Önceki bölüm
Kar Cadısı Aelira, kışın tam kalbine geri dönmüştü.
.
.
.
.
.
.
Fısıldayan rüzgârla gelir, kar tanelerinin arasında yankılanır:
> “Bir zamanlar ışık olmalıydım,
Ama ellerinizin karanlığıyla düştüm.
Sevgi bekledim, ihanet buldum,
Kalbim dondu, yüreğim buz tuttu.
> Tanrı olamadım, yarım kaldım,
Gözlerimde fırtına, ellerimde soğuk.
Sıcak yalanlarınızı gördüm,
Ve her umut parçasını kırdım.
> Ağlamayın bana…
Çünkü ağlamanız boş…
Buz gibi yüreğimle dokundum,
Sevginiz donacak, ışığınız sönecek…”
Dağların en ücra tepelerinde, rüzgârın hiç durmadığı beyaz bir vadide, Aelira’nın efsanesi yankılanırdı.
Yüzyıllar önce, halk onu kutsal bir varlık olarak görürdü. Karın ve buzun hakimi olma potansiyeli vardı; neredeyse bir Tanrı olacaktı.
Aelira, ilk insanlarla dosttu. Onların acılarına ortak olur, kar ve buzla onları korur, yiyecek yollarını açardı.
Halkın duaları onu besler, her kış gücü biraz daha artardı. Onun gücü arttıkça da her kış daha soğuk olurdu.
Ama bir yıl, insanlar açlık ve kıtlık yüzünden öfkeye kapıldı. Soğuk kış günlerinde tarlalar da ekin olmazdı. Hayvanlar çok derin yerlerde saklanırdı.
Sonra bir gün..
“Sen bizim Tanrıçamız olamazsın, senin yüzünden ölüyoruz!”
Birisi isyan etti ve bu isyan kısa sürede herkesi etkiledi.
Halk açtı ve soğuktan delirmişti. Artık dayanacak güçleri kalmamıştı.
Böylece...
Tapınaklarını yıktılar.
Onların kurtarıcı bir Tanrıya ihtiyacı vardı ama Aelira sadece kışın inancından oluşmuştu.
O anda Aelira’nın yükselişi kesildi. Tanrı olamadan yere çakıldı. Yarı-tanrısal kudreti ve yaralı kalbi, onu Kar Cadısı’na dönüştürdü. Artık halkın sevgisine değil, korkusuna ve acısına bağlıydı.
Kalbi buz gibi dondu, sevgisi öfkeye dönüştü. Aşkı, nefrete dönüştü.
"Neden"?
" Sizin kışa olan inancınız beni var etti"
"Şimdi neden fikriniz değişti? "
İnsanların bencil ve inançsız olanlarını cezalandırmak için geri döndü.
Söylenceler ona şunları fısıldıyordu:
-Birinin gözünde sıcaklık varsa, dokunmam. Ama korku ve nefret gördüğümde, buz gibi kalpler yaratırım.
Aelira, yalnızca bir varlık değil, aynı zamanda yarım kalmış bir tanrı adayıydı. Onun acısı, gücü ve hıncı, kışın ortasında Shu halkının üzerine sessizce çöküyordu.
Üçüncü ayın ortasında, kar fırtınası şiddetlendi. Gece, kamp ateşlerinin etrafında sessizlikle örtülmüştü. Shu Nox Lumin taş heykel halinde meydanda duruyor, halkın çığlık ve kahkahalarını uzaklardan dinliyordu.
Hava ne kadar soğuk olursa olsun halkın kalplerinde ki sıcaklığı izlemeyi seviyordu.
O anda rüzgâr bir fısıltı getirdi. Önce hafif, sonra daha belirgin:
> “Bir zamanlar ışık olmalıydım,
Ama ellerinizin karanlığıyla düştüm…
Sevgi bekledim, ihanet buldum,
Kalbim dondu, yüreğim buz tuttu…”
Halk dondu. Çocuklar titredi, yaşlılar kulaklarını kapadı. Gözleri donmuş bir şekilde birbirlerine baktılar. Sanki hava, sözlerin ağırlığıyla sertleşmişti. Anında tedirgin oldular.
Shu Nox Lumin, derin bir nefes aldı. Taş bedeninde bile bir titreme vardı.
