Önceki bölüm

Bu etkinlik, öğrencilerin hem birbirini tanımasını sağladı hem de Lumin’in sınıftaki ilk gözlemini ve etkileşimini güçlendirdi.
.
.
.
.
.
Sınıf Yerleşimi ve Kültürel Gerilimler

Sınıf, Akademi’nin en büyük salonlarından biriydi. Yuvarlak yapısı sayesinde tüm öğrenciler birbirini görebiliyordu. Duvarlarda farklı uygarlıkların yüce Tanrılarının tabloları asılıydı: Yunan, Mısır, Hint, Kelt, Japon, Çin ve Türk mitolojilerinden tanrılar.

Sınıfta farklı mitolojilerden gelen öğrenciler vardı:

Yunan Mitolojisi: Aetherion (Yıldırım Tanrısı), Callista (Av Tanrıçası’nın kızı)

Hint Mitolojisi: Sivara (Gölge Tanrısı’nın kızı), Arjuna (Savaş Tanrısı’nın çocuğu)

Kelt Mitolojisi: Nimue (Su Tanrıçası’nın kızı), Brannoc (Orman Tanrısı’nın oğlu)

Mısır Mitolojisi: Raelin (Güneş Tanrısı’nın oğlu), Bastet (Koruyucu Tanrıça’nın kızı)

Japon Mitolojisi: Tsukiko (Ay Tanrıçası’nın kızı), Susanoo’nun oğlu Hiroshi

Çin Mitolojisi: Longwei (Ejderha Tanrısı’nın oğlu), Xian (Bilinç Tanrısı’nın kızı)

Türk Mitolojisi: Umay’ın çocuğu Kaya, Gök Tanrısı’nın çocuğu Altan

Bazı öğrenciler arasında hemen hafif gerilim oluştu. Japon ve Çin Tanrıları, eski kültürel çekişmelerin yansıması olarak birbirlerine soğuk bakıyordu.

Hiroshi (Japon Tanrısı): “Uzun zamandır gördüğüm en yetersiz enerji varlığı burada.”

Longwei (Çin Tanrısı): “Sessiz kal, Hiroshi. Güç, sadece kelimelerle ölçülmez.”

Türk Tanrıları ise bu durumu gözlemliyor, gerektiğinde müdahale etmeye hazır görünüyordu. Kaya, sessizce Lumin’e baktı; gözlerinde merak ve hafif bir saygı vardı. Altan ise sınıfın bir köşesinde durup, diğer öğrencileri dikkatle inceliyordu.

Bilgelik Tanrısı ayağa kalktı:

- Akademide birlikte çalışacak, bazen de rekabet edeceksiniz. Bu etkinlik, sadece gücünüzü değil, bilgelik ve stratejinizi de sınayacak.

Öğrenciler sırayla güçlerini küçük bir gösteriyle sergilemeye başladı.

Nimue’nin su dalgaları sınıfta hafif bir serinlik yarattı.

Raelin’in ışık enerjisi, sınıfın bir köşesini aydınlattı. Aslında Aydınlık sınıfında olması gerekirdi ama karakterinden ötürü Nötr sınıfına gelmişti. Birazcık yaramaz davranışları vardı.

Mesela eşek şakaları yapmak gibi...

Hiroshi, küçük bir fırtına yaratırken Longwei, ejderha enerjisiyle sınıfın üstünü kapladı.

Lumin, taş gözlerini hafifçe kapatıp kendi enerjisini yaydı. Dalga sınıfın ortasında hafif bir titreşim yarattı; bazı öğrenciler geriye çekildi, bazıları ise merakla bakakaldı.

Bilgelik Tanrısı, öğrencilerin hem birbirini tanımasını hem de güçlerini test etmesini dikkatle izledi. Öğrenciler arasındaki kültürel gerilimler, hafif çatışmalar ve iş birliği denemeleri, sınıfın enerjisini daha da yoğunlaştırdı.

-Unutmayın, akademideki yolculuğunuz sadece güç değil; bilgelik, strateji ve dengeyi de içerir. Kimse tek başına yükselmeyecek. Hem düşmanlarınızı hem dostlarınızı tanıyın. Ve bazıları, isimlerini tanıtırken, bazıları da gücünü fark edecek.

Sınıfta Tanışma ve Arkadaş Edinme Etkinliği

Bilgelik Tanrısı, sınıfın ortasında durdu ve sesi salonu doldurdu. Sesi oldukça kadim ve ciddiyet doluydu.

