Önceki bölüm

Sorgu bittiğinde, Erinç ve Anıl, ellerini arkadan kelepçelenerek gözaltına alındılar. Cem, onlara bakarken, bu olayın sadece bir cinayet olmadığını, aynı zamanda bir kedi-fare oyunu olduğunu anladı. Ve bu oyunun, henüz bitmediğini biliyordu.
.
.
.
.
.
.
​– Gerçeğin Fısıltıları

​Erinç ve Anıl, gözaltı araçlarından indirilip Emniyet Müdürlüğü'nün gri koridorlarında yürürken, sanki bir tiyatro sahnesinde son provayı yapıyorlarmış gibiydiler.

Etraflarındaki her şey, polislerin telaşlı yüzleri, telsizlerin cızırtısı ve kapıların metalik sesi, onlar için birer fon müziğinden farksızdı.

Sorgu odalarına götürüldüklerinde bile, aralarındaki bağ, kelimelerden çok daha güçlü bir şekilde hissediliyordu.

Birbirlerine kısa bir bakış attılar, bu bakışta "her şey planlandığı gibi" mesajı vardı.

​Başkomiser Cem'in kafası karmakarışıktı. Bir yandan Erinç'in Demir Ergüven cinayetindeki rolünü kanıtlamaya çalışırken, diğer yandan sosyal medyada dönen fırtınanın kaynağını bulmaya uğraşıyordu.

Ofisinin camından, cadde üzerindeki dev ekranda, #DemirErgüven etiketinin altında Leyla'nın yüzünü görüyordu.

Halk, sanal bir mahkeme kurmuştu ve Ergüven'i çoktan cezalandırmıştı. Cem, bu durumun, katilin en büyük kozu olduğunu biliyordu. Hukuki süreç ne olursa olsun, halkın gözünde Erinç, bir canavar değil, adaleti getiren bir kahramandı.

​Cem, sorgu odasına girdiğinde karşısında Erinç'i buldu. Masanın üzerindeki dosya, Ergüven cinayetinin tüm detaylarını barındırıyordu: kanlı fotoğraflar, olay yeri raporları ve son olarak, Anıl'ın dijital ayak izlerinin raporu.

-Profesör....

dedi Cem, sesi yorgun ama kararlıydı.

-Bu bir felsefe dersi değil. Bu bir cinayet. Ve ben, katilin kim olduğunu biliyorum.

​Erinç gülümsedi.

-Öyle mi, Başkomiser? Peki ya kanıtınız?

​-Kanıtım, zekânız. Bu cinayet, sıradan bir cinayet değil. Bu, sanat eseri gibi işlenmiş, titizlikle planlanmış bir olay. Tıpkı sizin felsefe dersleriniz gibi. Siz adaleti kendi elinize aldınız, değil mi?

​-Adaleti kendi elime almadım, Başkomiser. Sadece adaletin göz ardı edilmesine dayanamadım. Leyla'nın hikâyesi, sisteme olan inancımı kaybetmeme neden oldu. Siz ve sizin gibi olanlar, paranın gücüyle adaleti yok ettiniz. Ben de, adaleti gölgelerden geri getirdim.

​Erinç'in sözleri, Cem'in içine bir ok gibi saplanmıştı. Cem, yıllarca haksızlığa uğramış insanların çaresizliğini görmüş, bazen eli kolu bağlı kalmıştı. Erinç'in sözleri, onun vicdanına dokunmuştu. Ama yine de, bu bir cinayetti.

​Aynı anda, diğer odada İlke, Anıl ile karşı karşıyaydı. İlke, Anıl'ın bilgisayar dehasına olan hayranlığını gizleyemiyordu.

-Anıl, neden yaptın? Neden bu kadar riskli bir işe kalkıştın? Kendini suçlu durumuna soktuğunun farkında mısın?

​Anıl, ilk kez sorguda tedirgin görünüyordu. Gözleri, İlke'nin meraklı bakışlarında kayboldu.

-İlke, sen Erinç'i tanıyorsun. O, sıradan bir insan değil. Onun vicdanı, bizimkinden çok daha derin. O, adalet için her şeyi yapar. Ben de, ona inanıyorum.

​İlke, Anıl'ın sözlerine şaşırdı. Anıl'ın Erinç'e olan bağlılığı, sadece bir iş ilişkisinden çok daha fazlasıydı. Sanki Erinç, Anıl'ı kendi karanlık dünyasına çekmişti. İlke'nin içinde, Erinç'e olan hayranlığı, bir anda bir korkuya dönüşmüştü.

