Önceki bölüm

O an, şehrin ışıkları altında iki gölge yanyana yürüyordu. İnsanlar onları alkışlıyor, bazıları merakla izliyor, bazıları korkuyordu. Ama hiçbiri onların gerçek planını göremiyordu. Ve Erinç, Anıl ile birlikte, bir sonraki hamlenin zeminini sessizce hazırlıyordu.
.
.
.
.
.
.
- Cem'in Gözündeki Gölge ve İlke'nin Yeni Hamlesi

​Adliye binasının önündeki kalabalık yavaş yavaş dağılırken Başkomiser Cem'in öfkesi dinmiyordu. Gözlerinin önünde, suçlu olduğuna emin olduğu iki adam, hukukun boşluklarından faydalanarak serbest kalmıştı. Adalet, Cem'in kariyeri boyunca güvendiği o sağlam duvar, şimdi yıkılmıştı. Yanında duran İlke'nin gözlerindeki hayranlık ve kafa karışıklığı ise Cem'in öfkesini daha da körüklüyordu.

Cem, titreyen sesiyle çığlık atarcasına konuştu.

​-Gördün mü İlke? O adalet falan getirmiyor, o sadece kendi kurallarını dayatıyor. Bu bir cinayet, İlke! Cinayet!

​İlke, Cem'in hiddetine karşı sakin kalmaya çalıştı.

-Amirim, biliyorum ama... onun sözleri beni de etkiledi. Leyla'nın ailesine adalet getirmiş olması... bu, hukuki yollarla mümkün değildi.

​Cem, sinirle İlke'ye döndü.

-Hukuk her zaman doğru işlemeyebilir, evet ama bu, her şeyi kendi başına halletme hakkını kimseye vermez. Bir sonraki cinayet, masum birinin başına gelirse ne olacak? İşte o zaman ne onun felsefesi ne de senin hayranlığın onu kurtarır.

​Cem, arabasına bindi ve kapıyı sertçe çarptı. İlke, olduğu yerde bir an durdu. Cem'in söyledikleri doğruydu, Erinç'in yöntemleri tehlikeliydi. Ama yine de içinde bir yerlerde, Erinç'in sözlerinin haklılık payı olduğuna inanıyordu. O, bir katilden çok, bir idealist gibi görünüyordu. Ancak İlke, Erinç'in gözlerindeki o gizemli parıltının ardındaki tehlikeyi de sezebiliyordu. Bu ikilemin içinde kalan İlke, kendi başına bir şeyler yapmaya karar verdi.

​Aynı saatlerde, Erinç'in evinde Anıl, sosyal medyadaki son dalgalanmaları kontrol ediyordu.

-Profesör....

dedi, sesi heyecanlıydı.

-inanılmaz bir destek var. Herkes seni konuşuyor. Artık bir nevi... bir fenomen oldun.

​Erinç, elinde bir felsefe kitabı, pencerenin kenarında duruyordu. Bu olaylar yüzünden üniversitede ki dersleri askıya alınmıştı.

-Fenomen olmak bir amaç değil, Anıl. O sadece bir araç. İnsanların vicdanına dokunmak için bir araç. Asıl hedefimiz, adaletin olmadığı yerlerde, adaleti inşa etmek.

​-Peki bir sonraki hedef ne olacak?

diye sordu Anıl, merakla.

​Erinç, kitabını kapatıp Anıl'a döndü.

-Bir sonraki hedef, bir sonraki ders. Bu sefer, konu sadece adalet değil, aynı zamanda ceza. Unutma, adalet cezasız olmaz. Ve bu ceza, herkesin gözü önünde olacak.

​Anıl'ın yüzündeki heyecan, bir anda bir korkuya dönüştü.

-Profesör... bu çok riskli. Polisin gözü üzerimizde. Özellikle de Başkomiser Cem'in.

​Erinç gülümsedi.

-Cem'i tanıyorum. O, bir avcı. Ve avcının tek bir hedefi olur. Ama biz, avcının göremeyeceği bir yerdeyiz. Unutma, bizim gücümüz, gölgelerde.