-Artık az çok birbirinizi tanıdınız. Sizden istediğim, rekabet ederken bile saygılı olmayı unutmamanız. Sınıfımda saygısızlık, aşağılama ve zarar vermeye yönelik davranışları hoş karşılamam.

-Eğer ki böyle davranışlarda bulunursanız Tanrılar arasında ibretlik olursunuz.

Öğrencilerin hepsi sessizce onayladı. Bilgelik Tanrısının şaka yapmadığını hissetmişlerdi.

Bu uyarıdan sonra Bilgelik Tanrısı dersine devam etmeyi seçti.

Sınıfta çıt çıkmıyordu. Öğrencilerin nefesleri bile sessizleşmişti. Bilgelik Tanrısı kürsüye çıktığında sanki taş duvarlar bile kulak kesildi.

“Evlatlarım…” diye başladı, sesi kadim bir yankı gibiydi.

-Bugün size Yüce Tanrılar’ın Hakikatini anlatacağım. Onların isimlerini duymak bile kimi halklarda korku uyandırır. Çünkü onlar yalnızca gökyüzünün sahipleri değil, kaderin bizzat kendisidir.”

Parmaklarının arasında ışık ve gölge kıvılcımlarıyla bir küre belirdi.

-En başta, evren kaosla yoğrulmuştu. Işık ile gölge, su ile ateş birbirine karışmış, hiçbir denge yoktu. Bu düzensizlikten doğan ilk kudretlere biz ‘Başlangıç Olanlar’ deriz. Bugün size onlardan üçünü anlatacağım.”

-İlki, Nerathis’tir. Bilgeliğin ve Yazgının Tanrısı.

Sesi ağırlaştı, öğrencilerin gözleri parladı. Herkes heyecanla dinliyordu. Bazıları için bu daha önce dinledikleri bir şey olabilirdi Ama ilk defaymış gibi heyecan yaratıyordu.

-Derler ki Nerathis, elindeki kalemle insanlığın kaderini yazmaya başladığında mürekkebi yıldızlardan damlardı. O yazarken bir kral yükselirdi, ama aynı satırda oğlunun ihaneti de doğardı. İşte bu yüzden, onun adı dualarda hem umutla hem de korkuyla anılır. Çünkü Nerathis, kimseye ayrıcalık tanımaz.”

---

-İkincisi, Veyra’dır. Ölüm ve Yeniden Doğuş’un Hanımı.

Bilgelik Tanrısı’nın sesi bu ismi söylerken hüzünlü bir tona büründü.

-Veyra, ilk ölümlünün nefesini aldığında ne ağladı, ne de güldü. O, tarafsızdır. Bir vakitler, ölümsüzlüğü arayan bir büyücü onun önünde diz çöktü. Veyra ona şunu söyledi:

‘Benden kaçamazsın, çünkü ben yalnızca ölüm değil, doğumun da ta kendisiyim.’

-O büyücünün adı unutuldu, ama Veyra’nın sözü nesiller boyunca fısıldandı.

---

-Üçüncüsü, Kaelthar’dır. Fırtına ve Özgürlük Tanrısı.

Sınıfta rüzgâr esmiş gibi bir uğultu yükseldi, öğrenciler irkildi.

Bu Yüce Tanrıların sadece ismini anmak bile sınıfın havasını değiştiriyordu.

-Kaelthar, zincirleri kıran gökgürültüsüdür. Eski bir destanda, köleleştirilmiş bir kavim zincirleriyle ona yakarmış.

- Kaelthar, gökten inen şimşeğiyle zincirleri parçaladı, ama aynı anda şehirlerini de kül etti. İşte Kaelthar’ın adını anarken halklar hem özgürlüğün hem de yıkımın bedelini hatırlar.

---

Bilgelik Tanrısı küreyi havaya kaldırdı. İçinde yıldızlar yanıp söndü, gölgeler kıvrıldı, şimşekler çaktı.

-Yüce Tanrılar, yalnızca masallarda yaşayan efsaneler değildir. Onların nefesini dağlarda, izlerini denizlerde, yankılarını kalplerinizde bulursunuz. Bilgelik, ancak onları anladığınızda size açılır. Ama unutmayın… her Tanrı, bir lütuf olduğu kadar bir sınavdır.

Sınıfta ağır bir sessizlik çöktü. Bilgelik Tanrısı son cümleyi fısıldar gibi söyledi:

-Ve evlatlarım… unutulmuş, adı anılmayan Tanrılar da vardır. Onlar bir gün yeniden hatırlanırsa, işte o vakit kaderiniz sarsılacaktır.

