Sean, bağıran adamın sesinin yüksekliği ile birlikte iki eliyle kulaklarını kapadı, adamın sesi ciddi derecede yüksek ve kafa ağrıtıcıydı. Ve dediği sözler nedense iç açıcı değildi. Bu adamı etraftaki çoğu kişi biliyordu, ancak Sean elbette hiçbir şey hatırlamadığı gibi, bu adamı da bilmiyordu. Karşıdaki adamın sözleri biterken Sean ellerini kulaklarından çekti, adam ise ufak bir öksürük ile boğazını temizleyerek tekrardan konuştu;
"Ben Radagon Silva, 7. Düzey'im.. size düzeylerden, seviyelerden, sınavdan bahsedeceğim. Ardından ise başlayacağız.
Sınav 2 aşamadan oluşacak, sanıyorum ki herkesin gücü var.. gücünü bilmeyenler zaten ölüp gidiyorlar. Ancak, gücünüzü anlamak için sihirli sözcükleri söylemeniz yeterli olur, 'Panel' demeniz yeterlidir, önünüzde belirecek yazılarda her şeyiniz gelir.. tabi gücünüz yoksa ve tanrılar size bunu bahşetmediyse, yapabilecek bir şey yok. Ayrıca güç seviyenizi belli eden şey panelinizde yazar. Ve size bir tavsiye, bunu gizli tutun. Herkesten.
Şimdi ise düzeylerden bahsedeceğim, sınavı gecen askerlere 1 ila 7 arasında bir düzey verilir. Gücünüz, yeteneğiniz, kapasiteniz bununla ölçülür. 1 en düşük iken 7 en yüksek olan düzeydir. Ha ancak, 1 olursanız üzülmeyin... biz bile bazen yemlere ihtiyaç duyarız.
Sınava gelirsek, 2 aşamanız var, önce canavarlar, sonra bir biriniz ile mücadele edeceksiniz. Canavarlar ile olan mücadele 30 dakika sürecek, bir biriniz ile olan ise ayakta 10 kişi kalana dek sürecek ama merak etmeyin, sizlere silah temin edeceğiz.
Bu kadar konuşma yeterli, ellerimi bir birine vurduğum anda sınav başlar, başarılar."
Radagon'un konuşması bitmesi ile ellerini bir birine vurması bir oldu, o anda tüm herkes olduğu yerden başka yere ışınlandı ki, son gördükleri Radagon'un sırıtmasıydı. İnsanlar ona küfür ediyor, bazıları heyecanla bakıyordu, bazıları ise onun lakabını anıyordu, Radagon.. 'İnsanlığın En Asil Askeri'ydi.
İnsanların bu düşünceleri akarken Sean birden havadan düşerek yere yapıştı, tam olarak kalçası üstüne düşmüştü ki, acılı bir inilti ile kendini sırt üstü yere bıraktı.. olduğu yerde önünde silahlar vardı, direkt acılı kalçasını unutup ayağa kalktı ve içgüdüsel olarak koşmaya başladı, gözleri bulunan silahlardaydı, yüzlerce insan bir silah alıyor ya da kendi silahlarıyla devam ediyordu. O anda Sean gözüne bir mızrak kestirmişti, mızrak neredeyse 1 metre uzunluğundaydı, kendisi için yeterliydi ki, koşarken birden mızrağı sağ eli ile yakalayarak canavarlar ile dolu alana giriş yaptı. Giriş yaptığı anda direkt olarak kendi içinden 'Panel' diye geçirdi.. ve sıçmıştı. Karşısında hiçbir şey yoktu, yanlış yaptığını düşünerek direkt bağırmaya başladı 'PANEL, PANEL, TABLO, ŞABLON, EKRAN!' ve yine bir şey yoktu ki, Sean bununla birlikte gücü olmadığını fark etmişti, tam o anda kafasına giren keskin bir acı ile birlikte koşması durdu ve yere çakılarak yuvarlanıp çalılarla dolu bir alana düştü.
Sean düştüğü anda refleks ile sağ elindeki mızrağı sıkıca tutup sol eli ile kafasını tuttu. Kafasındaki anlık acı ile birlikte beynine doğru unuttuğu bilgiler akıyordu, gözünün önünden mızrak kullandığı anılar geçiyordu, sanki bunu her zaman yapmış gibiydi. O anda kafasındaki acı artmaya başlamıştı ki, sol elini aniden yumruk şeklinde yere doğru vurmaya başladı, ağzından istemsiz sözler dökülüyordu;
"KAFAMIN İÇİNDEN ÇI-K, ÇI, ÇIK.. ACI ÇE-KKKİYORU-M! LÜTF-EN Ç-ÇIIIK!"