İçindeki gölge fısıldadı:
-O bir Tanrı adayı… ve şimdi halkını sınayacak. Bırak en güçlü haliyle sınasın.
Işık ise karşılık verdi:
-Cesaretin ve birlik ruhun her şeyi aşabilir. Ama bu ses… sadece korku yayacak. Korku yayılmadan kurtul.
Ve rüzgârla birlikte, kar taneleri daha ağır ve keskin düşmeye başladı. Sanki hepsi birer bıçak gibiydi. Aelira’nın varlığı sadece şarkıda değil, atmosferde de hissediliyordu.
Her bir kar tanesi, halkın kalbine dokunuyor, bazı duyguları donduruyor, bazılarını güçlendiriyordu.
Bazen de aklı bulandırıyor ve sıcak evlerinden çıkıp kendilerini kışın acımasızlığına atıyordu.
Bir genç, aklı bulanan kardeşini korumak için dışarı çıktığında onun donmuş bedeniyle karşılaştı.
Bu beden sadece donmamıştı...
Bir feryat attı...
Bir anne, çocuğunu kucaklamak isterken titredi; kalbi donmuştu ama gözlerinde bir parıltı hâlâ vardı. Anne için bu hayatta en önemli şey yavrusuydu.
Shu halkı, işte o anda anladı: Bu kış, sadece bedenlerini değil, kalplerini de sınayacaktı. Aynı zamanda akıllarını korumalı ve kış cadısının büyüsüne direnmelilerdi.
Ve taş gözler, Aelira’nın fısıldadığı şarkıya doğru bakarken, Shu Nox Lumin’in içinde derin bir kararlılık yükseldi:
-Bu sınav….Zorlu olacak....Ve biz… ayakta kalacağız.
Kışın üçüncü ayı, Shu topraklarını tamamen esir almıştı. Kar, gökyüzünden bir örtü değil, keskin bir hançer gibi düşüyordu. Rüzgâr, insan seslerini silmiş, sadece acı ve fısıltılar kalmıştı.
Kış Cadısı tam olarak 16 kişinin hayatını almıştı ama bu daha başlangıçtı.
Onun kalbi buz tutmuştu ve her yıl yeni yerlere gidip kalbinin soğukluğunu, nefretini ve hıncını inanç dolu insanlardan çıkartıyordu.
Bu dünya da kış tam olarak 5 ay sürüyordu.
Bir yıl ise 14 ay'dı.
O gece, bir köyün ortasında ilk doğrudan temas gerçekleşti. Çatılar çökmüş, bazı evler tamamen yıkılmış, hayvanlar donmuştu. İnsanlar açlık ve soğukla mücadele ederken, birden karın arasında beliren bembeyaz silüet fark edildi:
Aelira duruyordu.
Uzun, ak elbiseleri rüzgârla dalgalanıyor, gözleri buz kristali gibi parlıyordu. Oldukça narin ama buz gibiydi.
Ellerini kaldırdığında, etrafındaki kar, bir fırtına gibi dönerek insanların kalplerine işliyordu.
Aelira, herkes için kendi kalbini yansıtıyordu acımasızca...
Shu Nox Lumin, meydanda taş gibi dururken içsel bir çarpışma yaşadı:
-Hayır… onlar benim halkım… onlara dokunmasına izin veremem. Benim mucizem… onları korumak için var!
Ama gölge fısıldadı:
-Hayır… bu onların sınavı. Eğer müdahale edersen, gerçek güçlerini öğrenemezler. Bu acı… onların gelişimi için gerekli.
Işık ise yanıtladı:
-Ama ölümler… bu fazla! Bu adaletsiz! Onları kaybetmeye dayanamam!
Shu Nox Lumin’in gözleri parladı. İçinde öfke, korku ve acı birbirine karıştı. Her kar tanesi, halkın kalbine işleyen bir sınav, aynı zamanda kendi sabrının sınırıydı.
Bir çocuk, açlıktan ve soğuktan yere yığılırken, yanında bir anne bayıldı.
Bir savaşçı, donmuş toprakta kayıp düşerken, kanıyla karı boyadı.
Her çığlık, Aelira’nın acısını yansıtıyor, halkın kalbini test ediyordu.
Shu Nox Lumin sonunda sessizce fısıldadı:
-Halkım… bu onların savaşları… ama kalplerinizi korumaya çalışacağım. Sadece… doğru zamanda, sadece gerektiğinde.
