Önceki bölüm

Diğerleri bu sözle alay etmeye devam etti ama kahkahalarının altında ince bir huzursuzluk gizlenmişti.
.
.
.
.
.
.
Arkadaşların Sezisi

Bir sabah sınıfa girdiğinde Kaya yanına oturdu. Uzun süre Lumin’e baktıktan sonra fısıldadı:

— Sen değiştin, Lumin. Eskisinden daha farklı görünüyorsun. Şimdi… Tuhaf... Tam açıklayamıyorum.

Kaya, Türk Tanrısının çocuğu idi. Savaşta ön plana çıkan, güce dayalı ve sezgisi yüksekti. Fakat var oluşundan itibaren sadece kısa bir kaç yüzyıl geçmişti. Haliyle de sezgileri kuvvetli olsa da deneyimi oldukça sınırlıydı.

Callista sandalyesini çekip yaklaştı. Olimpos’un çocuğuydu; gözlerinde daima keskin bir sezgi parlıyordu. Enerjisi yüksek her zaman neşeli biriydi.

— Doğru söylüyor. Senin etrafında farklı bir aura var. Hem huzur veriyor hem de tüylerimi ürpertiyor. Bu… dengesi zor bir şey.

İskandinav soyundan gelen Halvard kıs kıs güldü.

— Belki de bu onu daha güçlü yapıyordur. Bizim topraklarda gölgeyle savaşan herkes ya kahraman olur ya da yok olur.

Ama Mısır kökenli Seraphius, diğerlerinden daha ciddiydi.

— Hayır. Bu sadece güç değil. Onun içinde bir seçim var. Ve yanlış yaparsa, sadece kendisi değil, biz de bedelini öderiz.

Lumin, sessiz kaldı. Onların gözlemlerini reddedemiyordu. Çünkü söyledikleri doğruydu.

Akademi Hocalarının Dikkati

Dersler başladığında hocaların bakışları daha da belirginleşti. Normalde kalabalık sınıflarda öğrenciler arasında kaybolmak mümkündü. Bazı dersler karma bir şekilde yapılıyordu. Bu yüzden de oldukça kalabalık oluyordu.

Ama Lumin için durum farklıydı. Her hocanın gözü en ufak hareketinde bile ondaydı. Bu durumu fark ettiğinde kendisini tuhaf hissetti.

Özellikle ritüel derslerinde bu daha çok belli oluyordu. Hocalar duaların titreşimini ölçerken, Lumin’in duası tüm salonu dolduruyordu. Bir başka gün, güç kontrolü çalışırken onun ellerinden çıkan enerji hem ışık hem gölge biçiminde dalgalanmış, herkesi şaşırtmıştı.

Hoca kısa bir an sustu, sonra sadece şunu dedi:

— Shu Nox Lumin… sende iki akım var. Normalde öğrencilerden biri bir kaynağa bağlanır. Ama sen… hem güneşi hem karanlığı aynı anda çağırıyorsun. Bu, alışılmışın dışında. Nötr sınıfında olmana rağmen ikisi de oldukça yoğun. Normalde iki zıt enerji dengelendiğinde varlığı birbirini tamamlar. Fakat senin ki öyle görünmüyor. Daha dikkatli olmanı öneriyorum.

Sınıfın içi uğultuyla doldu.

Küçük Bir Ritüel

Bir başka gün Akademi bahçesinde öğrenciler toplandı. Hocalar, “Birleşim Ritüeli” denen küçük bir sınav yaptırıyordu. Öğrenciler kendi mitolojilerinden aldıkları güçleri birleştirip uyum içinde bir sonuç çıkarmak zorundaydı.

Bir Tanrı çocuğu fırtına gücünü, Başka bir Tanrı çocuğu ilahi ateşi, Seraphius havayı çağırdı. Halvard’ın buz parçaları havada dönüyordu. Hepsi birleşip görkemli bir şekil oluşturmak üzereyken Lumin de elini uzattı.

Ama onun çağırdığı şey diğerlerinden farklıydı. Hem ışık hem gölge aynı anda açığa çıktı. Güneşin parıltısı ile gece karanlığı birbirine karıştı. Bir an için ritüel dengeyi kaybetti. Çember çatırdadı, diğer öğrencilerin enerjileri titredi.

— Dur!

diye bağırdı hoca, ama çok geçti.

Lumin’in gücü kendi kendine dengelendi. Çember parçalanmadı, aksine kararlı bir ışık ve gölge spiraline dönüştü. Ortaya çıkan görüntü, bütün öğrencileri büyüledi.

Sonunda hoca derin bir nefes alıp bastonunu yere vurdu.

— Bu… olağan değil. Ama imkânsız da değil. Daha dikkatli ol ve gücünü kontrol et.

Arkadaşlarla Çatışma

Ritüelden sonra herkes Lumin’in etrafına toplandı. Kimi ona hayranlıkla bakıyordu, kimi şüpheyle.

