Önceki bölüm
Bu da senin doğumun demek. Sen önce maddesel bir varlıktın. Bir heykeldin. İnsanlar sana uzun süre tapındı ve sonunda tanrı olarak var oldun.
.
.
.
-Fakat işler bu kadarla bitmiyor. Yeni bir başlangıç seni bekliyor. Eğer ki yeni doğmuş olanları tek başına bırakırsak evrenin düzeni mahvolurdu.
-Bu yüzden de bütün öncü Tanrılar aralarında anlaştılar ve bir akademi kurdular. İsmi ise "Aşkınlar Akademisi".
Bu sırada ikinci gökten çıkıp üçüncüye girmişlerdi bile. Aşırı hızlı hareket ediyorlardı. Normal birer insan olsalardı coktan baskıyla yok olmuşlardı bile. Fakat ikisi de birer Tanrıydı.
Hermes denen tanrı anlatmaya devam etti coşkuyla. Kimbilir ne zaman doğmuştu da bunca bilgiyi biliyordu.
-Elbette hala merak ettiğin çok şey olmalı. Mesela bu aşkınlar akademisi nedir? Kaç gök katmanı var gibi..
-Merak etme hepsini sırayla açıklayacağım.
-Yerde ve gökte toplam da dokuz katman var. Yerde olan katmanda aşağı indikçe cehhenneme ulaşılır ve göğe çıktıkça da cennete ve tanrılar diyarına ulaşılır. Biz elbette anlayacağın gibi tanrılar diyarına gidiyoruz.
-Senin gideceğin okul da orada bulunuyor. Tüm yeni doğan tanrılar orada eğitim görür. İsminin aşkınlar akademisi olmasının sebebi gökleri aşmanızdır.
-Sayısız tanrı vardır. Fakat kendi içinde seviyelere ayrılırlar. Bunlar; çöp tanrılar, normal tanrılar, orta seviyeli, yüksek ve yüce olan tanrılardır. Ayrıca kendi içlerinde üçe de ayrılırlar. Karanlık, nötr ve aydınlık olarak.
-Ben aydınlık tanrılar arasında yüksek seviyeli bir tanrıyım. Nasıl? Hayran oldun değil mi?
Heykel hiçbir şey demedi. Biraz kafası karışmıştı. Şu anki durumunun iyi mi yoksa kötü mü olduğunu anlamakta zorlanıyordu. Aslında kabilesine dönüp insanlarını izlemek istiyordu.
İkili dördüncü katmanı da geçti.
Tabi yer ve gök arasında bir tür zaman farkı vardı. Onlar için belki bir kaç saniye geçmiş olabilirdi. Fakat aşağıda çoktan 26 yıl geçmişti bile.
Heykel bir anda maneviyatının yükseldiğini hissetti. Bu her zamanki gibi çok ilginç bir histi.
Hermes hemen bunu fark etmiş ve gülümsemişti.
-Oh, tekrar biraz güçlendin. Merak etme bunu daha çok yaşayacaksın. Her geçen yıl daha da güçleneceksin. Bunu sağlayan şey de sana tapanlardır.
-Akademide daha fazlasını öğreneceksin.
Beşinci katmanı geçtiklerinde aşağıda bir 33 yıl daha geçmişti. Altıncı katmanı aştıklarında 47 yıl geçmişti. Ayrıca rahipler ölmüş ve yeni bir rahip seçilmişti.
Heykele tapan kişi sayısı da 1000 kişiyi bulmuştu. Hatta tam olarak 1021 kişiydiler.
Bir kez daha maneviyatı arttı ve dış görünüşü biraz daha değişti. Ayrıca farkındalığı arttı. Artık daha rahat konuşabilirmiş gibi hissediyordu.
Yedinci katmanı geçtiklerinde aşağıda 71 yıl geçmişti. Shu kabilesi, kendi tanrılarının koruması altında güçlenmiş, başka kabileleri kendisine katmış ve tapınan kişi sayısı da yarım asırdan fazla bir süre içerisinde 1718 kişiye çıkartmıştı.
Sekizinci katmanı aştıklarında sonunda dokuzuncu katmana ulaşmışlardı. Tabi ki de yeryüzünde de 138 yıl geçmişti.
Heykel bir kez daha içinde bir şeylerin değiştiğini hissetti. Bu sefer ki daha yoğundu. Çünkü onun inananlarından birisi mucizevi bir yöntem geliştirmişti.
İnsanlık daha üst bir seviyeye geçişi deneyimlemişti. Ömürleri anında 30 yıl artmıştı. Ayrıca yetişim seviyeleri de başarıyla oluşturulmuştu.
Heykel, aşağıya baktı ve ilk defa gülümsedi. Nazik bir ses, dokuzuncu katmanda hermesin şahitliğinde yankılandı.
-Sıkı çalışın..