Aelira, rüzgârla birlikte şarkısını yeniden söyledi. Her kelimesinde fırtınalar yarattı.
> “Bir zamanlar ışık olmalıydım,
Ama ellerinizin karanlığıyla düştüm…
Sevgi bekledim, ihanet buldum,
Kalbim dondu, yüreğim buz tuttu…”
Her bir dizede, insanlar titredi. Bazıları duygularını kaybetti, bazıları ise dayanışarak ayakta kaldı. Shu Nox Lumin, taş gözlerle bu sahneyi izlerken kalbinde bir fırtına koptu:
Bir yanı, halkını korumak için mucizeyi kullanmak ve Aelira’yı geri püskürtmek istiyordu.
Diğer yanı, bu acı ve ölümün halkın sınavı olduğunu biliyor, karışmaması gerektiğini fısıldıyordu.
Ve böylece kışın üçüncü ayı, ölüm, acı ve yarım kalmış bir Tanrı adayının sınavıyla başladı. Shu halkı, sadece karın soğuğuyla değil, kalplerindeki buzla da yüzleşiyordu.
Kışın üçüncü ayının ortasında, küçük bir köy tamamen sessizliğe bürünmüştü. Kar, çatılara ağır ağır çökerken, rüzgârın uğultusu açlığı ve soğukla birleşiyordu. İnsanlar yiyecek bulmak için toprak kazıyor, donmuş nehirlerden buzlu balık çıkarmaya çalışıyordu. Bazen de birbirlerine sarılarak ısınmanın yollarını arıyorlardı.
Ama birden bembeyaz bir siluet karın içinden yükseldi. Aelira, Kar Cadısı, köyün ortasında duruyor; rüzgârla birlikte fısıltıları kulaklara çarpıyordu:
> “Bir zamanlar ışık olmalıydım… ama ellerinizin karanlığıyla düştüm.
Sevgi bekledim, ihanet buldum… kalbim dondu, yüreğim buz tuttu.”
Kurbanlar hemen ortaya çıktı:
Açlıktan bitkin düşen yaşlı bir adam donmuş toprakta titredi, gözleri dondu. Bir daha içlerinde hiç sıcaklık olmayacaktı. Bu donukluk sonsuza kadar sürecekti.
Evi yıkılmış olmasaydı bu soğukta dışarda olmazdı...
Fakat ne yazık ki bazı evler yıkılmıştı. Ayakta duran evler ise zaten oldukça doluydu.
Bir kedi yavrusu, annesine dayanmak isterken buz gibi oldu; yere düşerken cildi yarıldı ve bir parça sıcaklık taşıyan kanı karları boyadı.
Korkutucu kış, insan ya da hayvan hiç ayrım yapmadan herkesi sonlarına götürmek için çaba harcıyordu.
Genç bir kadın, kardeşine sıkı sıkı sarılırken bir anda nefes alamaz hale geldi. Dudakları maviye dönüşmüş ve burnu kıpkırmızı kesilmişti.
Shu Nox Lumin taş heykel halinde durdu, içsel çatışması doruktaydı. Onun halkı açlık ve soğukla eriyip gidiyordu.
-Hayır… müdahale etmeliyim. Onları korumalıyım! Bu kadar ölüm… bu kadar acı fazla!
Ama gölge fısıldadı:
-Bu onların sınavı… Halk kendi gücüyle ve iradesiyle ayakta kalmayı öğrenmeli. Müdahale edersen, acının amacı bozulur. Sadece biraz daha dayanacaksın.
Işık da onu çağırıyordu:
-Ama açlık, ölüm ve soğuk… bu insanları parçalayacak. Neden onları bırakıyorsun?
Shu Nox Lumin’in taş gözleri karanlıkla aydınlık arasında gidip geldi. Kalbi titredi, fakat kendini tutmaya çalıştı. Halkın çığlıkları ve karın keskin sesi arasında bir karar vermesi gerekiyordu: Halkın sınavına karışacak mı, yoksa onları kendi iradeleriyle bırakacak mı?
Bu sırada Aelira şarkısını tekrar söyledi, sesi daha da keskin ve acı doluydu. Daha fazla ölüm istiyordu. Kendi yükselişi yok olduğu gibi başkaları da yok olmalıydı.
