradan bir öğrenciyi kaybetmiş oluruz… ya da onu gözlem altına alır, olasılıklara hazırlıklı oluruz. Benim yolum belli.
Sessizlik tekrar çöktü. Kristallerin ışığı bu kez konseyin ortasında bir parıltı gibi toplandı. En sonunda, Konsey Başkanı söze başladı. Sesi ağır ama netti.
- O hâlde karar verilmiştir. “Heykel” adıyla bilinen bu yeni doğan tanrı, akademide gözlem altında tutulacak. Hermes, sen onun gölgesi olacaksın. Onu izleyecek, rapor edeceksin. Eğer kehanetler doğruysa… onu yönlendirmek senin görevin olacak.
Hermes hafifçe başını eğdi, dudaklarında alaycı ama tatmin olmuş bir gülümseme belirdi.
- Emredildiği gibi. Ama şunu bilin ki… bu sadece benim değil, hepimizin hikâyesi olacak.
Konseyin kararı gökyüzüne mühürlenmişti. O andan itibaren, Heykel’in yolu yalnızca bir öğrencinin değil, bütün tanrıların kaderini etkileyecekti.
.
İlk yorum yazan sen ol!
Henüz yorum yapılmadı