Hermes, kulağına dolan ses ile şaşkınlıkla heykele baktı ve sonra gülümsedi.
-Buraya gelene kadar sana inanan insanlar sonunda geliştiler. Sabırsızlıkla neler olacağını bekliyorum.
Bu sırada aşağıda ki Shu kabilesi...
Hayır!
Artık onlara kabile demek aşağılayıcı olurdu. Onlar artık Shu klanı idi!
Hala bir çok klan arasında küçük olabilirlerdi. Fakat onların bir tanrısı vardı. Her inanan kendi kulaklarıyla tanrılarının sözlerini duymuşlardı.
Hemen büyük bir tören düzenlendi. Tüm inananlar bu törenle ürediler ve sıkı çalışmayı amaç edindiler.
Hermes sonunda onu devasa bir yapının bulunduğu yere getirdi. Cennetten bir yer gibiydi. Sayısız ağaç ve çiçek vardı. Bu güzel bahçenin ortasında ise kocaman bir saray tarzı bir yer vardı.
Orası aşkınlar akademisi idi!
-Bundan sonra orada kalacaksın.
Hermes’in sözleri henüz yankılanırken, Heykel yeni doğmuş bir tanrı olarak Aşkınlar Akademisi’nin kapısında durdu.
Devasa kapılar, gökyüzüne doğru uzanıyor, her biri farklı mitolojilerin sembolleriyle süslenmişti; Mısır hiyeroglifleri, İskandinav rünleri, Hindu mandalaları ve Türk motifleri bir arada dans ediyordu. Daha nice motif bir arada bulunuyordu. Bu da burayı oldukça görkemli hale getiriyordu.
Hermes, hafif bir gülümsemeyle Akademiyi işaret edip konuştu.
- İşte evin… Burada kalacaksın. Ama unutma, burada dostların kadar düşmanların da olacak.
Heykel etrafına baktı. Bahçede, göklerin ışıklarıyla parlayan sayısız yeni doğan tanrı ve tanrı çocukları dolaşıyordu. Kimisi alevler içinde, kimisi buzdan yapılmış gibiydi; bazıları kuş tüyleri veya yıldız parçaları taşıyor, bazısı sessizce kendi gücünü test ediyordu.
Bu da merak etmesine neden oldu. Acaba onun ne tür bir gücü vardı?
Hermes, heykelin buz gibi omzuna hafifçe dokundu. Olabildiğince dostça bir tavrı vardı.
-Yurtlar ayrı ama sınıflar karma. Burada hem yeni doğanlar hem tanrı çocukları hem de yarı-tanrılar birlikte eğitim alacak. Hazır mısın?
Heykel başını salladı. İçinde hem merak hem de hafif bir korku vardı. “Burası ne kadar büyük… ve kim bilir bana ne tür zorluklar çıkaracaklar?” diye düşündü. Daha şimdiden Shu klanında ki zamanını özlemişti.
Hermes bir el hareketiyle Heykeli Yeni Doğanlar Yurdu’na yönlendirdi. Burası daha sade ama disiplinli bir bina, taş duvarlar ve göğe yükselen sütunlarla çevrilmişti.
İçeride genç tanrılar sessizce dolaşıyor, güçlerini test ediyor, kendi potansiyellerini keşfetmeye çalışıyorlardı.
Heykel, odasına doğru yürürken kendi odasının özel olarak tasarlandığını fark etti: taş ve gölge motifleri, tavandan sarkan yarı siyah, yarı beyaz ışık, onun hem kutsal hem de şeytani yanını yansıtıyordu.
Odaya yerleşip etrafını gözlemlediğinde, pencereden akademinin geniş avlusunu ve devasa kütüphaneyi görebiliyordu. Gökyüzünde uçan yazıtlar, diğer sınıflardan gelen tanrı öğrencilerin adlarını listeliyordu.
Avluda farklı mitolojilerden tanrılar dolaşıyor, kendi yeteneklerini deniyor, bazen de birbirleriyle hafif rekabet ediyorlardı.
İlk günün sınıfına gidilecekti ve Heykel, Hermes’in rehberliğinde büyük sınıf salonuna yürüdü. İçerisi muazzam bir alan, duvarlar yıldız ve element motifleriyle süslenmişti. Sınıfın ortasında, yüksek tanrılar öğretmen olarak duruyordu.
Savaş Sanatları dersi için Ares ve Thor hazır bekliyordu.
Bilgelik ve Strateji için Athena ve Thoth
Ölüm ve Ruhlar için Hades, Anubis ve Hel
Daha nice dersin yüksek Tanrı öğretmenleri vardı.