Hiroshi:

— Senin yanında olmak artık çok daha iyi hissettiyor.

Callista itiraz etti:

— Hayır! O güç eğer kontrol edilmezse hepimizi yakar. Biz Olimpos’ta böyle şeylerin hikâyelerini çok duyduk. Tanrıların yarısı gurur diğer yarısı da güçlerini kontrol edemediği için düşer!

Halvard kahkaha attı:

— Belki de düşse bile, yeniden kalkar.

Seraphius’un sesi en keskin olanıydı:

— Bu bir mesele değil, bir sınav. Lumin ya kendi dengesini bulur ya da felakete sürükleniçinBen dengesini bulmasını gerçekten de istiyorum.

Lumin derin bir nefes aldı. İçinde yine o sorunun yankısı vardı: Nasıl bir Tanrı olacağım?

Ve fark etti ki artık sadece kendisi değil, Akademi’deki herkes de bu sorunun cevabını merak ediyordu.

Gereksiz dikkat çekiyordu ve bundan cidden hiç hoşlanmıyordu.

Lumin’in İç Dünyası

Akademi’nin sessiz odasında tek başına oturuyordu. Gün boyu arkadaşlarının bakışları, hocaların dikkatli gözleri ve ritüelin enerji dalgalanmaları zihninde çınlıyordu. Her şey bir sessizlik perdesi ardına gizlenmiş gibiydi ama içindeki fırtına durmak bilmiyordu.

Gözlerini kapattığında, vizyondaki görüntüler yeniden belirdi. Beyaz elmalarla dolu mutlu Shu halkı… ardından siyah elmaların gücüyle şiddetli ve güçlü bir topluluk. Tapınak, secde eden kalabalık, korku dolu bakışlar…

Kalbi sıkıştı, nefesi hızlandı. Kendi gücünün boyutunu ve sonuçlarını bir kez daha fark etti.

— Ben… gerçekten böyle bir Tanrı olabilir miyim?

fısıldadı kendi kendine.

— Hem merhamet hem güç… ama ya yanlış seçersem?

İçinde iki ses hâlâ yankılanıyordu:

Işık: “Merhamet et. Onları sevgiyle yönlendir. Bu senin görevin.”

Gölge: “Güç senin özün. Onları yalnızca kurtarma, onları güçlü kıl. Yoksa başka kimse koruyamaz.”

Bu sözleri sürekli tekrar tekrar ona söylüyorlardı. Sanki Shu Nox Lumin'i bir seçim yapmaya zorluyorlarmış gibilerdi.

Lumin gözlerini ovuşturdu. İçindeki bu çatışma, her vizyonla daha da derinleşiyordu. Ama bir yandan da bir farkındalık belirmişti:

— Ben Shu Nox Lumin’im… Bu benim seçimim olacak. Ama korkuyorum.

Bir sonraki vizyonun ne zaman geleceğini bilemezdi. Gece, gündüz, dua ya da meditasyon…

Her an, bilinçaltı onu yeni bir görüntüyle sınayabilirdi. Bu düşünce ürperti verici ama aynı zamanda heyecan vericiydi.

— Zamanla, yeni vizyonlar göreceğim belki de.

dedi kendi kendine.

— Belki daha karanlık, belki daha aydınlık… Ama her biri bana yol gösterecek.

Lumin başını kaldırdı, pencereden Akademi bahçesine baktı. Uzaktaki öğrenciler, arkadaşı olan tanrı çocukları, güneşin hafif parıltısında parlıyordu.

Bir adım attı, derin bir nefes aldı ve kendi kendine söz verdi:

— İçimdeki ışığı ve gölgeyi dengeleyeceğim. Halkımın kaderi, benim seçimlerime bağlı olacak. Ve ben… korksam da, doğru yolu bulacağım.

Sis gibi bir huzur ve korku bir arada dolaşıyordu içinde...

Ve her geçen gün de artıyordu.

Ve bu, sadece başlangıçtı.

Dengesini kurmak için oldukça çaba sarfediyordu.

Yine de arkadaşlarının sözleri ve akademi hocalarının gözleri onu içten içe biraz rahatsız ediyordu.

Bu kadar dikkat çekmek gerçekten de istemiyordu. Fakat bir şekilde olmuştu.

Gözlerini kapattı ve düşündü. Daha dün gibi hatırlıyordu gölge tarafının ortaya çıktığı zamanı.

Halkına saldıran bir grup vardı. O zamanlar henüz heykel bedeninden ayrılamamıştı ama hareket edebiliyordu.

Kocaman kanatlarını tek bir sallaması ile yığınla insanı öldürmüştü.

Bu korkan insanlar ona "Şeytani Tanrı" diye hitap etmişti.

O günden sonra gölge tarafı yani bu karanlık taraf ortaya çıkmıştı.

