“Kaç yaşına geldin, hala beni köpek gibi kıskanıyorsun değil mi? Eğer babama layık bir evlat olsaydın seni sokağa bırakmazdı.”
Beni cam sehpanın üzerine ittirdiğinde kırıldı ve sırtıma birkaç tane cam saplandı. Acıyla sızlandım.
Üstüme doğru geldi ve beni yakamadan tutup kendine çekti. “Orospu çocuğu, senin yüzünden beni sokağa attı! Sen her zaman yalakaydın! Seni her zaman daha çok sevdi!”
Suratıma bir yumruk attığında yakamı bırakmıştı. Tekrar camların üstüne düştüğümde sızlandım.
“Derslerim seninkilerinden iyi olduğu içindi… senden… senden daha uslu olduğum içindi. Annem’e hakaretler etmediğimdendi!” Güçlükle ayağa kalktım. “Sen hiçbir zaman… öyle olmadın. Sürekli babamı sinirlendirdin, o da seni dövdü. Eğer biraz akıllı olsaydın babam seni sokağa bırakmazdı, aç köpekler gibi milletin çöpünü karıştırmazdın. Bizimle o kasabaya gelip yaşayabilirdin.”
“Umrumda değil! O şerefsize asla senin gibi yalakalık yapmazdım!”
Bana bir yumruk savurduğunda eğilip karnına vurdum. Daha sonrasında sırtına dirseğimi geçirip yere düşürdüm. “Seni öldüreceğim, babamın yarım kalan işini ben bitireceğim. Ailemizin yüz karası oldun hep.”
Shannon ile küçüklüğümüzden beri kavgalıyızdır. Babam ondan sürekli nefret ederdi, onu döverdi. Hiç ders çalışmazdı, uslu olmazdı. Pis işlere karışıp anneme sürekli hakaretler ederdi. Babam onu on altı yaşında terk etti, birlikte başka bir kasabaya taşındık. Shannonla her zaman yumruk yumruğa kavga ederdik küçükken, şimdi ise tekrardan iki ergen gibiyiz.
“Bu yüzden Xanthus’a hiçbir zaman amcası olduğunu söylemedin değil mi? Benden sürekli utandın.”
Acı ile ayağa kalkmaya çalıştı. Elleriyle destek alırken birkaç cam parçası eline saplanmış olmalıydı. “Sen her zaman ki gibi en çok Xanthus’u önemsiyorsun ama bir kere bile eve gelip onun nasıl olduğunu sormadın. Neden?”
Ayağa kalktığında ahşap sandalyenin bacağını kırarak eline aldı. “Vicdan yapıyorsun, bu yüzden onun intikamını almak istiyorsun.”
“Bu onun son isteğiydi.”
“Geceleri uyuyamıyorsun, çünkü Xanthus’u geç kurtardın. Eğer erkenden gelip benden alsaydın onu yaşatabilirdin, böyle düşünüyorsun değil mi?”
Sopayı savurduğunda sıyrıldım. Birkaç defa daha delice savuruyordu ama hepsi kontrolsüz ve öfke dolu olduğundan hiçbir zaman tutturamıyordu.
“Melissa’nın emanetiydi o, kadını yaşatmadın; Xanthus’u yaşatsaydın.”
Kafama doğru sopayı savurduğunda kolumla engelledim ve çarptı.
“Melissa hakkında konuşma, eğer onları o kadar önemseseydin gelirdin!”
Bir kez daha savurdu iki elimle tuttum. Kıymıklar elime giriyordu. İnanılmaz bir güce sahipti. Karnıma bir tekme atarak beni yere düşürdü. Tam kalkacaktım ki karnımı tekmelemeye başladı.
Durarak soluklandı. Nefesimi toparlamaya çalışırken onu dinledim.
“Xanthus’a neden bunları yaptığımı sana anlatayım mı? Melissayı hiçbir zaman sevmedim, her zaman Annadan hoşlandım! Ondan bir çocuğum olsun istedim! Xanthus’a hamile kaldığını öğrendiğimde evlenmek zorunda kaldım!”
Elimle destek alıp kalkmaya çalışırken karnıma bir tekme daha vurup yüz üstü düştüm.
“Boşanmak istedim, ailesi izin vermedi! En sonunda hastalanıp geberdi!”
Sırt üstü dönerken elimi yavaşça kemerime attım. Öfkeden gözü dönmüştü, gözlerimden başka hiçbir yere bakmıyordu.
“Xanthus’un yüzüne baktığımda ise onu gördüm! Her defasında sanki bana Melissa bakıyordu, onu dövmem için yalvarıyordu! O ukala kadın hayatım boyunca benim peşimi asla bırakmadı!”
Doğruldum ve hızla bacağına çıkarıp açtığım bıçağı sapladım. Bağırdı.
“Xanthus’un hiçbir suçu yoktu! Sadece onu sevmeni istedi!”
Ayağa kalktım. Kanayan bacağını tutarken bıçak hala oradaydı.