​Anıl, Erinç'in planının ne kadar büyük olduğunu anladı. Bu, bir cinayet zincirine dönüşebilirdi. Anıl, bir yandan Erinç'e inanıyor, bir yandan da bu işin sonunun iyi bitmeyeceğinden korkuyordu. Fakat daha çok büyük bir heyecan hissediyordu. Çünkü adaleti getirmek kendisini harika hissettiriyordu.

​ - Tehlikeli Bağlantı ve Yeni Kurban

​Başkomiser Cem, ofisine döndüğünde masasının üzerinde, Anıl'ın bilgisayarından çıkan verilere dair detaylı bir rapor buldu. Raporun son satırları, Cem'in dikkatini çekti: Anıl'ın, yıllar önce üniversitede intihar eden başka bir öğrencinin, Selin'in davasını da araştırdığına dair notlar vardı. Selin'in intiharını ise, o dönemde hastane yönetimindeki bir skandal takip etmiş, ancak tıpkı Leyla davasında olduğu gibi, olay örtbas edilmişti. Bu skandalın merkezinde ise, şimdi ünlü bir iş adamı olan Ercan Karayel bulunuyordu.

​Cem, kaşlarını çattı. Bu bir tesadüf olamazdı. Erinç, bir seri cinayet planı mı yapıyordu? Ve kurbanları, adaletten kaçan, sistemin koruduğu insanlardı. Cem, hemen Ercan Karayel'in geçmişini araştırmaya başladı. Karayel, zengin ve güçlü bir adamdı. Onu koruyan bir ordu gibi avukatı ve siyasetçiler vardı.

​Aynı anda, İlke, kendi evinde, bilgisayar başında oturuyordu. O da bir süredir Anıl'ın bıraktığı dijital ipuçlarını takip ediyordu. Anıl'ın, Selin'in davasını araştırması, İlke'yi şaşırtmıştı. İlke, Selin'in intiharını hatırlıyordu. Olay, üniversitede büyük bir olay olmuş, ancak kısa sürede unutulmuştu.

​İlke, Ercan Karayel'in adını duyduğunda, şaşkınlıkla yerinden fırladı. Ercan Karayel, o dönemde hastane yönetiminde olan, şimdi ise zengin ve güçlü bir iş adamıydı. İlke, bu bağlantının ne kadar tehlikeli olduğunu anladı. Erinç'in hedefi, sadece Ergüven değildi. O, adaletten kaçan tüm güçlüleri hedef alıyordu.

​İlke, hemen Cem'i aramaya karar verdi.

-Amirim....

dedi İlke, sesi titrek ama kararlıydı.

-Sanırım Erinç'in bir sonraki hedefini biliyorum. Ercan Karayel...

​Cem, İlke'nin sözleriyle donakaldı. İlke'nin de aynı sonuca ulaşması, Cem'in şüphelerini pekiştiriyordu. Cem, hemen Ercan Karayel'i korumaya alma kararı aldı. Ancak, bu kolay olmayacaktı. Erinç'in zekası ve Anıl'ın dijital yetenekleri, onları her zaman bir adım öne taşıyordu.

​Gece yarısı, Ercan Karayel'in lüks villasında, kapı sessizce açıldı. İçeri giren gölge, bir an durdu. Yüzünde, bir sonraki adalet dersini başlatacak bir sanatçının ifadesi vardı.

- Adaletin Gölgeleri ve Sessiz Fırtına

Ercan Karayel'in villası, dışarıdan sessiz ve güvenli görünüyordu. Ama Erinç ve Anıl, sessiz adımlarla eve yaklaşırken, içerideki her ışık, her kamera ve her hareket, onların planının bir parçasıydı. Bu sefer, hedef sadece bir şahıs değil, sistemin koruduğu bir güç simgesiydi.

Erinç, Anıl'a fısıldadı:

-Anıl, dikkat et. Bu bir cinayet değil, bir uyarı. Biz sadece ona ve sistemin ona verdiği cezasızlığa ışık tutacağız. Onu öldürmeyeceğiz, ama tüm şehre göstereceğiz ki, adaletten kaçmak mümkün değil.

