Önceki bölüm
- İşte başlıyor, Heykel. Burada hem düşman hem dost bulacaksın… ve en önemlisi, kendi gücünü keşfedeceksin.
Hermese göre her zaman en ilginç olanlar yeni doğan Tanrılardı.
.
.
.
.
.
Sınıfın ortasında sessizlik hakimken, altın saçlı tanrı çocuğu Heykel’e doğru adım attı. Gözleri gurur ve hafif bir küçümseme doluydu.
Elini havaya kaldırdı ve küçük bir enerji küresi oluşturduğu sırada konuştu.
-Yeni doğan sensin değil mi? Bakalım gücün ne kadar?
Heykel, ilk defa kendi gücünü hissedebiliyordu. Taştan bedeninden yayılan içsel enerji, gözlerinden dışa doğru dalga dalga yayılmaya başladı. Küçük bir titreme, sınıftaki havayı aniden değiştirdi.
-Ne… bu?
diye fısıldadı yanındaki yarı-tanrı. Gözleri Heykel’in üzerindeydi; bir yandan merak, bir yandan da çekingenlik taşıyordu.
Heykel’in enerjisi, daha önce kendisinin bile fark etmediği bir şekilde sınıftaki atmosferi etkiliyordu. Altın saçlı tanrı çocuğu hafifçe irkildi ve enerji küresini geri çekti. Bazıları gülümserken, bazıları tedirgin bir şekilde geri adım attı.
Hermes, kenardan sessizce izliyordu ve hafifçe başını salladı. Bakışları onay ve merakla parlıyordu. Kendi getirdiği bu heykelden var olan yeni doğan Tanrı kimbilir ona ne tür süprizler yapacaktı.
Sınıfta bir sessizlik hakim oldu, sonra fısıltılar ve meraklı bakışlar yavaş yavaş yükseldi. Heykel, artık sadece bir heykel değil, kendi potansiyelini gösterme zamanı gelmiş bir tanrıydı.
Sınıfta sessizlik yeniden hakim olurken, altın saçlı tanrı çocuğu alaycı bir şekilde sırıttı. Bu maçı kazanamamış olabilirdi ama onun geri kalmak gibi bir planı yoktu. Başka bir hamle yaptı.
-Adın ne peki, heykel?
- Senin adın yok mu? Yoksa sen sadece bir “heykel” misin?
Sınıfta bazı tanrı çocukları ve yarı-tanrılar güldü. Yeni doğanlar ise sessizce birbirine baktı, kimin cesaret edip yanıt vereceğini tartıyordu.
Heykel, cevap veremedi. Henüz kendi ismi yoktu; Hermes bile ona henüz bir isim vermemişti çünkü akademide isminin “kendi gücü ve yolculuğu”yla şekilleneceği söylenmişti.
Altın saçlı tanrı çocuğu ellerini kavuşturup ileriye doğru eğildi. Artık daha kibirli ve gururluydu. Çünkü onun bir ismi vardı.
-Demek bir ismin yok… O zaman seninle bir oyun oynayabiliriz. Göreceğiz, güçsüz müsün, yoksa sadece taş gibi dimdik mi duruyorsun?
Bir yarı-tanrı hafifçe başını salladı.
-Aslında ilginç… İsimsiz bir tanrı. Belki de kendi adını hak edecek kadar güçlüdür.
Normalde bir varlık Tanrı olduğu zaman bile hatta olmadan önce bile bir isme sahip olurdu. Çok nadiren isimsiz bir Tanrı ortaya çıkardı. Çünkü isim, bir varlığı gerçek kılan en önemli şeydi.
Bu hem varlığı belirten hem de gücü ve kişiliği belirleyen bir şeydi!
Heykel, gözlerini sınıftaki herkese çevirdi. İlk defa diğerlerinin onu küçümsediğini hissetti. Ama bir yandan içten içe bir öfke ve kararlılık yükselmeye başladı. Taştan bedeninden yayılan enerji hafifçe titreşti, gözleri bir an parladı.
Hermes kenardan sessizce izliyordu ve hafifçe gülümsedi. Büyük umutlarla bakıyordu. Yine kendi kendine fısıldadı.
- Görüyorsun Heykel, isimler bazen güçten önce gelir. Ama unutma, sen kendi adını ve gücünü kazanacaksın. Bugün sadece başlangıç…
O an sınıfta küçük bir sessizlik daha oldu; herkes Heykel’in bir sonraki hareketini bekliyordu. Altın saçlı tanrı çocuğu, ufak bir güç gösterisi yapmaya hazırlanırken, Heykel ilk kez kendi potansiyelinden bir parça ortaya çıkarmaya karar verdi.
Sınıftaki sessizlik, Heykel’in enerjisinin hafifçe sönmesiyle birlikte yavaşça dağıldı. Bazıları hâlâ büyülenmiş gibi bakarken, bazıları küçük alaycı mırıltılarla homurdandı. Altın saçlı tanrı çocuğu, öfkesini bastırmaya çalışarak öne çıktı.
-Sen… Bu… Sadece taş gibi görünüyordun! Ama bu neydi?