​Sorgu odasındaki gerilim, dışarıya yansıyordu. Bir polis, Cem'e seslendi:

-Amirim, Anıl Güz'ün bilgisayarını inceledik. İçinde şifreli bir dosya bulduk. Açmak için bir anahtar gerekiyor.

​Cem, gözlerini Erinç'in üzerine dikti.

-Profesör, anahtarı verin. Aksi takdirde, size bu cinayeti işlediğiniz için bir ceza vereceğiz.

​Erinç gülümsedi.

-Cem, bu bir cinayetten daha fazlası. Bu, bir felsefe dersi. Ve bu dersin sonu, adaletin gerçekten ne olduğunu gösterecek.

​O an, Anıl'ın gözleri, Erinç'in gözlerine kenetlendi. Birbirlerine bir mesaj verdiler. Anıl, sessizce mırıldandı:

-Anahtar, profesörün notlarında yazıyordu. Felsefe ve adalet hakkında bir makale yazmıştı, hatırlıyor musun?

​Cem, Anıl'ın sözlerini duydu. Erinç'in masasında, tam da o makale duruyordu. Cem, hemen notları incelemeye başladı. Notların arasında, şifreli bir kelime buldu: "GÖLGE".

​Polisler, bilgisayara şifreyi girdiler. İçinde, Demir Ergüven'in, Leyla'yı taciz ettiği ana ait gizli kamera görüntüleri, Ergüven'in bu olayı nasıl örtbas ettiğine dair ses kayıtları ve cinayetten sonra olay yerinden kaçtığına dair yeni görüntüler vardı. Erinç ve Anıl, her şeyi en ince ayrıntısına kadar planlamışlardı.

​Görüntüler, tüm şehri sarstı. Artık kimse, Demir Ergüven'in masum olduğuna inanmıyordu. Ve bu durum, Erinç'in suçlu olduğunu kanıtlamayı daha da zorlaştırıyordu.

Cem, ellerini saçlarından sinirle geçirdi. Yolmak ister gibiydi.

-Bu, benim kariyerimin en zor olayı. O, kanunların üzerinde bir adalet kurdu.

​Sorgu odasında, Erinç, gülümsedi.

-Başkomiser, bu bir başlangıçtı. Adalet, bazen en karanlık yerlerde bulunur. Zaten bu yüzden hapisteki adalet dışardakinden daha güçlü değil mi?

​İlke, sorgu odasından çıktı ve Cem'e döndü.

-Amirim, sanırım Profesör Dirim'in ne demek istediğini anlıyorum. O, sadece intikam almak istemiyordu. O, adaletin, vicdanın ve ahlakın bir kanıtı olduğunu göstermek istiyordu.

​Cem, İlke'nin sözleriyle düşündü. Bu, bir felsefe dersiydi. Ve bu dersin öğrencisi, polis teşkilatıydı.

– Gölgenin Serbestliği

Adliye binasının önünde kalabalık toplanmıştı. Kameralar, mikrofonlar ve öfkeli sloganlarla dolu bir meydan…

Kimi Erinç’i kahraman ilan ediyor, kimi “katil” diye bağırıyordu. Ama ortak bir gerçek vardı: Herkesin gözü bu davadaydı.

Mahkeme salonunda hava ağırdı. Cem, ön sıralarda oturuyor, ellerini sıkılı yumruklar halinde dizlerinin üzerinde tutuyordu. Yanında İlke vardı, defterine sürekli notlar alıyordu. Savcı, Erinç ve Anıl’ın suçlu olduğuna dair iddialarını sıralamıştı ama sözler havada asılı kalmıştı:

-Sanıkların doğrudan cinayeti işlediklerine dair kesin bir delil yoktur.

Bu cümle, mahkeme salonuna bomba gibi düştü. Cem’in yüreği sıkıştı. O kadar çabalamış, delilleri toplamış, ama hiçbir şey Erinç’in zekâsıyla kurguladığı ağın ötesine geçememişti.

Hakim tokmağını indirdi:

-Profesör Erinç Dirim ve Anıl Güz, tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakılmıştır.

Kalabalık ayağa fırladı. Dışarıda tezahüratlar yükseldi, sosyal medyada yeni etiketler patladı: #GerçeğinFısıltısı.

Cem, alnından ter damlalarını sildi. Bir yanıyla öfke, diğer yanıyla hayranlık duyuyordu. Erinç, sanık sandalyesinden kalkarken, gözlerini Cem’e dikti. Dudaklarında hafif bir tebessüm vardı.