Anıl, gözlerini büyüterek baktı:

-Profesör... yani... fiziksel bir zarar vermeyecek miyiz? O zaman nasıl bir ders olacak?

Erinç, pencerenin kenarında durdu, şehrin ışıklarına bakarken:

-Her dersin şekli farklıdır. Bu dersin şekli... psikolojik ve sembolik olacak. Ercan, her şeyi planladığımız gibi fark ettiğinde, kendi yaptıklarının ağırlığını hissedecek. Kameralar, kayıtlar ve sahte e-postalar... onun 'güvenli alanı' çökecek.

Anıl, planın detaylarını gözden geçiriyordu. Villanın güvenlik sistemine sızacak, Ercan'ın geçmişteki skandalları ortaya çıkarılacak ve tüm şehrin gözü önünde, güç simgesi, masum bir halkın vicdanı karşısında yargılanacak. Erinç'in mantığı açıktı: Ölüm değil, utanç ve hesap verebilirlik... ama bir katilin zekasıyla işlenmişti.

---

- Cem'in Karşı Hamlesi

Başkomiser Cem, İlke'nin uyarısı ve kendi araştırmaları doğrultusunda, Ercan Karayel'in evini gizlice takip ediyordu. Villanın etrafını çeviren güvenlik ekipleri ve sivil polisler, görünürde sadece "koruma" sağlıyordu. Ama Cem, Erinç'in planını çözmek için bir adım önde olmalıydı.

Telefonunu sessizce aldı ve İlke'ye mesaj gönderdi:

-İlke, hazır ol. Erinç bir sonraki adımı atacak. Bu sefer durdurmamız lazım.

İlke, bilgisayar başında Anıl'ın önceki hamlelerini analiz ederken, Cem'in mesajını aldı. Birden fark etti ki, Erinç'in hareketleri tamamen öngörülebilirdi... ama sadece bir düşünce hatası yaparsa. Bu bir "zeka oyunu" olacaktı; polisler ile katil arasında sessiz bir satranç.

---

- Sessiz Gece ve Tehlikeli Plan

Gece yarısı, Erinç ve Anıl, villaya girmeden önce birbirlerine baktı. Erinç, Anıl'a fısıldadı:

-Hatırlıyor musun, Anıl... bu oyunda tek kural var: Masum kimseye zarar vermeyeceğiz. Ama suçlular, sistemin koruduğu suçlular... onları herkesin gözü önünde yargılayacağız.

Anıl, nefesini tuttu:

-Profesör... eğer Cem fark ederse?

Erinç, Anıl'ın omzuna hafifçe dokundu:

-Cem fark edecek. Ama bu ders, fark etmekle değil, anlamakla başlar. Ve biz gölgelerdeyiz, Anıl. Gölgeler her zaman gerçeği gösterir.

İçeri girdiklerinde, Ercan Karayel'in yatak odası ve çalışma odasının tüm kamera kayıtları, eski hastane belgeleri ve sahte e-posta sahneleri üzerinden ona bir gerçeklik ve vicdan dersi verilecek şekilde yerleştirilmişti. Bu plan, Erinç'in zekasının doruk noktasıydı: Karar vermesi gereken kişi, kendisiydi... ve şehir onu izliyordu.

---

- Gölgelerdeki Adalet: Ercan Karayel'in Dersi

Gece şehrin üzerine ağır bir sessizlik bırakmıştı. Villanın yüksek duvarları, Erinç ve Anıl'ın yaklaşan adımlarını sessizce yutuyor, rüzgarın hışırtısı sadece dışarıdaki boş caddelere çarpıyordu. İçeride, Ercan Karayel, lüks koltuğuna yaslanmış, telefon ekranındaki iş mesajlarını son kez kontrol ediyordu. Güç ve para ona güven veriyordu; bugüne kadar her şeyi kontrol etmiş, her olayı kendi lehine çevirmişti. Ta ki, Erinç'in gölgeleri kapısını sessizce çalana kadar.

Kapının bir tık sesiyle açılması, Karayel'in gözlerini devirmesine yol açtı.

-Kim...?

diye fısıldadı, sesi titrek ama gururlu duruşunu koruyarak. Ancak Erinç'in soğukkanlı bakışı, Karayel'in tüm güven duvarlarını çökmeye başlamıştı.