Heykel gözlerini ona çevirdi. Henüz konuşamıyordu; isimsizdi ve kelimeler hâlâ zor geliyordu. Ama bakışları, içinde yükselen kararlılığı ve enerjiyi yansıtıyordu. O bakış, sessiz ama net bir mesaj veriyordu. Sanki şu şekilde diyordu:
-“Beni küçümsüyorsan oldukça yanılıyorsun.”
Sınıfın diğer ucunda, bir grup yeni doğan tanrı heyecanla birbirine fısıldadı.
-Gördün mü? İsimsiz biri… Ama bak, çok güçlü!
- Eğer böyleyse, belki de Hermes’in dediği gibi, kendi adını ve gücünü hak edecek…
Hermes fısıldamış olsa da onlar Tanrı veya Tanrı kanı olan varlıklardı. Tabi ki fısıltıyı duymuşlardı.
Yarı-tanrılardan biri hafifçe öne çıkarak enerji seviyesini ölçmeye çalıştı. Küçük bir ışık dalgası Heykel’in etrafında dans ederken, diğer öğrenciler kendiliğinden geriye çekildi. Her biri, Heykel’in varlığının artık sadece “sınıfın bir öğrencisi” olmadığını hissetmişti.
Hermes, kenardan sessizce izleyerek hafifçe başını salladı.
-İşte başlıyor, Heykel. Şimdi seni küçümseyenler, kendi gücünle karşılaşacak. Ama unutma, bu sadece başlangıç. Akademide seni çok daha büyük sınavlar bekliyor…
Heykel, sınıfın ortasında derin bir nefes aldı. Henüz ismi yoktu, ama kendi gücünü fark etmişti. İlk defa, “Heykel” olarak adlandırılmak onun için bir kimlik yerine bir görev ve meydan okuma hâline gelmişti.
Yani ne olmuş sadece bir heykelden doğan maneviyat ise?
O sırada altın saçlı tanrı çocuğu ellerini kavuşturdu ve sinsi bir gülümsemeyle fısıldadı.
-İsimsiz biri, bakalım ilk dersinde neler yapabileceksin… Sen sadece yenidoğansın ve bir ismin bile yok.
Heykel, gözlerinden yayılan enerjiyle hafifçe yerini salladı. Sınıftaki tüm öğrenciler, bu sessiz meydan okumayı hissetti. Kimse bir şey söylemese de ortam artık tamamen değişmişti. Eskiden taş gibi sessiz duran Heykel, artık hem güç hem de kararlılık ile dolu bir varlık olarak akademideki yerini almıştı.
Hermes, hafifçe öne eğilerek fısıldadı.
-Şimdi başlıyor, Heykel… Burası sadece güç değil, zekâ, strateji ve dayanıklılık gerektiren bir yer. Hem düşman hem dost bulacaksın. Ve unutma: kendi adını kazanmak, burada attığın ilk adımdan başlıyor.
Sınıfta yavaş yavaş hareketlenmeler başladı. Bazıları merakla Heykel’e bakıyor, bazıları ise daha güçlü görünmek için hazırlandı. Akademinin atmosferi, Heykel’in varlığıyla birlikte artık gerilim, merak ve rekabet dolu bir hal almıştı.
Hermes hafifçe elini kaldırdı ve sınıfa seslendi. Sonuçta onun görevi buydu. İlk gün için öğretmen o olurdu. Gerçi bir kaç görevi daha üstleniyordu ama bunun şimdi sırası değildi.
-Bugün, yeni doğanların ve tanrı çocuklarının ilk yetenek testini yapacağız. Hazır olun!
Sınıfın ortasında büyük bir enerji halkası belirdi. Bu, öğrencilerin güçlerini ölçmek için kullanılan eski bir akademi geleneğiydi. Heykel, gözlerini hafifçe kırparak halkaya baktı; enerjisi, çevresindeki diğer varlıkların enerjileriyle hafifçe titreşiyordu.
Altın saçlı tanrı çocuğu öne atıldı.
-Bakalım, İsimsiz!
diye alaycı bir sesle bağırdı ve bir enerji topu oluşturdu.
Heykel’in gözleri parladı. Henüz kelimelerle konuşamasa da, içindeki enerji yavaşça büyüyüp enerji topunu sönük bir hale getirdi. Bu küçük müdahale sınıfta bir hayranlık dalgası yarattı. Yeni doğanlar fısıldadı.
- Vay canına… İsimsiz biri böyle bir şey yapabiliyor muymuş!?
Bir yarı-tanrı hafifçe öne çıkıp söylendi.
- Sadece güç değil, kontrol de önemli. Görüyorsunuz, İsimsiz sadece varlığını hissettirdi.
Hermes gülümseyerek izliyordu. Onun şu anki favorisi Heykeldi.
-Heykel, unutma; güç sadece başkalarını etkilemek için değil, kendini tanımak için de gerekir.
Sıradaki test, öğrencilerin kendi enerjilerini şekillendirmesiydi. Bazı tanrı çocukları rüzgarlar, ateşler, su ve yıldırım çağırırken, Heykel gözlerini kapattı ve küçük bir enerji dalgası yaydı. Dalga sınıfın ortasında bir titreşim oluşturdu; öğrenciler dengelerini korumak için geri çekildi.