-Başkomiser… Bu sadece bir başlangıç,

dedi alçak bir sesle. Neredeyse fısıltı gibi.

Anıl ise Erinç’in hemen arkasında, heyecan ve korku arasında gidip gelen bir yüzle yürüyordu. Onların gölgelerden çıkışı, adalet sisteminin üzerine kara bir perde gibi serilmişti.

Dışarıda kameraların önüne geçtiklerinde Erinç, kalabalığa dönüp konuşmaya başladı:

-Adalet bazen dosyalarda değil, vicdanlarda bulunur. Bugün özgürüm çünkü hakikati gizleyemediler. Biz sustukça, gölgeler konuşur. Polis teşkilatımızın suçluyu bulmadı ama beni suçladı.

Kalabalık alkışlarla coştu. Cem ve İlke, binanın camından bu sahneyi izlerken birbirlerine baktılar. İlke’nin sesi titrek ama kararlıydı:

-Amirim… Eğer ikinci bir olay olursa, onu artık durduramayız.

Cem derin bir nefes aldı.

-İşte o yüzden, biz gölgelerden önce davranmalıyız.

– Gölgelerin Konuşması

Erinç ve Anıl, mahkeme salonundan çıkıp boş bir sokakta durdular. Dışarıda kutlamalar sürerken, ikisi arasında sessiz bir anlaşma vardı; sözlerle değil, bakışlarla iletilen bir dil.

Erinç, ellerini cebine soktu ve Anıl’a döndü:

-Her şey planladığımız gibi gitti. Polis ne yaparsa yapsın, kanıt yok. Adalet gölgelerde… biz bunu gösterebildik.

Anıl, hâlâ hafifçe titreyerek gülümsedi.

-Profesör… ama bu kadar insanın gözü üzerinde… bir sonraki adım ne olacak? Sosyal medya, halk… bu kadar güçlü bir tepkiyi yönetmek zor.

Erinç, başını kaldırıp gökyüzüne baktı. Gece rüzgârı saçlarını okşuyordu.

-Biz sadece başlangıcı yaptık, Anıl. İnsanlar hakikati gördü. Bundan sonra… her hareketimiz, tıpkı bir satranç hamlesi gibi olacak. Ve unutma, bizim gerçek gücümüz gölgelerde. Hiçbir ışık altında değil, sadece karanlıkta görünürüz.

Anıl, gözlerini Erinç’e dikti.

-Peki ya Cem? Başkomiser… onun içgüdüleri güçlü. Bir sonraki hamlemizi fark ederse?

Erinç, gülümsedi. Hafifçe kafasını salladı, sanki Anıl’a bir sır fısıldıyordu:

-Cem’i tanıyoruz. Her hamlesini hesaplayacağız. Ama asıl mesele, halkın gözünde gerçek adaleti göstermek. Polisler ve kanunlar sadece bir perde. Biz perdeyi kaldırıyoruz.

Anıl, Erinç’in sözlerinin ağırlığını hissetti. Bu sadece bir cinayet değildi; bir zihin oyunu, bir toplumsal ders ve bir sanat eseriydi. Her şey, her ayrıntı, bir planın parçasıydı.

Gece sokaklarında yürürken Erinç bir adım durdu ve Anıl’a baktı:

-Bugün özgürsün. Ama özgürlük, sorumluluk getirir. İnsanlar, adaletin gölgelerde olduğunu öğrendiler. Bizim görevimiz, bu gölgeleri yönetmek ve kimsenin suçu görmeden adaletin gerçekleşmesini sağlamak.

Anıl, sessizce başını salladı.

-Anladım, Profesör. Artık sadece bilgisayar başında değil, her hamlede dikkatli olmalıyız.

Erinç, Anıl’ın omzuna hafifçe dokundu:

-İşte bu yüzden seni yanımda istedim, Anıl. Zeka, cesaret ve sadakat… üçü bir arada olunca gölgeler bile konuşur.

O an, şehrin ışıkları altında iki gölge yanyana yürüyordu. İnsanlar onları alkışlıyor, bazıları merakla izliyor, bazıları korkuyordu. Ama hiçbiri onların gerçek planını göremiyordu. Ve Erinç, Anıl ile birlikte, bir sonraki hamlenin zeminini sessizce hazırlıyordu.




novebo yorum yok

İlk yorum yazan sen ol!


Henüz yorum yapılmadı

🔒 Erişim Gerekli

Bu içerik yalnızca 18 yaş ve üzeri kullanıcılar tarafından görüntülenebilir.
Lütfen giriş yapın veya kayıt olun.

Novebo discord sunucusu