Tedavi görmeye devam ettim, ilaçlarımı düzenli aldım.
Ancak o günden beri pek soğuktum, Sarah bile benimle oyun oynamak istediğinde onu geri çeviriyordum. Biraz kafamı toplamaya ihtiyacım vardı.
“Xanthus, nereye gidiyorsun?"
Duvardaki saat'e baktığımda buluşmam gereken çocukla vaktin geldiğini fark ettim.
“Dışarı."
Tam olarak nereye olduğunu sordu.
“Dışarı dedim ya işte."
Kapıyı açtım, tam çıkacakken Sheldon bileğimi tuttun.
“Nereye gidiyorsun dedim. Nerdeyse hava karardı."
Bileğimi çektim.
“Siktir, sadece beni biraz yalnız bırak tamam mı?! Geleceğim birazdan işte."
Hayatımı kurtaran adama böyle davranmam yanlış, biliyorum. Sadık ve söz dinleyen birisi olmalıyım ama yaşadığım acıyla vicdan azabı beni öfkelendiriyor. Kontrol edemiyorum, acı bedenimi ele geçiriyor.
Derin bir iç çekti ve kollarını göğsünde birleştirdi. Böyle yaptığında çok sert ve korkutucu oluyor.
"Aradığımda açacaksın, açmazsan sana evi zindan ederim çocuk.”
Başımı sallayarak onayladım ve çıktım.
Yolda giderken saçlarımı karıştırdım, gözlerimi ovaladım, son birkaç gündür çok az uyuyordum.
Tam iyileştim derken her şeyin başa saracağı beni çok ürkütüyordu. Kollarımı kaşımaya başlamışken bedenimin ne kadar uyuşturucu istediğini fark ettim, son birkaç gündür kafamı dağıtmak için ihtiyacım olan şey oydu.
Oturmam gereken banka oturdum. Hayır, yanlış banktı. Bahsettikleri çocuk, beyaz tenli, rastalı ve dövmeli bir çocuktu, o da yan banktaydı. Kalkıp yanına oturdum.
“Seth?"
Başını sallayarak onayladı.
“Dostum, ölü gibi görünüyorsun. Gözünde ki bant falan, ne iş?"
Gözüme dokunmak için elini uzatırken ittirdim.
“Bir kaza oldu, getirdin mi istediğimi?"
Onayladı.
“Peki sen parayı getirdin mi?"
Reddettim.
“Siktir, gidiyorum ben o zaman."
Ayağa kalktı ve uzaklaşmaya başladı.
“Ya dur, bir anlaşma yapalım."
Dönüp bana baktı. Ellerini pantolonun cebine sokuşturdu ve bana anlaşmanın ne olduğunu sorarcasına bir ifadeyle bakıyordu.
"Takas."
Güldü ve hafifçe parmak üstlerine çıkıp geri indi.
Sağıma soluma baktım ve cebimden çıkardığım poşetteki beyaz tozu gösterdim, hemen geri sokuşturdum.
“Ne o? Kokain mi?"
Reddettim.
“İlaç. Yüksek dozlu."
Güldü.
“Ağrı kesici falan mı? Ne bileyim beni dolandırmadığını."
Gözlerimi devirdim, sinir bozucu bir oğlandı.
"Sürekli kullanıyorum, sakinleştirici. Burundan çekince iyi yapıyor kafanı."
Başını iki yana salladı.
“Ondan devam et işte, ne diye farklı uyuşturucu alıyorsun?"
"Bak, bu ilacı zaten her gün alıyorum. Normal bir insanın alması gereken bir ilaç değil, kırmızı reçete. Ben alıştım, farklı bir şey denemem gerekiyor."
Biraz düşündükten sonra yanıma yaklaştı ve oturdu.
“Kırmızı reçete ha? Ne ayak? Anlat, öyle."
Dudağımı büzüştürüp başımı önüme çevirdim, sıradan birisine anlatmak istemedim.
“Hastasın değil mi? Şu halüsinasyon görenlerden?"
Güldü. Ona kaşlarımı çatarak baktım.
“Dur dur, dalga geçmiyorum. Harbiden bir havalı geldin gözüme. Tek gözünde yok. Arkadaş olalım."
