Uçurumun aşağısına kadar saatlerce ilerledim. Ama Vanessa'nın ürkütücü cesedinin aksine hiçbir şey yoktu. Bacakları, kolları ve başı kırılmıştı. Belki de gövdesinde bile kırıklar vardı.

Tanrı aşkına, buraya çıkışımı bulmak için mi geldim yoksa Vanessa'nın cesedini kontrol etmeye mi?

Uzaklaştım, daha fazla bakmak istemedim.

"Aralık kapı."

Nereden geldiğini bilemediğim sesi etrafta aradım.

"Aralık kapıdan içeri girmelisin."

Tanıdık gelen sesi ilk başta anlamadım ama ikinci defa konuştuğunda anneme ait olduğunu anladım. Annem bana yol gösteriyordu.

"Girdiğin kapıdan çıkman gerekir. Hiçbir kapıyı aralık bırakmamalısın."

İyi, hoş, ancak nerede o kapı? Bana sadece bir kapı olduğunu söyleyip duruyordu.

Ona kapının nerede olduğunu sordum.

"Bulacaksın."

Daha sonra onun sesini bir daha duymamıştım bile.

Kafam yeterince karışık değilmiş gibi daha fazla karıştı! Buradan çıkmanın yolu yoktu işte. Her yeri gezip duruyordum ama aralık kapı falan yoktu! Yapayalnız burada öleceğim! Çıkış yolu falan yok!

Adımlarımla yürüdüğüm kadar yürüdüm, ayaklarım beni nereye götürüyorsa gittim.

Gün ışığını özleyeceğimi hiç düşünmemiştim. Geceden hoşlanan ben, gündüzü özler olmuştum.

Acaba gerçekten güneşi unutmaya mı başlıyorum? Parıldayan, nefret ettiğim o gözümü alan ışığı?..

Ya da kuşların öte öte uyandırdığı sabahları?

Ne kadar garip değil mi? Gerçekten de istediğimiz bir şey ile yüzleştiğimizde pişman olmak?

Her şeyde öyle değil midir zaten?

Bir şeyin değerini onu kaybettikten sonra anlamaz mıyız?

Yaşadıktan sonra dilediğimiz günlere lanet etmek!

Bir an önce büyümek isteyip büyüdüğümüzde küçüklüğümüzün geri dönmeyi istemek!

Bazen geçmişinizi silmek istersiniz.

Geçmişi silseniz bile gelecekte şarttır silginin bıraktığı izi görmek. Yeterince kaliteli bir silginiz yoksa her zaman kalır izi yahut kalemi çok bastırdıysanız asla gitmez.

Kötü geçmişiniz asla peşinizi bırakmayacak!

Kafam durmadan bana birkaç soru sorarken adımlarımla ormanı buldum.

Karanlık orman, ancak az buz görünüyordu etraf.

Ay'ın yansıttığı ışık sayesindeydi.

Karlıydı orman, sadece bu bölge karlıydı.

Neredeyse kar gördüm diye mutluluktan koşup içine atlayacaktım.

Tabii yapmadım. Sadece adımlayıp hışırtısını dinledim. Ayaklarım donuyordu, zaten yol boyu çıplak ayakla gezmekten altları kesilip durmuştu. Kar'ın soğuğu rahatlattı yakan acıyı.

İlerleyip durdum, beni mutlu ediyordu bunca şeyin içinde. Gerçekten kar'ı küçük bir çocuk gibi seviyordum.

İlerledikçe ilerledim, daha da ilerlediğimde birkaç saat geçmiş olmalıydı; gerçi burada zaman hiç geçiyor mu?

İleride bir kapı gördüm. Aralık bir kapı, içinden sızıyor bir ışık, beyaz bir ışık! Heyecanlandım, bir anda gözlerim parıldadı. Koşa koşa oraya gittim, neredeyse kayıp düşecektim karda.

Annemin dediği kapı buydu! İşte kapı buradaydı!

Hiç heyecanlanmadığım kadar heyecanlandım! Hayalini yerden nasılda kaçıyordum ama!

Belki de gerçek Dünyaya döndüğümde buranın kıymetini bileceğim! İnsan ne kadar akıllanmaz bir varlık değil mi?

Kapıdan içeriye kendimi attım. Büyük bir boşluğa düşmüşüm gibi hissettim. Beyaz bir yer, bembeyaz ve kocaman.

"Gene kapıyı açık bıraktın oğlum."

Dönüp kapıya baktım ancak kapı orada değildi.

"Ben... ben kapatmak istedim!"

İstedin mi? Yalancı. Dönüp bakmadın bile.

"Kapıyı kapatmadığın sürece hiçbir şey yoluna gitmeyecek."

Aniden aşağı düştüm.




novebo yorum yok

İlk yorum yazan sen ol!


Henüz yorum yapılmadı

Novebo discord sunucusu