Ona hala gölge diyordu çünkü ışık tarafı onu bastırıyordu ama...

Şimdi...

Gölge, gölgelikten çıkıp daha karanlık bir güç olmaya başlamıştı.

Onun kontrolden çıkmasından korkuyordu. Fakat en çok korktuğu şey kontrollünü kaybettikten sonra olacak olanlardı.

---
Yankılanan Seçim

Akademi’nin koridorlarında yankılanan ayak sesleri, Lumin’in zihnindeki uğultuyla birleşmiş gibiydi. Her gün biraz daha fazla kişi ona dikkat kesiliyor, her gün biraz daha fazla fısıltı onun adıyla başlıyordu.

Arkadaşlarının kahkahaları bile artık arkasında gizlenmiş bir merak, hatta korku barındırıyordu.

O akşam meditasyon odasına çekildi. Zihnini sakinleştirmek isterken birden vizyon yine geldi. Ama bu sefer öncekilerden çok daha gerçekçiydi.

Vizyon

Shu halkı ikiye ayrılmıştı.
Bir kısım ışığın altında çocuklarını oynatıyor, şarkılar söylüyor, barış içinde dans ediyordu.

Diğer kısım karanlığın sarmalında, siyah elmaların gücüyle kaslarını şişirmiş, gölgelerden bir ordu kuruyordu.

Arada duran tek şey Lumin’di.

Bir elini kaldırdığında ışık büyüyordu.
Diğerini kaldırdığında gölge güçleniyordu.

Ama hangisini seçerse, diğer yarı acı çekiyordu.

Tam bu anda arkasından bir ses duyuldu:

— Dengeyi yalnızca seçim değil, cesaret de getirir.

Ses Elder Yan’a aitti. Ama bu gerçek miydi, yoksa vizyonun bir parçası mı? Lumin ayırt edemedi.

Shu Halkında olduğu zaman Elder Yan onun için hem tanıdık hem de yabancı birisiydi.

Neden vizyonun da görünmüştü ki?

Mantıken Elder Yan'ın yıllar önce ölmesi gerekmiyor muydu?

Yani sıradan bir insan en fazla 120 yaşına kadar yaşayabiliyordu.

Elder Yan konusu biraz kafasını karıştırmıştı. Fakat çok yakında ona dair bir cevap bulacağını hissediyordu.

Akademideki Yankılar

Bir sonraki gün akademi koridorları kaynıyordu. Öğrenciler arasında olağanüstü bir toplantı yapıldığına dair söylentiler dolaşıyordu.

— Lumin’in ritüeli hakkında konuşuyorlarmış.

— Onu özel sınıfa alacaklar diyorlar.

— Ya da… akademiden gönderecekler.

Bu sözler kulaktan kulağa yayıldıkça Lumin’in kalbine korku düştü. Özel sınıf ya da akademiden atılmak istemiyordu.

Kaya öfkeyle ayağa kalktı:

— Saçmalık! O bizim arkadaşımız. Onu böyle kolayca silemezler!

Callista ise kollarını kavuşturmuş, temkinliydi:

— Ama görüyorsun. Gücü alışılmış değil. Eğer kontrol edemezse, hocalar haklı olabilir.

Halvard kahkaha atarak araya girdi:

— Bizim topraklarda kahramanlar böyle doğar! Gölgeyle savaşırsın, düşersen düşersin ama kalkarsan efsane olursun.

Seraphius ise diğerlerinden daha ciddiydi:

— Hayır. Bu bir efsane değil, bir sınav. Lumin ya dengesini bulur ya da hepimizi felakete sürükler.

O sırada sessizliğiyle tanınan Japon tanrı çocuğu Hiroshi de söze karıştı:

— Ama yanında durursak… belki de dengesini bulmasına yardım edebiliriz. Tek başına bu yükü taşıyamaz. Taşımamalıda.

Onların tartışmasını uzaktan dinleyen birkaç öğrenci daha vardı. Hint kökenli Aranya, ellerindeki dualı boncuklarla sessizce mırıldanıyordu:

— Onun yolu kader tarafından çizildi. Bizim görevimiz seyretmek, müdahale etmek değil.

Maya soyundan Ixchel ise başını salladı:

— Hayır. Kader bile bazen yanlış ellere düşebilir. Lumin’in seçimi sadece kendi halkını değil, hepimizi etkileyecek.

Bu tartışmalar büyüdükçe Lumin’in omuzlarına binen yük daha da ağırlaştı. Onun yüzünden arkadaşlarının kendi içinde bölünmesini istemiyordu. Kendisini çok suçlu hissetti.

BÖLÜM NOTU

Eleştiriye açığım arkadaşlar. Kitabın daha iyi olması için size güveniyorum.




novebo yorum yok

İlk yorum yazan sen ol!


Henüz yorum yapılmadı

Novebo discord sunucusu