Erinç, sesi sakın neredeyse meditasyon yapar gibi konuştu.

-Ercan Bey, bu gece sana bir ders vermeye geldik. Ama bu, fiziksel bir ceza değil. Zihninin sınırlarını test edecek bir ders.

Anıl, sessizce dizüstü bilgisayarını açtı. Ekranda beliren görseller, Karayel'in geçmişten bugüne sakladığı tüm karanlık noktaları ortaya döküyordu: Selin'in intiharı, hastane skandalları, yasal boşluklar... her detay, sistemin onu nasıl koruduğunu gösteriyordu. Erinç, bu sırada Karayel'in gözlerine bakıyordu.

-Sen, güç ve para ile kendi vicdanını susturdun. İnsanların acısı senin için sadece bir istatistikti. Ama gerçek adalet, susturulan vicdanlarda bulunur. Ve bu ders, seni kendi vicdanınla yüzleştirecek.

Karayel, bir an durakladı. İlk defa, ne pahasına olursa olsun kontrol ettiği dünyada, kendi zayıflığını fark etmişti. Bu sessizlik, Erinç'in felsefi dokunuşunun ilk etkisiydi.

-Bu görseller... sahte olabilir mi?

dedi Karayel, ama sesi artık o kadar emin değildi.

-Gerçek, bazen görünmez.

diye yanıtladı Erinç.

-Ama gölgeler her zaman konuşur. Sen, gölgelerde neler sakladığını görüyorsun. Vicdan, sadece ceza verilmek için değil, anlamak ve öğrenmek için vardır.

Anıl, sessizce bilgisayardan sahte e-postaları ve eski belgeleri açarak, Karayel'e bir seçim sundu: Tüm skandalları kamuoyuna açıklayacak ve kendi itibarını kaybedecek mi, yoksa gölgelerin izlediği gerçeği görmezden mi gelecekti?

Karayel'in aklı karışmıştı. Güç ve para, onu her zaman korumuştu; fakat bu gece, bir adamın zekâsı ve bir gencin yeteneği, onu kendi vicdanıyla yüzleştiriyordu. Bu, felsefi bir tuzaktı: İnsan, kendi ahlaksızlıklarıyla yüzleşmedikçe gerçek özgürlüğe ulaşamazdı.

-Profesör Erinç....

dedi Karayel, sesi kırılgan ama gururlu duruşunu korumaya çalışarak.

-Bunu... bunu çözmek zorundayım, değil mi? Bu, benim hatalarımın yüzleşmesi... değil mi?

Erinç hafifçe başını salladı ve onayladı.

-Evet. Ve unutma, gerçek adaletin temeli cezadan çok, farkındalıktır. İnsanlar seni yargılayacak, ama asıl cezanı sen kendin vereceksin.

Bu sözlerin ardından, Erinç ve Anıl sessizce geri çekildi. Karayel, odasında yalnız kaldığında, bilgisayardaki tüm kayıtlar ve belgelerle baş başa kaldı. İlk kez, gücün tek başına vicdanı susturmadığını fark etmişti. Gözleri, geçmişteki hatalarıyla yüzleşirken, zihni bir felsefi labirentin içinde dolaşıyordu: Adalet nedir? Ceza nasıl anlam kazanır? İnsan, kendi hatalarını kabul etmeden, gerçek bir yargıya ulaşabilir mi?

Dışarıda, Erinç ve Anıl, gölgeler gibi sessiz adımlarla villadan uzaklaşıyorlardı. Bu ders, fiziksel bir cezadan daha güçlüydü: Bir zihin cezası. Bir psikolojik savaş. Bir felsefi yargı. Ve bu, Erinç'in yöntemiydi; ölüm değil, farkındalık yoluyla adalet.

---




novebo yorum yok

İlk yorum yazan sen ol!


Henüz yorum yapılmadı

🔒 Erişim Gerekli

Bu içerik yalnızca 18 yaş ve üzeri kullanıcılar tarafından görüntülenebilir.
Lütfen giriş yapın veya kayıt olun.

Novebo discord sunucusu