20.Bölüm
*“Adalet, herkese hakkını vermektir.” – Platon*

Cem, sesi kırılgan ama aynı zamanda bir kararlılık taşıyordu.

— Erinç… Bu… bu gerçekten… gölge mi?

Erinç, gözlerini Cem’in gözlerinden ayırmadan yanıtladı.

— Gölgeler, sadece izler. Ama doğru kullanılırsa, adaletin en net yansıması olurlar. Masumlara zarar verenler, onları koruyanlar, hepsi burada. Artık seçim senin.

Cem, ellerini masaya bastı; parmak uçları titriyordu. Zihninde hem polis hem baba olarak iki farklı yol vardı: Kendi kurallarına göre mi adalet uygulayacak, yoksa Erinç’in gösterdiği gölgede adalet anlayışını mı kabul edecekti?

İlayda’nın sessiz acısı, onun vicdanını sarsıyor, gölgenin ne kadar haklı olabileceğini düşündürüyordu.

Cem, yavaşça konuştu ama her kelimede sesi daha da alçaldı.

— Kendi kurallarım… Yıllardır… doğru bildiğim yollar… masumları koruyamıyor. Ama senin… yaptığın şey… mantıklı. Ve… belki de gerekli.

Erinç, hafifçe başını salladı; bir zafer gülümsemesi değil, daha çok bir onay ve anlaşma işaretiydi. Cem, artık gölgede yürüyen adaletin farkındaydı. Kendi adalet algısı sarsılmış, masumların güvenliği için yeni bir yol düşünmeye başlamıştı.

Erinç, sesi artık daha derin, daha uyarıcı.

— Ama unutma. Gölgede yürüyen adalet, sadece suçluları değil, görenleri de sınar. Senin seçimlerin, hem bir polis hem bir baba olarak, artık masumların hayatına doğrudan etki edecek.

Cem başını salladı; gözlerinde bir karışım vardı: öfke, çaresizlik, ama aynı zamanda anlayış. Erinç’in gösterdiği gölge, sadece suçlulara değil, izleyenlerin vicdanına da dokunuyordu.

O gece, Erinç’in gölgesi odadan çıktı; Cem’in ofisinde bıraktığı deliller, bir babanın ve bir polisin gözlerini açacak bir aydınlanma işlevi gördü.

Şehir sessizdi, ama karanlığın derinliklerinde, gölgede doğan adalet artık Cem’in vicdanında yankılanıyordu. Ve Erinç, gölgesinin bu yankıyı kontrol edebileceğini, sistemi ve insanları aynı anda test edebileceğini biliyordu.

Erinç hafifçe gülümsedi. Bir düşmanı, bir avcıyı halletmek onda anlaşılmaz bir güç duygusu aşılamıştı.

Erinç, Cem’in gölgedeki adaleti anlamasını sağlayacak şekilde delilleri sunacak ve onu yavaş yavaş kendi tarafına çekecekti.

Bunun adımlarını da atmıştı.

Fakat onun istediği sadece Cem değildi.

Gözlerini kapattı ve düşündü.

Kendisiyle ve Anıl ile başlayan bu adalet de önce İlke'yi kendi tarafına çekmişti. Sırada Cem vardı.

Peki ya ondan sonra?

Ondan sonrası....

Çok daha derin planları vardı. Fakat başlangıç çizgisini geçmişti çoktan ve ilerlemeye devam ediyordu geri dönüş olmadan.

---

Gece, şehrin üzerine ağır bir sessizlik indirmişti; sokak lambalarının sarı ışıkları, ıssız asfaltın üzerinde titrek gölgeler oluşturuyordu.

Erinç, Anıl’ın verdiği koordinatlar sayesinde hedeflerin izini sürüyordu. Her adımı hesaplı, sessiz ve ölümcül bir ritimdeydi; gölgesi, duvarlarda dans eden bir hatırlatıcı gibi ilerliyordu. Bu gece sadece suçlular değil, onları koruyan polisler de hesap verecekti.

Erinç, ilk satıcı grubunun bulunduğu depoya sessizce yaklaştı. Kapının menteşesinin gıcırtısı bile planın içinde hesaplanmıştı. Her hareketi, gölgenin mantığıyla uyumluydu: “Suçun izleri, her zaman savunmasızdır; yeter ki doğru gözle bak.”

