Bölüm: 1 - Prolog

Tanıtım

İnsan...

Bana tapan bu varlıklara insan deniyordu.

Kendimi çok yüce hissettim.

Ve bundan çok zevk aldım.

Benim gibi bir heykel...

Unutulmuş bir zaman da yapılmış...

Zavallı bir sanatçının son eseriydim.

Sonra bir gün, sıradan bir kabile bu bölgeye yerleşti ve bana tapmaya başladı.

İşte o zaman bir benlik kazandım.

O zamandan sonra bilincim daha da gelişti.

Asırlar boyunca insanlar yanıma geldi ve benimle konuştu. Onlara bir cevap veremedim. Fakat onlar, benim için hediyeler bıraktılar.

Bu hediyeler kimi zaman bir yemek veya içecekti.

Ben sadece bir heykeldim. Büyük bir taştan yapılan ve biraz da çamurdan eklemeler yapılan.... Ne yer, ne de içerdim. Hareket edemez ve konuşamazdım. Sadece biraz bilinç sahibiydim.

Bu yüzden de bu tür hediyeler zaman içinde çürüdü.

İnsanlar, bu çürük yemek ve içeceklerin kokusuna dayanamamış olacak ki onları temizleyen birisini görevlendirdi.

Böylece ilk kutsal rahip seçildi.

Böylesine bir şeyi bana sormadan yapmaları...

Evet sinirlendiğimi ilk o zaman hissettim.

Bilincim genişledikçe bu kendine insan diyen varlıkları izlemek için kullandım. Zamanla bilincim daha da genişlemeye başladı. Onlardan duyguları da öğreniyordum.

İlk kutsal rahip seçildiğinde bir cevap veremediğim veya tepki veremediğim için gerçekten de oldukça sinirlenmiştim. İlk kutsal rahipten hiç hoşlanmadım. Fakat daha çok bir heykel olduğum için kendime kızgındım. Keşke bir tepki verebilseydim!

Bu kutsal rahibin görevi, hediyeleri temizlemek ve hem beni hem de hediyeleri korumaktı.

Çünkü bazı kafirler hediyelerimi çalmaya çalıştılar. Fakat hepsi kutsal rahip sayesinde ölümüne dövüldü.

Oysa ki o sadece küçük bir çocuktu.

Tabi ilk zamanlar da...

Sadece 7 yaşındayken seçilmişti. İtiraf etmek istemesem de oldukça yetenekli ve akıllı bir çocuktu. Bir de yetişim dediği bir şey yapıyordu.

O çocuk, benim yanımda yetişim yaparken daha hızlı geliştiği hakkında söylenirdi. Oldukça konuşkandı. Belki de kabilesinden ayrılıp tek başına kalmış olmasındandı.

Ne kadar yaşayabileceği hakkında sık sık söylenirdi. Yine de 77 yaşındayken öldü ve yerine bir başka rahip geldi.

Bu rahiplerin, yanıma gelip yetişim yapmasıyla farkına vardım ki heykel vücudum değişim geçiriyordu. Fakat bu oldukça yavaş bir süreçti.

İlk başta, gözlerimi kırpabilmeye ve hareket ettirmeye başladım.

Beni yapan heykeltraş, bana çok sayıda göz ve kanat yapmıştı. İnsan kulaklarına benzeyen ama daha uzun ve sivri olan kulaklar eklemişti. Başımda ise taç nisali bir çift büyük boynuz bulunuyordu. Normal bir heykel gibi değildim. Tabi heykeltıraşın son eserinde ki ben, onun ruhunu özümsemiş bir varlıktım.

İnsanın içinde ki hem iyi tarafı hem de sapkın, kötü tarafı simgeliyordum.

Bunu biliyorum çünkü beni yaparken her zaman kendi kendine söylenirdi.

Vücudumun ufak parçalarını hareket ettirmem ilk fark edildiğinde bana tapan kişiler büyük törenler düzenledi ve hediyelerini arttırdılar.

Sonunda değerli mücevherler ve başka değerli eşyalar verilmeye başlandı.Gördüğüm değer artmıştı. Haliyle rahiplere olan sinirim geçmişti. Onları kabullendim. Tabi ki hala onlarla konuşamıyordum. Hatta yerimden bile ayrılamıyordum.

İkinci rahip de 81 yaşına kadar yaşadı. Onun ölümünden sonra vücudumda ki kanatlarımı hareket ettirebilmeye başladım ve boyutumu tuhaf bir şekilde büyüttüm.

Bir tören daha düzenlendi.

Üçüncü rahip küçük ve ağlak bir kızdı. Benden çok korkuyordu. Oysa ki ona zarar verecek değildim. Ona kıyasla ilk rahip daha iyiydi. Çok konuşmasına rağmen en azından ağlamıyordu.

Rahiplerin bana olan faydaları yüzünden bu küçük kıza seslenmeye karar verdim. Fakat nasıl yapacağımı bilmiyordum.

Yine de küçük kızın ölümünden ki aslında 62 yaşından gün aldığı zaman da tek bir kelime söylemeyi başarabildim.

-Ağlama...