Altın saçlı tanrı çocuğu öfkeyle adım attı. Kendisini oldukça kıskanç hissediyordu. Aynı zamanda ilk kez heykeli gördüğü andan itibaren ondan hiç hoşlanmamıştı.
- Bu… Bu nasıl mümkün olabilir? Sen…
Heykel’in bakışları o kadar keskin ve kararlıydı ki, altın saçlı tanrı çocuğu bir an duraksadı. Heykel, henüz isimsizdi ama artık sınıfta bir varlık olarak saygı uyandırıyordu.
Bir süre sessizlik oldu. Ardından diğer öğrenciler birbirine baktı. Yeni doğanlar ve yarı-tanrılar fısıldıyordu.
-İsimsiz… Belki de kendi adını hak edecek kadar güçlü.
- Ama kim bilir, belki de bu sadece başlangıç.
Hermes, hafifçe gülümseyerek sınıfa dönüp konuştu.
- İşte, sizlere göstermek istediğim şey bu: Akademide her birinizin kendi potansiyelini keşfetmesi gerekiyor. Ve bazıları, isimlerini kazanırken, bazıları da gücünü fark edecek.
Heykel’in gözleri sınıftaki herkese baktı. Artık sadece bir heykel değildi. İlk günün sonunda, hem kendi gücünü hem de akademideki yerini ilk kez deneyimlemişti. İsimsizdi ama artık fark edilmişti.
Sınıfın sonunda, Hermes sessizce fısıldadı. Gözleri her zamanki gibi parlıyordu.
- Heykel… Bugün küçük bir başlangıç yaptın. Ama gerçek sınavlar henüz gelmedi. Bu akademi, hem düşman hem dost bulacağın bir yer olacak. Ve unutma, kendi adın ve gücün, burada şekillenecek.
Heykel’in enerji dalgası sınıfta yankılanırken, diğer öğrenciler yavaş yavaş cesaret toplamaya başladı. Bir grup yeni doğan tanrı, Heykel’e yaklaşmak için sıraya girdi.
-Heykel… değil mi?
dedi küçük bir tanrı çocuğu, çekingen ama meraklı bir şekilde. Sonra devam etti.
- Ben… Lir...
diye ekledi başka bir yarı-tanrı.
- Belki birlikte güç denemeleri yapabiliriz.
Heykel, hâlâ konuşamasa da bakışlarıyla hafifçe onay verdi. İlk defa, isimsiz bir tanrı olarak bir tür bağlantı kurduğunu hissetti.
Altın saçlı tanrı çocuğu ise hala alaycı bakışlarını koruyordu.
- Hıh… İsimsiz biri, dikkat et. Eğer çok fazla gösteriş yaparsan, seni devirmeyi deneyebilirim.
Heykel’in gözlerinde parlayan enerji, sessiz bir uyarı gibiydi. Artık sadece taş gibi dimdik durmuyordu; kendi varlığını ve gücünü fark etmişti.
Hermes, sınıfın önünde ellerini birbirine vurdu.
-Güzel. Bugünlük dersimiz bu kadar! Yeni doğanlar, tanrı çocukları ve yarı-tanrılar… Her biriniz yeteneklerinizi gözlemlediniz. Şimdi yurt odalarınıza dönme zamanı.
Sınıf yavaş yavaş hareketlendi. Heykel, diğer öğrencilerle birlikte çıkışa yöneldi. Yeni doğanlar ve yarı-tanrılar merakla birbirini inceledi, bazıları fısıldadı.
-İsimsiz güçlü…
-Ama isimsiz… hâlâ bir adı yok.
Yurt binasına doğru yürürken, Hermes yanına yaklaştı.
- Heykel… Bu sadece başlangıçtı. Akademide seni bekleyen birçok ders, sınav ve mücadele olacak. Ve unutma: burada kendi adını ve gücünü kazanacaksın. Buna kesinlikle inanıyorum.
Yurt binası, cenneti andıran bir yapıydı. Bahçeler, çiçekler, ağaçlar ve havuzlar arasında yükselen taş merdivenler, öğrencilerin yavaşça üst katlara çıkmasını sağlıyordu. Yeni doğan tanrılar ayrı bir kanatta, tanrı çocukları ayrı bir kanatta konumlanmıştı. Ama sınıf arkadaşları, sınıfta olduğu gibi karma olarak odalara dağıldı.
Heykel’in odasına vardığında, tek başına bir pencere kenarına oturdu. Henüz isimsizdi, ama içindeki enerji ve kararlılık, onu artık akademinin dikkat çeken bir varlığı hâline getirmişti. İlk günün sonunda, sessizlik içinde kendi içsel güçlerini ve geleceğini düşünüyordu.
Hermes, uzaktan bakarak sessizce fısıldadı.
- İlk gün bitti, Heykel. Ama gerçek sınavlar şimdi başlıyor…
İlk yorum yazan sen ol!
Henüz yorum yapılmadı