İçeri girdiğinde satıcılar panik içinde kaçmaya çalıştı, ama Erinç, onları köşeye sıkıştırmadan önce her bir hareketi dikkatle kaydediyordu. Anıl’ın cihazlarıyla tüm iletişimleri ve bağlantıları anında dijital olarak kaydedildi.

Erinç, sessizce ama etkili bir sesle konuştu. Bu genç satıcıların gözlerinin içine bakarak.

— Unutmayın, Bu gece, yaptığınız seçimlerin bedelini göreceksiniz.

Erinç’in sesi sessizliğin içinde kristalleşmiş bir tehdit gibiydi.

Kapının aralığından süzülen ışık, içerideki yüzleri akla gelmeyecek kadar eski ve yorgun gösteriyordu. Genç alıcı, duvar dibinde duran kutuların arkasına saklanmış, elinde hâlâ yeni alınmış paketi tutuyordu yüzünde pişmanlıkla korkunun aynı karışımı. Satıcılar hareketlendi; zincirleme bir panik baş gösterdi.

Erinç, bir adım attı. Anıl’ın cihazlarının sessiz hum’u arkadan geliyordu; duvardaki küçük bir LED, tüm konuşmaları ve bağlantıları kaydediyordu. Erinç, bunu da hesaba katmıştı: her yumruğun, her tehdidin kağıt üzerinde bir iz bırakacaktı. Gölgesi duvarda uzun, tek bir çizgi gibi uzanıyordu bunu izleyenlere bir uyarıydı.

İlk hareket, beklenenden hızlı oldu. Kolları bükülmüş, kavga çocuklarına özgü bir kibirle, önde duran uzun boylu bir adam sıçradı. Erinç, elinde taşıdığı ince tüpe dokundu; kapağı çevirdi, kısa bir hareketle biber gazını sıkı bir nefeste savurdu. Gaz bulutu, depoda beklenmeyen bir sis gibi yayıldı; biri öksürdü, biri duvarlara çarpıp geri sendeledi.

Erinç, aradaki mesafeyi kapadı. Şok cihazını eline aldı. Küçük, metalik ama ölümcül bir kesinlikle titreyen parmaklara ihtiyacı olmayan bir alet. İlk temas kolaydı: bir kol tutuldu, bir çene dirsekle kırıldı; elektrik, adamın bedeninde kısa, acı veren bir yankı olarak dallandı. Diğerleri anında saldırıya geçti; sayıları fazla, planları ise basit: aşırı güçle ezmek.

Bir satıcı, cepten küçük bir tabanca çekti hareketi telaşlıydı, fakat yeterince hızlıydı. Erinç refleksle yana atıldı; kurşun, omzuna saplanır gibi geçti. Alevli bir ağrı yayıldı; yere düşmeden önce bir tek düşünce geçti zihninden: bu, durması için bir sebep değildi. Kan ıslattı ceketini, ama nefesi hala hesaplıydı. Dizleri hafifçe esnese de, gözleri donuk bir odakla parladı.

Bu işte yaralanacağını zaten hesaplamıştı ama hiç umursamıyordu. Onun için bu yaralar sadece adalet için bir savaş yarası bir zaferdi!

Omuzundaki acı, ona insanlığını hatırlatan bir şeydi ama aynı zamanda kalan her şeye daha çok tutunmasını sağladı.

Erinç, kurşunun verdiği sızıyı içselleştirip bir stratejiye dönüştürdü. Omzundan akan sıvı, ona devam eden işin bir parçası olduğunu hatırlattı.

Genç alıcı, saklandığı yerden titreyerek çıktı; Erinç onu gördü. Gözlerindeki suçluluk ve korku, birkaç saniyeliğine Erinç’in kendi geçmişine ışık tuttu. Ancak şimdi geri çekilmek için zamanı yoktu; satıcılar hâlâ saldırıyordu.

Erinç, yerde yuvarlanan bir tabancayı gözleriyle takip edip tek bir çevik hareketle kapıp aldı. Şok cihazının metal ucunu tabancanın dip tarafına değdirip kısa bir kıvılcım verdi; tabanca bir yana fırladı, iki kişi daha yere kapandı.

Biri bıçaklı ileri fırladı. Erinç, dar bir dönüşle kolunu açıp bıçağı bileğinden sıyırdı; atılan hamle, satıcının dengesini bozdu. Erinç’in hareketleri, bir balenin soğukkanlılığıyla, sokak kavgalarının acı gerçekliğini birleştiriyordu. Her dokunuşu, her itişi, eğitimli bir ustanın elinden çıkmış gibiydi ama bu gece ustanın eli yaralıydı.