Çok yazık...

Keşke daha erken konuşabilseydim ama yapacak bir şey yoktu. Neyse ki küçük kızın ölmeden önce duyduğu son şey oldu. Geldiği gibi gitti. Yine ağlayarak...

Belki fazla sesli konuşmuş olduğumdan belki de ilk defa insanların benim sesimi duymuş olmasından, büyük bir tapınma töreni düzenlendi.

Küçük kızın ruhunun, benim içimde oluşan yaşam alevini güçlendirdiğini hissettim.

Ben gittikçe sıradan bir heykel olmaktan çıkıyordum. Fakat hala bir insan gibi değildim.

Dördüncü rahip...

Tuhaf bir şekilde onlar ikizdi ve ayrılmaları mümkün değildi ve ikisi de rahip oldu. Onlar da diğerleri gibi benim yanımda yetişim yaptılar.

O ikisi sayesinde ilk defa büyük bir değişim geçirdim. Bunun sebebi de ikizlerin kendi eserleri olan "yin-yang yaşam ve ölüm" adlı teknik sayesindeydi.

Onların yarattığı bu teknik sayesinde 15 metre olan bedenim 30 metreye kadar büyüdü ve artık vücudumu daha iyi hareket ettirip bir kaç kelime kurabilir hale geldim.

-Daha....fazla...

İnsanlar, bu sözlerimi yanlış anlamış olacaklar ki bana daha fazla hediyeler getirdiler. Değerleri de gittikçe daha fazla artmıştı. Oysa ki benim istediğim şey ikizlerin, bana daha fazla yardım etmesi idi.

Onlar 100 yaşına kadar yaşadılar ve öldüklerinde ise içimde ki yaşam alevi değişim geçirdi. Bu da bedenimi etkiledi.

Eskiden taşa benzeyen koyu cildim bir insanınkine benzedi ve açıldı. Fakat soluktu. Hala taş hissiyatına sahipti. Taştan kanatlarım ise insanların tabiri ile melek ve şeytan kanatlarına daha çok benzedi. Saçlarım artık kalıp gibi durmuyordu. Arada bir rüzgarda dalgalanıyordu.

Kanatlarımın bir kaç çifti bembeyaz ve tüylüydü. Bir kaç çift ise çok eskiden gördüğüm yarasa adı verilen canlınınkine benziyordu. Ayrıca taştan gözlerim rahiplerin gözlerine benzemeye başlamıştı. Dünyayı çok daha farklı görüyordum. Bunu açıklaması zor.

Beşinci rahip...

Altıncı rahip..

Bana tapan bu kabilenin ismi Shu idi. Aslen oldukça ilkeldi. Kimse tarafından kabul görmediği için benim bölgemde yaşamaya başlamışlardı.

İlk zamanlarda sadece 40 civarıydı. Şu anda ise 467 kişiler.

Bunu biliyorum çünkü bilincim oldukça arttı ve ayrıca rahipler benimle konuşuyordu.

Bu dönemde ilginç bir olay oldu.

Bana tapan kabile ve bir başka kabile arasında savaş dedikleri bir şey çıktı. İnsanlar birbirini öldürüyordu. Karşı kabileden düzinelerce insan benim huzuruma geldiler ve saygısızlık yaptılar.

İçimde büyük bir sinir ve öfke hissettim. Bu oldukça değişikti.

Beni kırmaya çalışan bu insanları, kanatlarımdan birisiyle topluca ezdim. Aslında onları kovmak istemiştim fakat bu kadar zayıf olacaklarını tahmin edememiştim.

İlk defa toplu sayıda ölüm, beni güçlendirdi.

İşte o zaman ne istedigimi daha iyi idrak ettim.

Ben, daha da güçlenmek istiyordum. Böylece yerimden büyük çaplı hareket ettim ve karşı kabilenin insanlarını öldürdüm.

Yüzümde fark edemediğim bir gülümseme oluştu.

-Ş...şey...tan...şeytani tanrı!

Boylece diğer kabileler bana "ŞEYTANİ TANRI" dediler.

Benim kabilem güçlendi. Diğer kabile ise çoğunlukla yok oldu. Onlardan geride kalan çocuk, kadın ve yaşlılar benim kabileme katıldı ve bana tapanların sayısı arttı. Kutsallığım da artmıştı.

Tam olarak tapan kişi sayısı 618 kişiye çıkmıştı!

Bu fazla mıydı yoksa az mıydı bilmiyorum. Tek bildiğim ne kadar fazla olurlarsa o kadar iyi olduğu idi..

Yedinci ve sekizinci rahiplerin dönemi de sakindi. Bu yaklaşık 200 yıl sürmüştü. Ben yavaşça gelişiyordum. Aynı zamanda onlar da gelişiyordu. Ömürleri sürekli arttı.

Dokuzuncu rahibin döneminde ise...

Onun gelişinin üstünden henüz 1 yıl geçmişti ki çevrede ki 3 kabile birleşip saldırdı.

Benim kabilemin yenilmesine izin veremezdim. Savaşın ortasında müdahale ettim ve...

Ve sonunda çok istediğim şeye ulaştım!