Heykel, farklı mitolojilerden gelen tanrı öğrencileriyle ilk kez göz göze geldi. Birkaç tanrı çocuğu kibirli bakışlarla onu süzdü; yarı-tanrılardan bazıları merakla, bazıları ise mesafeli bir şekilde izliyordu. Yeni doğanlar ise çoğunlukla sessiz, utangaç ama dikkatle çevresini gözlemleyen bir grup oluşturuyordu.
Hermes, Heykelin kulağına eğildi ve nazikçe fısıldadı. Gözleri sanki kendisi okula başlamış gibi heyecanla parlıyordu.
- İşte yeni hayatın başlıyor. Sınıf karma, yani buradaki herkesle rekabet edeceksin. Ama unutma, potansiyelin büyük. Sadece kendine güven.
Heykel, derin bir nefes aldı ve sınıfa adım attı. İlk dersin başlamasıyla birlikte, akademideki mitolojilerin karışımı, güçlü hocalar ve rakip öğrenciler ile dolu yeni yaşamı başlıyordu. Her adımda, kendi gücünü keşfetmeye ve diğer tanrılar arasında yerini bulmaya hazır olduğunu hissetti.
Hermes’in rehberliğinde, Heykel sınıfın kapısına geldiğinde içeriden gelen çeşitli sesler ve enerji titreşimleriyle irkildi. İçeride oturan öğrenciler, farklı mitolojilerden yeni doğmuş tanrılar, tanrı çocukları ve yarı-tanrılardı.
Kimi kuş tüyleriyle süslenmişti, kimi alevler içinde, kimi yıldız parçalarıyla parlıyordu. Her biri kendi kökenini belli eden işaretler taşırken, gözler Heykel’in üzerindeydi.
Kapıdan adım attığında sessizlik oluştu. Bazıları şaşkın, bazıları kibirli bakışlarla Heykel’e süzüldü. Hermes hafifçe gülümsedi.
-İşte sınıf. Sıra sende, Heykel. Tanışmalar burada başlıyor.
İlk olarak tanrı çocuklarından bir grup yanına yaklaştı. Boyları, duruşları ve doğal güçleriyle Heykel’e gözdağı vermeye çalışıyorlardı. En önde duran, uzun boylu ve altın saçlı bir tanrı çocuğu, gururlu bir şekilde konuştu.
-Sen kimsin? Yeni doğanlardan biri mi?
Heykel başını salladı ama henüz konuşmayı tam öğrenmediği için cevap veremedi. Bu durum bazılarını daha da sinirlendirdi, bazılarını meraklandırdı.
Araya yarı-tanrılar girdi. Kimi sessizce izliyor, kimi hafifçe alaycı bir gülümseme atıyordu.
-Yarı-tanrılar mı dersin? Yoksa tamamen yeni doğan mı? Belli değil.
Birisi alaycı bir sesle konuştu.
Yeni doğanlardan birkaç tanesi cesaretini toplayarak yanına yaklaştı. Onlar için Heykel bir umut sembolüydü. Aynı zamanda durumları benzerdi.
-Merhaba, ben… biz yeni doğanlarız. Sen de öyle misin?
Heykel etrafına baktı. Ses çıkarmadı ama gözlerinden yaydığı enerjiyle onlara bir tür “evet” mesajı gönderdi. Bu, diğer öğrencilerin dikkatini daha da çekti.
Hermes, sınıfın ortasında hafifçe elini kaldırdı ve dersin başlamasını işaret etti.
-Hepinizin dikkatine! Bugün burada tanışacaksınız. Sizler farklı kökenlerden geldiniz: yeni doğanlar, tanrı çocukları ve yarı-tanrılar. Ama artık bir sınıftasınız. Burada birbirinizden öğrenecek çok şey var.
Heykel, yavaşça sınıfın ortasına doğru yürüdü. Adımları ağır ama kararlıydı. İlk kez diğer tanrılarla aynı ortamda bulunuyordu ve onlara bir şeyler gösterecek gücü içinde hissetmeye başlamıştı.
Bu sırada bir tanrı çocuğu, hafif alaycı bir sesle.
-İlginç… Heykel dedikleri bu muymuş? Düşündüğümden farklı.
Yarı tanrılardan birisi hemen konuştu.
- Ama bak, gözleri tuhaf… belki de güçlüdür.
Heykel, sessiz ama gözleriyle tüm sınıfa bakarken, sınıfın enerjisi yavaşça değişmeye başladı. Artık sadece “yeni doğmuş bir tanrı” değil, kendi potansiyelini fark ettiren bir varlık olarak dikkat çekiyordu.
Hermes, sınıfın kenarından hafifçe gülümseyerek fısıldadı.
- İşte başlıyor, Heykel. Burada hem düşman hem dost bulacaksın… ve en önemlisi, kendi gücünü keşfedeceksin.
Hermese göre her zaman en ilginç olanlar yeni doğan Tanrılardı.
İlk yorum yazan sen ol!
Henüz yorum yapılmadı