"Siktir git, torbacı ile neden arkadaş olayım?"
Tekrar güldü. Onu inceledim. Beyaz tenli, kahverengi gözlü bir oğlandı. Rastaları uzundu ve toplamıştı, siyah renktelerdi. Kollarında kalabalık durmayan ama bir çok dövme vardı. Torbacıya hiç benzemiyordu. Tipi ortalamaydı. Benden birkaç santim de uzundu. Giyim tarzı garipti, bol ve fazla aksesuarlıydı ama havalıydı. Ben onun yanında pek bir basit kalıyordum.
“Benden farkın yok senin oğlum, sende şizofrensin ona bakılırsa."
Parmağı ile başımı itekledi.
“Kırmızı reçeteli ilaç kullanıyorsun. Tek gözün yok, büyük ihtimalle kolunda bir sürü faça izi var. Kafandaki şeyleri atmak için uyuşturucu içiyorsun, anlamadım mı sanıyorsun?"
Sinirle bir iç çektim ve hafifçe alkışladım onu.
"Harika bir profil uzmanısın, torbacılığı bırakıp bu mesleği yapsana sen ya.”
Kahkaha atarak arkasına yaslandı ve kollarını bankın arka tarafına attı, sonrada bacaklarını üst üste koydu.
“Yapacak mısın benimle anlaşma?"
"Tamam, yapacağım. Ama malını istemiyorum."
Kaşlarımı çattım. Bedava mı yapacaktı yani?
"Benimle arkadaş ol, istediğini bedavaya vereyim."
Güldüm, başımı iki yana salladım ve arkama yaslandım.
“Hiç arkadaşın yok mu? Bu kadar pahalı bir malı neden bana arkadaş olma şartına satıyorsun?"
"Hikayeni merak ediyorumda ondan. Havalı bir oğlana benziyorsun."
Ya, ne havalıyımdır tabii. Kızların yanından geçerken ağızları açık kalıyor. Asla korktukları ve garip göründüğüm için değil.
“Tamam, iyi. Arkadaş olalım."
Ona döndüm.
“Ver şimdi."
Ceketinin iç kısmında ki cepten bir defter çıkardı.
"Arasında, şimdi açma, etrafta insanlar var. Çokta sallama, düşer."
Başımı sallayarak onayladım ve ayağa kalktım, ilerlerken beni durdurdu.
“Hop, hop, nereye gidiyorsun? Arkadaşız biz, en azından bir telefonunu ver, sonra nasıl ulaşacağım sana?"
Bu çocuk gerçekten ciddiydi. Yanına ilerledim. Telefonunu istercesine elimi uzattım.
“Yanımda değil."
"O zaman telefon numaranı ver."
"Ezberimde değil."
İç çektim ve göz devirdim.
“Sayıları söylesem ezberleyecek misin o zaman?"
Cebinden bir keçeli kalem çıkararak bana uzattı. Sanki Vanessa’nın hayalini ilk gördüğüm güne döndüm, bu çocukta mı bir hayalet?
“Çizim yapmayı seviyorum, ondan taşıyorum yanımda. Koluma yaz."
Sheldon’a hayalet olup olmadığını doğrulatmam lazım.
Oturdum ve kalemin kapağını açarak koluna telefon numaramı yazdım.
“İsmini de yaz, unutkanım ben."
İstediğini yaparak altına ismimide yazdım.
“Tamam Xa... X... Xan..."
Yazım o kadar berbattı ki okuyamadı, ya da onun okuması yoktu.
“Xanthus."
"İsmin bile ilginç, bak, biliyordum, seninle tanışınca daha da ilginçleşecek olaylar."
Kalemin kapağını kapattım ve ona uzattım.
“Sonra görüşürüz."
El salladı ve uzaklaştım. Eve dönerken Sheldon aramıştı. Açarak geldiğimi söyledim.
BÖLÜM NOTU
Seth’in sonunda hikayeye girmesi beni çok mutlu etti T-T
en az Xanthus’u sevdiğim kadar seviyorum!
İlk yorum yazan sen ol!
Henüz yorum yapılmadı