Bundan sonra ben, yeni bir ben ve yaşama sahipti!
.
.
.
-vücudum....küçük...hafif...

Heykel, etrafına baktı. Tam karşısında kendisini gördü.

50 metrelik kocaman, insansı bir heykel!

Fakat ne insana net bir şekilde benziyordu ne de bir canavara...

İnsan tabiri ile bir melek ve şeytanı andıran özellikleri vardı.

Heykel, karşısında kendisini gördüğünde tuhaf hissetti. Çok sayıda gözü olduğundan her zaman bedenini görebiliyordu. Fakat ilk defa bu tür bir bakış açısı oluşmuştu.

Kendi ellerine ve vücuduna baktı. İnsanlarınkine benzediğini hissetti. Bunu tanımlaması güçtü. Fakat rahiplere benzer desek daha doğru olurdu.

O anda yanında birisi belirdi.

Bu Kişi, görünüş olarak insana benziyordu. Fakat oldukça büyüktü. Yaklaşık olarak 3 metreydi. Dış görünüşü de diğer insanlardan daha renkliydi. Yani sarı saçları ve yeşil gözleri vardı.

Ayrıca yarı çıplak da denilebilirdi. Sanki ustune sadece beyaz örtüler atmış gibiydi. Ayağında ise sandalet vardı. Kafasında ise bir miğfer bulunuyordu. Sandalet ve miğfer de birer çift kanat vardı.

-Hımm, uzun zaman sonra yeni bir Tanrının doğduğuna inanmıyorum.

Heykel, anlamamış bir sekilde baktı. İnsanların ona "Tanrı" dediğini biliyordu. Fakat doğmak?!

Ayrıca bu kişi de kimdi?

-Ah, kendimi tanıtmadım değil mi? Ben Hermes. Zeus'un oğluyum. Ben de senin gibi bir Tanrıyım. Bu karşımda ki heykel sen misin?

-Vay be, cidden tek bir benzerlik yok. Ürkütücü görünüyorsun. Bu arada da konuşamıyor musun?

Heykel, ne diyeceğini bilemedi. Bu adam, konuşkan ölü rahipten bile daha konuşkandı.

-Ben...isim...yok...Zeus? Kim? Doğmak? Ben heykel.

Hermes, bir süre duraksadı ve heykele baktı. Daha doğrusu yeni doğmuş olan bedenine.

-Bebek bir tanrı olduğun için çoğu şeyden mahrumsun. Pekala, gidelim. Sana bazı şeyleri yolda anlatacağım.

Hermes, heykeli belinden yakaladı ve koltuk altına aldıktan sonra havaya uçtu. Bir süre sonra gözden kaybolmuştu.

Rahibin, az önce olan hiçbir şeyden haberi yoktu. Ne hermesi ne de yeni Doğmuş heykeli göremedi.

Tanrıların olayları, onun algılama düzeyinde değildi.

Heykel ve Hermes gökyüzünde uzun bir süre uçtu.

Göklerin ilk katından çıkıp ikinci katına girdiğinde anlatmaya başladı.

-İnançlar...biz ve insanlar ya da farklı varlıklar...her ne olursa olsun inançtan oluşan varlıklarız.

-Normalde önce inanç olur ve sonra varlıklar, o inançlarını hayata geçirir. Mesela heykel ya da resim yapmak gibi.

-İnançlar belli bir noktaya ulaştığında artık kutsallığa erişiriz ve birer tanrı oluruz.

-Bir çok tanrının doğumu da bu şekildedir. Fakat belli bir şeye tapınmak da o şeyi kutsal hale getirebilir. Nadir bir olaydır ama imkânsız değildir.

-Bu da senin doğumun demek. Sen önce maddesel bir varlıktın. Bir heykeldin. İnsanlar sana uzun süre tapındı ve sonunda tanrı olarak var oldun.




Y

Burada ilk kitabım. Çok hryecanlıyım.

user

Harika harmanlanmış bir mitoloji, son derece dengeli bir giriş yaptı.

user

Karakterin gelişimini bölüm bölüm takip etmek merak uyandırıyor. Gücün artmasıyla beraber içsel çatışmaları da görmek hoşuma gitti; sadece dışarıda bir savaş değil, içeride de bir mücadele var. Hermes’in hikâyeye dahil olmasıyla olayların daha büyük bir mitolojik evrene bağlanması ise çok güzel bir dokunuş olmuş.

Dil yer yer yoğun olsa da sahneleri gözümde canlandırmamı sağladı. Betimlemeler bazen ağır ama hikâyeye mistik bir hava katıyor. Özellikle “Şeytani Tanrı” kısmına geçiş beni şaşırttı, karakterin nasıl bir yol seçeceğini merak ettim.

Genel olarak ilk 10 bölüm, klasik fantastik/mitolojik hikâyelere farklı bir tat katıyor. Hem tanrısal görkem hem de insana dair duyguların bir arada işlenmesi hoşuma gitti. Eğer biraz daha karakterlerin insani yönleri derinleştirilirse bence çok daha güçlü bir eser olabilir.

Novebo discord sunucusu