Evden çıktım. Onu öylece orada bıraktım, ne ambulansı, ne de polisi aradım.
Arabama bindim ve çalıştırdım. Kafamın içinde hiçbir düşünce yoktu. Hiçbir şey kalmadı. Bir şey haricinde.
Vicdan azabı.
Kardeşimi öldürdüğümden değil, Xanthus’u daha önceden kurtarmamış olmam.
Suçluluk duygusu.
Sizi yer bitirir.
Otel’e sürdüm. Hava karanlıktı. Karısı ve çocuğu yakında döneceklerdi. Babasını ve kocasını öyle bulacaklardı, umrumda değil. Ben oğlumu sokak ortasında zehirlenmiş bir vaziyette, ağzında ki beyaz köpüklerle buldum.
Kolumdan hâlâ kanlar akıyordu. Direksiyonu tuttukça elime giren kıymıklar canımı yakıyordu. Sırtımı yasladığımda bıçak kesikler canımı acıtıyordu. Kalçamdada birkaç tane olmalıydı.
Otel’e geldiğimde içerideki adam bana baktı. Hiçbir şey demeden odama çıktım ve üzerimi çıkardım. Kolum hâlâ kanıyordu. Tahminimce dört ya da beş defa saplamış olmalıydı.
Lavaboya girerek aynaya baktım. Gövdemde camlardan dolayı bir çok kan ve kesik vardı.
Güçlü tekmelemelerinden dolayı morluklar ve büyük bir ağrı vardı. Kolumu suyun altına sokarak yıkadığımda nefes alıp verdim.
Terden saçlarım ıslanmıştı. Dolabı açtım ve ilk yardım çantasını açarak iğne iplik aldım. Kolumda ki açık yarayı, elimde ki kıymık acısı ile diktim. Daha sonra pansuman yaparak bandaj sardım.
Musluğun altında yüzümü yıkadım, sonrasında saçlarımı da ıslatarak geriye yatırdım. Kutunun içinden bir cımbız çıkarıp elimde ki kıymıkları teker teker çıkardım.
Başımı kaldırıp aynaya baktığımda Shannon’u gördüm.
Yüzünde yine aynı gülümseme vardı. “Onu en az benim kadar sen öldürdün kardeşim!”
“Sende katilsin. Eğer amcası olduğunu bilseydi sendende en az benim kadar nefret ederdi!”
“Başından beri onu kurtarma şansın vardı ve bunu yapmadın!”
“Neden beni de o kadar umursamadın?”
Aynaya sert bir yumruk atıp parçaladım. Daha sonrasında etrafı dağıttım. İçeriye gidip tüplü televizyonu kaldırıp yere fırlattım. Kablolu, duvara sabit olan telefonu kopartıp yere attım. Lambayı fırlattım, ahşap sandalyeyi duvarda kırdım. Dolabıda ittirip yere düşürdükten sonra sinirle soluklanıp yatağa oturdum.
Dağılan saçlarımı tekrar arkaya ittirdim. Kanayan yumruğuma bakarken Xanthus’un elini omzumda hissettim. Gittikçe sakinleştim.
Sonrasında bir duşa girdim. Sırtımdaki ve gövdemdeki kanları temizledim. Bacaklarımdada ufak sıyrıklar vardı. Yumruğuma bandaj sardım ve üzerime yeni kıyafetler giydim. Saçlarım hala ıslakken tüm eşyalarını toplayıp çantamıda sırtıma alıp aşağıya indim.
Odanın anahtarını adama bıraktım. “Yukarıdaki dağınıklık için üzgünüm.” Önüne birkaç dolar bıraktım. Özür anlamında, odadaki hasarın belki yarısını karşılardı.
Arabama bindim ve çalıştırdım. Polisler en azından daha kapıma dayanmadan bu kasabayı terk etmek mantıklı olacaktı.
Gerçi bu saatten sonra hapise girsem ne olurdu?.. Yüreğim soğudu ve içim bomboş. Oğlanı ve adamı öldürdüm ama Xanthus geri dönmedi, dönmeyeceğini de biliyordum.
Ayrılmadan önce Aidan’ın mezarını ziyaret ettim.
Eski karımda buradaydı, onunla konuşmadım. Bu halde isteyeceğim son şey onunla konuşmaktı, kalbini kırabileceğimi biliyorum çünkü. Bana değiştiğimi söyledi. Hemde çok değiştim.
Tekrar arabama bindim ve buradan uzaklaştım. Kasabayı arkamda bırakıp kendi kasabama sürdüm.
***
Kasabaya geldiğimde neredeyse gündüz vaktiydi. Arabayı park ettim. Eski araba artık orada değildi, gitmişti.