Bilgelik Tanrısı sözlerini bitirdiğinde sınıfta uzun bir sessizlik oldu. Sessizlik ağırdı, neredeyse kimse nefes almaya cesaret edemedi. Nihayet arka sıralardan bir el havaya kalktı.

“Efendim,” dedi genç bir Yarı Tanrı, sesi titrek ama merakla doluydu,

-Yüce Tanrılar neden ölümlülerle ya da Tanrı çocuklarıyla ilgileniyor? Onların bizden ne kazancı olabilir?

Bilgelik Tanrısı gözlerini kısarak gülümsedi.

-Güzel soru… Yüce Tanrılar’ın amacı yalnızca hükmetmek değildir. Onlar, varoluşun devam etmesi için sizleri sınar, yönlendirir, bazen de kurban isterler. Çünkü sizler onların gözünde yalnızca kul değil, aynı zamanda aynasınız. Halkların cesareti ya da korkaklığı, Tanrıların gücünü yansıtır.

-Sizler de içlerinizde Tanrı kanı taşıyan ya da Yenidoğmuş olanlarsınız ve onlar arasında yer almadan sadece kul olarak kalacaksınız.

-Sizi ölümlülerden ayıran sadece daha güçlü ve uzun ömürlü olmanızdır. Belki de gelişmeye açık olmanız...

Bir an durdu, sonra eski bir hikâye anlattı:

-Bir kavim vardı; her yağmur için dua eder, her hasatta teşekkür ederdi. Onların sadakati öylesine büyüktü ki, gökyüzü Tanrısı yağmurlarını esirgemezdi. Ama aynı kavim, bir gün kibirle Tanrılara sırtını döndü.

-İşte o gün gökler sessiz kaldı ve kuraklık onların soyunu tüketti. Tanrılar, onlara tapınıldığı için güçlü değildir; ama unutmayın, tapınılmadığında sesleri daha sert yankılanır.

Shu Nox Lumin hemen Aelira'yı hatırladı. Bu kar cadısı Tanrı olamadan yarım kalmış bir varlığa dönüşmüştü. Halkı ona sırt çevirmişti.

Eğer ki Tanrı olduktan sonra halkı ona sırt dönseydi...

Shu Nox Lumin hemen ürperdi.

Çünkü o sadece yenidoğan bir Tanrı idi.

Eğer ki öyle olsaydı belki de halkını koruyamayacaktı.

Her ne kadar Aelira'ya üzülse de içinden "İyi ki" diye geçirdi. Çünkü halkını kaybetmek onu...

Onun varlığını....

Tehlikeye atardı.

Belki de halkıyla birlikte yok olurdu.

Ön sıralardan başka bir öğrenci —parlak gözlü bir Tanrı çocuğu— elini kaldırdı.

-Üstat, peki Yüce Tanrılar birbirleriyle savaştığında insanlar neden bedel öder? Bu adil mi?

Bilgelik Tanrısı başını ağır ağır salladı.

-Adalet… bizim bildiğimiz anlamıyla onlarda yoktur. Onların çatışması, tıpkı fırtına ile toprağın çatışması gibidir.

- Fırtına toprağı döver, ama aynı zamanda verimli kılar. İnsanların çektiği acı, Tanrıların çatışmasının gölgesidir.

- Bir destanda, Veyra ile Kaelthar bir vadi için savaştı. Fırtına o vadideki her evi yıktı, ama Veyra orada ölenleri yeniden doğumun döngüsüne aldı. Yani onların kavgasında bile denge vardır. İnsan için acı, Tanrı için düzenin devamıdır.

Arka köşeden çekingen bir ses yükseldi. Bir Yarı Tanrı kızdı bu, dudaklarını ısırıyordu. Endişeli olduğu belliydi.

-Üstat… ya unuttuğunuz Tanrılar? Onlar gerçekten var mı? Eğer geri dönerlerse… biz ne yapacağız?

Bilgelik Tanrısı’nın yüzünde ilk kez sert bir ifade belirdi. Sesi kısık ama keskin bir yankıyla yayıldı:

-Evet… unutulmuş Tanrılar vardır. Tarih onları sessizliğe gömmüştür, çünkü isimlerini anmak bile bir davet olabilir. Onlar sürgüne gönderilmiş, zincire vurulmuş ya da halkların hafızasından silinmiştir. Ama tamamen yok edilemezler.

-Eğer bir gün geri dönerlerse… işte o zaman kaderinizi belirleyecek olan şey, öğrenmiş olduğunuz bu bilgidir. Çünkü unutulan her şey, geri döndüğünde daha aç, daha öfkeli olur.