> “Bir zamanlar ışık olmalıydım… ama ellerinizin karanlığıyla düştüm.
Sevgi bekledim, ihanet buldum… kalbim dondu, yüreğim buz tuttu…”
Her dizede birileri buz gibi donuyor, bazısı açlıktan bayılıyor, bazıları ise son güçleriyle birbirine destek olmaya çalışıyordu. Açlık ve soğuk, karın ve Cadı’nın varlığıyla birleşerek halkın dayanışma sınavını oluşturuyordu.
Shu Nox Lumin sessizce fısıldadı:
-Bu sınav… onların kararlılığı ve sevgisi için… ama kalpleriniz donarsa, mucizeler bile işe yaramayacak. Ben sadece izliyorum… doğru zamanda müdahale edeceğim.
Köyün ortasında, kar ve açlıkla sınanan insanlar dimdik ayakta dururken, Shu halkının dayanışması ile Aelira’nın acısı arasında bir denge oluşuyordu. Kar Cadısı’nın sınavı başlamıştı, ama halkın iradesi, ışık ve gölge dengesinin merkezi hâline geliyordu.
⚔️ Kar Şövalyesi – Aelira’nın Karşıtı
Adı, Thrynn idi.
O, Kar ve buzun fiziksel kuvvetini kullanabilen, Aelira’nın büyüsüne karşı koyabilecek tek varlıktı.
Kaynağı ise....
Eski çağlarda, Aelira’nın rahibi olan bir savaşçıydı. Aelira Tanrı olamadan düşerken, rahip onu korumak isterken soğuktan ve öfkeli halkın saldırıları nedeniyle öldü.
Ama ölümü basit bir son değildi:
-Sen Tanrı olamayacaksın, ben de seni sonsuza kadar durdurmakla lanetleneceğim.
Ruhu ölümsüzleşti ve karla bütünleşti. Artık sadece Aelira’ya karşı savaşmak için vardı.
Soğuktan donarken bile halkın saldırıları canını acıtırken bile...
Asla halka kızmamış ve küsmemişti. Bir rahip olarak görevi Aelira'nın yanında olmaktı.
Fakat halk ile Aelira arasında kalmış ve sonunda sonsuza kadar onu takip eden bir kar şovalyesine dönüşmüştü.
Bembeyaz zırh, buz kristallerinden yapılmış kılıç, nefesi kar fırtınasıyla karışıyor. Gölgesi yok, ama ışığı donuk. Her adımı yerde karın çatlamasına neden oluyordu. Oldukça heybetliydi.
O, Kar şovalyesi idi!
Kışın üçüncü ayının sonunda, Shu köyünde açlık ve ölümle mücadele devam ederken:
Aelira, köyün ortasında şarkısını söylüyordu; kar ve fırtına onun acı ve öfkesini taşıyordu. Kış bitmeden o gitmeyecekti.
Tam o anda, kar fırtınasının içinden bir bembeyaz zırh silueti belirdi.
Kar Şövalyesi Thrynn, yavaş ama kesin adımlarla Aelira’ya doğru ilerliyordu.
Rüzgârın uğultusu, Aelira’nın fısıltılarını bir an susturdu.
Aelira, gözlerini açtı; donuk buz kristali gözler, Thrynn’i fark etti. Bir an için sessizlik oldu. Kar fırtınası, açlık ve ölümün ortasında, eski bir lanetin ve yarım kalmış bir Tanrı adayının karşılaşması…
Thrynn’in varlığı, Shu halkının kalbine güven verdi ama aynı zamanda korku da saldı. Aynı zamanda bir hüzün ve acıma da vardı.
-O… onunla savaşmak zorunda… ve sonsuza kadar devam edecek.
-Ne acı ama...
Shu Nox Lumin, taş bedeninde bir titreme hissetti. İçinde iki ses çarpışıyordu:
“Halkı korumalısın!”
“Bu onların sınavı, müdahale etme!”
Ve kar fırtınasında, açlık ve ölümün ortasında, ilk kıvılcım yükseldi: Kar Cadısı ve Kar Şövalyesi arasında epik bir karşılaşma başlamak üzereydi.
Bu mücadele çok uzun zamandan beri devam ediyordu...
Ve sonsuza kadar da sürecekti!


İlk yorum yazan sen ol!
Henüz yorum yapılmadı