Çantamı alarak içeriye girdim ve soluklandım. Sanki Xanthus, oğlum, yeğenim; sırtımdaymış gibiydi. “Yaptım Xanthus. Artık rahat olmalısın.”
Eve tekrar döndüğümde üstüme yine de bir ağırlık çökmüştü. Yeniden buraya dönmek sanki Xanthus buradaymış gibiydi. Ne Sarah vardı, ne de o. Artık ben farklıyım, ev boş.
Bir katilim.
Aranıyor olmam gerekiyordu, James belki yaşıyor olabilirdi ama Shannon’un öldüğünden adım gibi emindim. Herkes benden nefret ediyor. James’in ailesi. Shannon’un oğlu ve karısı. Belki de içlerinden birisi intikam için geri döner ama ben hiç pişman değilim. Artık kaybedecek ne kimsem ne de bir şeyim var.
Bu yoldan asla dönmem, tekrar olsa tekrar yaparım.
Ama geriye dönsem Xanthus’u daha erken kurtarırım. Ona her şeyi açıklar ve ne kadar perişan olduğumu anlatırım.
Eğer her şeyi anlatsaydım Xanthus benden nefret eder miydi?..
Kapı çaldı, muhtemelen polislerdi. Beni ziyaret edecek başka kimse olamazdı. Çantayı bıraktım ve kapıya ilerledim. Derin bir iç çektim.
Kapıyı açtığımda karşımda Seth’i gördüm. “Seth?”
“Selam. Birkaç defa beni aramışsın, sende telefona bakmayınca merak ettim. Gelip bakayım dedim.”
Başımı salladım ve onu içeriye davet ettim. Sırt çantasını gördüğünde bana nereye gittiğimi sordu.
“Bir yere gitmiyorum, az önce döndüm.”
“Nereden?”
Birlikte salona geçtik ve koltuklara oturduk. Kollarımı birbirine karıştırıp başımı geriye yasladım.
“Xanthus ile yaşadığımız eski kasabaya döndüm. Birkaç işim vardı.”
Hiçbir şekilde vicdan azabı çekmiyorum, içim oldukça soğuk.
“Ne işin olabilirdi? Sheldon… ne yaptın sen?”
Başımı kaldırdım ve kaşlarımı çattım. Seth’in gözlerine baktığımda yüzünde endişeli bir ifade vardı.
“Onları öldürdüm. James’i ve babasını.”
Yutkundu. İlk başta inanamadı. Kafası karışırken güldü ve tekrar sordu. Ona gayet ciddi olduğumu söyledim.
“Xanthus’un mektubunu okuduktan sonra dayanamadım. Okuduğum gibi kalkıp eski kasabaya gittim. Ve öldürdüm. İkiside umrumda değil, yaptığım hiçbir şeyden pişman değilim.”
Seth’in suratında korku dolu bir ifade vardı.
“Yapmak zorundaydım, Xanthus’a kendimi affettirmenin tek yolu buydu.”
“Neden ona kendini affettiresin? Sen bir şey yapmadın.”
Seth’e bile söylemeye cesaret edemezken Xanthus’a nasıl söylerdim? O kansızın kardeşi olmak yeterince utanç verici.
“Bilmediğin şeyler var. Polisler beni bulursa teslim olacağım.”
“Ama…”
“Umrumda değil Seth. Değersiz bir hayat, bomboş. Doğru düzgün aile kuramıyorum, bir çocuğa sahip bile çıkamıyorum. Onları umutlandırıyorum, ya en sonunda bırakıyorum ya da en sonunda ölüyorlar. Bu saatten sonra yeni bir sayfa açmayı denesem ne olur? Ben de yoruldum artık.”
“Sen iyi bir babasın Sheldon, kendine haksızlık ediyorsun. Elinden gelen her şeyi yaptın, bunu yapma.”
“Ne yapayım? Hayatın benim önüme bir şeyler sunmasını mı bekleyeyim? Sunması için bir şeyler mi yapayım? Yoruldum diyorum, artık hiçbir şey için çabalamayacağım. Bazen de pes etmek gerekiyor.”
Sessiz kalarak hiçbir şey demedi.
“Sen daha gençsin. Senin için hayat tecrübesi olmuş olmalı. Önüne bak, daha yolun uzun. Ben artık ellilerime geldim, devam etmenin anlamı yok. Üniversite oku. Birisini bul, aşık ol. Evlen, çocuk sahibi ol. Dolu dolu yaşa hayatını. Korkusuz ol. Burayı arkanda bırak ve asla dönme. Bu kasaba artık lanetli.”
“Elli yaşında bir adam için endişelendiğime inanamıyorum.”
İlk yorum yazan sen ol!
Henüz yorum yapılmadı