Sınıfta buz gibi bir hava esti. Öğrencilerin bir kısmı ürkekçe bakıştı, kimisi defterine titrek notlar aldı.

Öyle bir şey olsaydı bu sınıfta kim olarak karşı koyabilirdi ki?

Onlar sadece kelimenin tam anlamıyla "Yeniyetme" idi.

Bilgelik Tanrısı küresini söndürdü, semboller yok oldu.

-Bu yüzden dersinizi hafife almayın. Yüce Tanrılar’ı bilmek yalnızca tarih öğrenmek değildir; geleceğinize hazırlanmak demektir.

Bilgelik Tanrısı, sesini daha nazik bir hale getirdi. Sanki kötü şeyleri anmaya korkar gibiydi.

-Tanrılar yalnızca bizim toprağımıza ait değildir, evlatlarım. Halklar farklı diller konuşur, farklı kıyafetler giyer, farklı kralların ardında yürür… ama hepsi gökyüzüne baktığında aynı soruyu sormuştur: ‘Bizi kim yarattı?’

-Ve işte o sorunun cevabında Tanrılar doğmuştur. Şimdi size, dünyanın dört bir yanında adı yankılanan o kadim Tanrılardan bahsedeceğim.

📜 Sümer’in Tanrıları

-En eski kayıtlar Mezopotamya’nın topraklarında bulunur. Sümer halkı gökyüzüne Enlil’in, sulara Enki’nin, aşk ve savaşın kıvılcımına İnanna’nın hükmettiğine inanırdı. Onların tabletlerine göre evren, gök ile yerin ayrılışıyla başlar. Derler ki İnanna, yeraltına inerken üç gün boyunca hiçbir çiçek açmamış, hiçbir bebek doğmamıştır. O günleri ‘ölümün yeryüzüne çıktığı günler’ diye anarlardı.

⛏️ Mısır’ın Tanrıları

-Nil’in çocukları, Tanrılarını gökyüzünde ve ölümün ötesinde aradı. Ra güneşin gözüydü; Osiris ölülerin efendisi; İsis anneliğin ve büyünün sembolüydü. Bir efsaneye göre Osiris parçalanıp nehir boyunca dağıtıldığında, İsis onun bedenini toplamak için Nil’i baştan başa dolaşmıştır. Bu yüzden Nil’in taşkınları, halk için yalnızca su değil, Osiris’in yeniden doğuşuydu.

⚡ Yunan’ın Tanrıları

-Batının efsanelerinde gökyüzünü Zeus, denizi Poseidon, yeraltını Hades paylaşmıştır. Ama onların hikâyesi de daha eskilere, Titanlara uzanır. Titanlar düşmüş, yeni Tanrılar onların tahtına oturmuştur. İnsanlar bu değişimi unutmasın diye her kuşak mitlerini yeniden yazdı. İşte bu yüzden Yunan’ın Tanrıları, hem kudretli hem de insana benzeyen çelişkilerle doludur.

🔥 Türklerin Göksel İnancı

-Göçebe bozkırların çocukları, gökyüzünde Gök Tengri’yi görürdü. Onlar için gök, mavi bir çadır; Tengri ise hem yaratan hem de hükmeden kudretti. Derler ki, Tengri’nin iradesi olmadan hiçbir hakan tahta çıkamazdı. Bir destana göre Ergenekon’dan çıkan halk, Tengri’nin yolladığı bozkurt rehberliğinde kurtuluşu bulmuştur.

🐉 Çin’in Kozmik Tanrıları

-Çin halkı evreni Pan Gu’nun bedeninden doğmuş sayardı. Pan Gu öldüğünde nefesi rüzgâr, sesi gök gürültüsü, gözleri güneş ve ay oldu. Sonra göklerin imparatoru Yu Huang ve ölümsüz ejderler gökyüzünü düzenledi. Her fırtına, bir ejderin kuyruğunun kıpırtısı sayılırdı.

🌸 Japon’un Kami’leri

-Doğunun adalarında Tanrılara Kami derlerdi. Güneş Tanrıçası Amaterasu, ışıltısıyla adalara hayat verir, ama bir gün kardeşi Susanoo’nun öfkesi yüzünden mağarasına saklandı. O gün dünya karanlığa gömüldü. Halk davullarla, danslarla onu geri çağırdı. Bu yüzden Japon halkı der ki: ‘Güneş, yalnızca gökyüzünden değil, insanın yüreğinden de doğar.’”




novebo yorum yok

İlk yorum yazan sen ol!


Henüz yorum yapılmadı

Novebo discord sunucusu