Bir yumruk attım, sersemleyip televizyonun üzerine yüz üstü düştü. Hemen kıyafetinden tutup çekiştirdim ve kolumu arkasından boynuna sardım. Kurtulmak için direnirken arkaya düştük. İkimizinde bir yerlerine camlar batıp duruyordu.
Oturur pozisyonda onun boğazını kolumla sıkmaya devam ettim. Eliyle kollarımı ittirmeye çalıştı. Ama boşundaydı, nefesi kesiliyordu. Daha sonrasında beklemediğim bir şekilde bacağında ki bıçağı çıkarıp koluma defalarca sapladı.
Bırakmak zorunda kaldım. Bağırdım ve küfür ettim. Öksürerek kalktı ve bana baktı. Elinde ki bıçağı bana doğrultuyordu.
“Küçükkende böyle kavga ederdik, hatırlıyor musun?” Ellerinin titrediğini ve gözlerinin dolduğunu gördüm.
“Beni ister öldür, ister döv ama hiçbir zaman vicdanını hafifletemeyeceksin. Xanthus’u geri döndüremeyeceksin. Eğer bir kere merak edip gelseydin her şey farklı olabilirdi. Bir kere egona yenilip biricik yeğenini kontrol etseydin yaşayabilirdi. Ölmesi benim suçum değil.”
Kolumdan kanlar akarken hızla yerimden sıçrayıp onun bacaklarına sarılıp yere düşürdüm. Başını sert bir şekilde yere vurduğunda sızlandı. Bıçak elinden fırlamıştı.
Üstüne geçerek suratına art arda yumruk attım. “Senin suçundu! Eğer daha iyi bir baba olsaydın Xanthus şu an yaşayabilirdi! Senin yüzünden hasta oldu! Senin yüzünden kendisini öldürdü! Sadece… sadece normal bir hayatı olsun istiyordu!”
Güldüğünü gördüğümde durdum. Ayrıca ağladığını da fark ettim. Burnu kanıyordu, gözü kanlanmıştı ve dudağı patlamıştı. Suratı resmen dağılmıştı.
“Sadece Xanthus’u umursuyorsun değil mi? Hiçbir zaman beni umursamadın. Xanthus annesini dövmemem için onun önüne geçtiğinde kıskandım biliyor musun? Küçük bir çocuk gibi kıskandım. Neden kardeşimde benim için aynısını yapmadı, dedim. Neden beni de o kadar umursamadın?”
Tebessüm ettim, kaşlarımı çattım ve kaçmaması için yakasından sıkıca tuttum onu. Cüssemin altında kaçması zaten imkansızdı.
“Çünkü senden nefret ettim. Her zaman edeceğim.”
Tekrar güldü. Bir kez daha vurdum.
Yumruğum havadayken sordum. “Neden, şerefsiz…” Sesim titredi, yumrularım boğazıma dizilirken ağlamamak için kendimi sıktım.
“…neden bana getirmedin onu?”
“Tüm suçu bana yıkma. Yeğenini bu kadar önemsiyor olsaydın egonu geride bırakıp gelirdin.” Başını kaldırdı. “Onu en az benim kadar sen öldürdün kardeşim! Başından beri onu kurtarma şansın vardı ve bunu yapmadın!”
Suratına vurdum, art arda birkaç defa durmaksızın.
Kendimi zaten bu yüzden affedemiyorum. Yüzleşince kendimi bok gibi hissettim.
Güldü. “İstediğini yap… s…sende katilsin. E…eğer amcası… amcası… olduğunu bilseydi… s…sendende en az… benim kadar… nefret… ederdi!”
“Kes sesini. Xanthus’u ben öldürmedim. Sen öldürdün. Ben sadece onun için öldürürüm.” Boğazına ellerimi sıkıca sardım. Dağılmış yüzü morarmaya başladı, direndi, çırpındı. Nefes alamıyordu.
Birkaç dakika sonra kurtulmak için ellerimi tutan elleri düştü. Gözleri açık kaldı. Yavaşça ellerimi çektim ve nabzını kontrol ettim.
Nabzı yoktu. Soluklanarak ayağa kalktım. Saçlarımı geriye attım. Durmaksızın suratını yumrukladığım için yüzümde onun kirli kanları vardı.
Her şeyi garantiye almak istedim. Fırlayan bıçağı alıp boğazına sapladım. Çıkarıp tekrar sapladım. En az on kere sapladım ve kanlar içinde kaldı. Bıçağı çıkarıp kenara fırlattım.
Rahatladığımı hissettim. Ellerim ve üstüm kanlıydı. Ortalık dağılmıştı, cansız bir şekilde yerde yatıyordu. Bıçağı umursamadım, ne de olsa karısı beni görmüştü. Her türlü yakalanacaktım.
Umrumda değildi. Artık rahattım, Xanthus’un hayatını zehir eden canavarları öldürdüm.
İlk yorum yazan sen ol!
Henüz yorum yapılmadı