En önde duran çete lideri, öfkeden kıpkırmızı, yerdeki paketlerden birini kapıp Erinç’e fırlattı; paket duvara çarpıp açıldı, beyaz toz bir duman halkası gibi havaya karıştı. Lider, bir an boyunca Erinç’e doğru hamle yaptı.

O an tabancayı çekti ve genç alıcıya doğrulttu:

—Tek bir harekette…!

Genç, yerde dizlerini büküp yalvarır gibi baktı; Erinç’in kalbinde bir şey daha kırıldı, ama gözleri yine soğuktu.

Kurşun bir kere daha patladı. Bu kez Erinç geri çekildi, bir saniyelik adım atışıyla tabancadan kaçındı ama omzundaki yara daha derin bir acı gönderdi. Ateşin sesi göğsünde uğuldayarak yankılandı. Kan ve toz bir arada dans ederken Erinç son bir karar verdi: artık bitirme zamanıydı.

Şok cihazını son kez sıktı ve hedefini dar bir merkezde topladı. Önce liderin kolu, sonra bıçak tutan adamın karnı, birer birer adamların sinirleri şok dalgasıyla kaplandı; çığlıklar kısılmaya başladı.

Biber gazı tekrar patladı, gözler yaşardı, nefesler ağırlaştı. Erinç, bir yandan da Anıl’ın cihazlarının kayıt ışığını kontrol etti.

Yeşil titreşim, her söyleşi ve konuşmanın yazıldığını söylüyordu. Bu gece yalnızca fiziksel bir zafer değil, delillerle örülmüş bir tuzak kuruluyordu.

Lider son bir çabayla ayağa kalkıp tabancasını Erinç’e doğrulttu; Erinç, omzundan yayılan sıcaklığı hissedip hafifçe yana eğildi. Bir adım, iki adım...

Sonra lider dengesini kaybetti. Erinç, liderin çenesine sert bir yumruk attı; adam geriye doğru devrildi, tabanca parmaklardan sıyrılıp zeminle çarpıştı. Şok cihazı, liderin kulağından beynine kısa bir dürtü gönderdi; adamın vücudu anında boşaldı.

Sessizlik, gürültünün yerini aldı. Depo, az önceki kaosun kokusunu ağır ağır emiyordu: yanmış lastik gibi bir şey ama aynı zamanda bir zaferin, bir uyarının kokusu.

Erinç titreyen elleriyle omzuna bastırdı; kan ceketini ıslatıyordu. Genç alıcı hâlâ oradaydı, gözleri genişlemiş, ağzı kurumuştu. Erinç ona baktı. Yorgunluk ve kararlılık arasında incelmiş bir sesle

—Git, Polisi ara. Kayıtlarım var. Bana değil, polise....ama doğru kararı ver.

Genç, Erinç’in gözlerine uzun uzun baktı; sonra, hala şaşkın, paketleri geride bırakarak kaçtı.

Erinç, yerde yatan liderin cebine bakmadan durdu; Anıl’ın minik USB’si, liderin pantolonunun kenarından sırıttı. Erinç onu alıp cebine yerleştirdi.

Bu, Cem için bir armağandı: deliller, konuşmalar, bağlantılar....Hepsi sistemin içine saplanacak birer çivi gibi.

Erinç, kanayan omzunu bir eline alıp ceketini daha sıkı kapadı. Ağrı, hâlâ oradaydı, ama daha az önemliydi; daha önemli olan, gecenin bıraktığı izlerdi.

Kapıya doğru yürürken, Erinç bir an durdu. Gölgesi duvarda hâlâ uzanıyordu, titrek bir çizgi. O çizgi, ne suçluların ne de izleyenlerin rahat edeceği kadar uzun olacaktı.

Erinç, adımlarını sessizce attı; ardında hem kırık bedenler hem de Anıl’ın kayıtları vardı. Cem için bırakacağı izler, çok yakında adaletin yeni bir tonu olacaktı. Gölgenin soğuk ama kesin sesi.




novebo yorum yok

İlk yorum yazan sen ol!


Henüz yorum yapılmadı

🔒 Erişim Gerekli

Bu içerik yalnızca 18 yaş ve üzeri kullanıcılar tarafından görüntülenebilir.
Lütfen giriş yapın veya kayıt olun.

Novebo discord sunucusu