Babamın kemerini elinde gördüğümde hızla merdivenlere koştum.

Yere düştüğümde dizlerimi acıtmıştım ama babamın bana yaşattığı korku kadar acımamıştı.

Ellerimle ve dizlerimle merdivenleri tırmanmaya başladığımda, babam çoktan beni saçımdan yakalayıp kendine çekmişti.

Acıyla bağırırken, saçlarımdaki elleri ittirmeye çalışıyordum. Nafileydi, küçücüktüm ve ona gücüm yetmiyordu.

Beni yerde sürüklerken kemerin şıkırdama sesini duyabiliyordum. Tüylerimi diken diken yapan o ses.

Beni salonun ortasına fırlattığında elinde ki kemerle bir defa göğüsüme vurdu, sonra suratıma, daha sonra ise bacaklarım. Tekrarladı. Küçücük ellerimle kendimi korumaya çalışıyordum, daha altı yaşındaydım. O buna rağmen büyük bir soğukkanlılık ile beni dövmeye devam ediyordu. Hiçbir şey demiyor. Sadece vuruyor, kemerin sesi adeta bir küfür gibi hissettiriyor.

İki saatin sonunda dövmeyi bitirdiğinde incecik el bileğimi tuttu ve sürüklemeye başladı. Hıçkır hıçkır ağlarken nefesimi zar zor toparlıyordum.

Göz yaşlarımın bulanıklığından etrafı göremezken bir anda kendimi o karanlık depoda bulmuştum. Yerde gezen çıyanları gördüğümde hızla babamın ayaklarına kapanmıştım.

Sanırım beni bu depoya attığı ilk seferdi.

“Baba! Babacım lütfen! Beni burada bırakma... yalvarırım... lütfen bırakma! Baba!"

Ayağını savurup beni ittirdi. Gözlerinde ki o bakışı asla unutamıyordum. Nasıl olurda benden bu kadar nefret edebilirdi?.. Her zaman bunu sormaya korktum.

Demir kapıyı hızla kapattı ve karanlık depoda kaldım. Vücudum tir tir titrerken kapının parmaklık camından hafif bir ışık sızıyordu.

Oraya uzanıp bağırmaya boyum yetmiyordu ancak boğazım yırtılana kadar kanlar içinde bağırmıştım.

Çıyanlara değmemek için sandalyeye çıkıp bacaklarıma sarılmıştım.

Vücudum ağrıyor ve acıyordu, sızlanıyordum ve ağlıyordum. Çıyanların yanıma gelmemesini umuyordum. Çok uykum vardı, kıvrılıp uyumak istiyordum. Ancak uyuyabileceğim bir yer yoktu. Her yer çıyanların yeriydi.

"Onu affedebilir misin?"

Sandalyenin üstünde oturmaya devam ediyordum ama ortam değişmişti. Bembeyazdı. Eski tahta sandalye hâlâ aynıydı. Karşımda o vardı. Ben. Katil. Çıyan.

“Babanı her şeye rağmen affedebilir misin?"

Hıçkırarak ağlamaya başladığımda ayağa kalktım, ona yaklaşırken dizlerimin üstüne düştüm. Ellerimi yere koydum, ağlamaya başladım aşağıya bakarken.

“Neden... neden beni bırakmıyorsun? Neden bana engel oluyorsun?.. Yaşamak istemiyor musun?"

Ona baktım.

"Sen sefil ve öksüzsün, kurtulamazsın Xanthus. Babanın sana iyi davranmazken bu hayatın sana iyi davranmasını bekleyemezsin."

Bana yaklaştı. "Sen bu kaderin mahkûmusun."

Elini yüzüme koyduğunda hafifçe okşadı.

"Şimdi, söyle, babanı affedebilir misin? Yaptığı onca şeye rağmen."

Babam kötü birisi değildi, onun sadece canı yanıyordu. Hayatım boyunca buna kendimi inandırmaya çalıştım. Kendi babasının ona yaptıklarından hırs alamamıştı ve bu hırsı annem ile benden çıkarıyordu.

Ama neden, neden bizden çıkarıyordu? Neden şimdi ki hayatı daha iyi? Biz bunları hak edecek ne yaptık da onlar yapmadı? Onlarda özel olan şey ne?..

"Bilmiyorum..."

Gözümden tekrar bir yaş süzüldü.

Uyandım. Daha doğrusu uyandırıldım.

"Seth?.."

Yüzünde endişeli bir bakış vardı. Benim için korkmuştu.

“Sheldon odanda olduğunu söyledi, bende geldim. Girdiğimde uykunda ağlıyordun ve sızlanıyordun, anca uyandırabildim. İyi misin?"

Gözümü sıvazlayarak oturur bir pozisyona geçtim. Yavaşça yüzümü onun omzuna yasladım. Şaşırdı.

"Yoruldum."

En ihtiyacım olan şey yaslanacak bir omuzdu.

Elini başımın arkasına koyup saçlarımı okşadı.

"Kendine bunu yapma. Tekrardan aynı şeyleri yaşamaya başladın, değil mi?"

Seth'e yaşadıklarımın hepsini anlatmıştım, her şeyi biliyordu.

"Evet, ama Sheldon'a söylemek yok."

Çekilip onun yüzüne baktım.

"Neden doktoru reddetiyorsun?"

"Çünkü o hemşireyi her defasında görüyorum ve yapamıyorum. Gözlerine bakamıyorum. Hem artık ona yük olmaktanda bıktım."

Sessiz kaldı.

"Sheldon'a söylemeyeceksin, değil mi?" Söz verdi.




novebo yorum yok

İlk yorum yazan sen ol!


Henüz yorum yapılmadı

Novebo discord sunucusu