Sean bu sözleri acılı, hüzünlü bir bağırışla söylüyordu, anılarında ona mızrak öğreten, belirsiz bir surat vardı, ancak korkunç şekilde etraf kan ve ceset doluydu ve beyni hiç olmadığı kadar kendini zorlayarak acıyordu.. Sean bu sırada tepkime olarak kendi alt dudağını ısırarak kanatmıştı, sol elini yere vurmayı bıraktı, sol eli vuruşlarından dolayı zedelenmişti. Sean bir anlık tepki ile sağ elinde tuttuğu mızrağı aniden kendi boğazına doğru çevirip hızlıca itti, o anda beyninde bulunan sesler kesildi ve saplamaya çalıştığı mızrak elinden uçtu. Yanda beliren eli kılıçlı bir adam ona doğru bakıyordu, Sean'ın gözleri dolmuş şekildeydi, yüzünde acılı bir ifade vardı. Ona bakan adam ise aksine tamamen ciddi ve öfkeli iken birden konuştu;
"Tch.. piç, hayatın bu kadar değersiz mi? Onca canavara dayanamayıp kendi canına kıyacak kadar ezik isen, çıkış geldiğin yönde, siktir git. Sesin tüm canavarları buraya çekti."
Adam sadece bunu diyerek arkasını döndü ve ilerlemeye başladı, Sean'ın aklı yavaş yavaş kendisine geliyordu, içinde bir anlık bir minnet duygusu oluşmuştu, az önce ne yaşadığını kendisi de anlayamıyordu, bir anda önüne damlayan kanlar ile sağ elini boğazına uzattı, yaptığı aptallık sonrası ufak bir kesik atmıştı.. sol elini kaldırıp kendisine doğru bir tokat attı ve ardından sağ eli ile kanı silerek yerdeki mızrağı aldı, sonrasında ise hemen ayağa kalkıp kendisini bu durumda kurtaran adamın peşine takıldı, onu bir müddet takip edecekti. Takibi başlarken adam ona doğru döndü ve Sean'ın hamlesi ile konuşmaları başladı;
Sean: Adın ne? Yardım için sağol.
Tristan: Tristan, ayrıca senin iyiliğin için yapmadım. Cidden canavarları çekiyordun.
Sean: Ha.. eminim, memnun oldum Tristan. Takım olmaya ne dersin?
Tristan: Siktir lan, hayatta olmaz. Savaşın ortasında kendi canına kıymaya çalışmayacağını ne bileyim?
Sean: Ne olur ki? İyiliğim için yapmışsın işte!
Sean adımlarını hızlandırıp bir kolunu Tristan'ın omzuna atmıştı, Tristan ise derin bir nefes ile omzunu silkerek onun kolunu üzerinden attı ve bir şey demeden önüne döndü. Bu konuşmadan ve az önce yaşananlardan çıkarım yapıldığı zaman Tristan, Sean'a kendince bipolar ya da dengesiz diyebilirdi. Özünde Sean zaten öyleydi, sonuçta kendisini ve olması gerektiği şeyi bilmeyerek, vücudu ani tepkiler veriyor ve ani şeyler yapıyordu. Sean ile Tristan yollarına devam edip buradan çıkmak için ilerlerken, bir anda yolları kesilmişti. Bu, onların belki hayatlarında ilk defa gördüğü bir canavardı, yaklaşık 2 metre uzunluğunda, 4 ayak üzerinde duran bir canavardı, canavarın suratı geyiği andırıyor, sırtından kemikler gözüküyordu. İkili o anda direkt olarak silahlarını kavramıştı, Sean tepkisel olarak mızrağını sağ eliyle arkadan, sol eliyle önden tutmuştu. Tristan ise kılıcını sağ eliyle kavramıştı. İçlerini bir korku sarıyordu. Yine de canavar ile ikili bakışırken, ilk hamleyi yapan Sean olmuştu.
Sean, bir anda adım atmaya başlayarak kendi adımlarını hızlandırmış ve canavarın üzerine yaklaştığı anda, ufak bir sıçrama ile birlikte mızrağını direkt olarak canavarın boğazına savurmayı denemişti. Bedeni bu noktada kendisinin hareketleri ile içgüdüsel ya da rastgele sayılabilecek şekilde hareket ediyordu. Sadece belleğinde kalan şeyleri kullanıyordu. Mızrak kullanımı ile ilgili şeyler zaten beynine girmişti. Sean, mızrağı canavarın boğazına savurduğu anda canavar sağ kolunu kaldırarak Sean'ın üstüne savurmuştu, görünen o ki, canavar saldırmayı savunmaya tercih ederdi. Ve elbette Sean yaptığı hamle yüzünden açıktaydı ki, tam canavarın Sean'a vuracağı anda Tristan orada beliriverdi ve sağ eli ile tuttuğu kılıcını canavarın kolunun önüne koyarak sol eliyle kılıca yukarıdan bastırıp canavarın kolunu itmişti. O anda ise Sean'ın hamlesi açıkta kalan canavara direkt olarak vurmuş, canavarın boğazına bir kesik atarak yere inmişti. Bu kesik ile birlikte canavarın boğazından kanlar akmaya başlarken ikili direkt olarak geri çekildi.
Sean mızrağının ucuna bakmış ve kanı görünce tiksinç bir ifade ile birlikte canavara bakmıştı. Tristan ise tekrar kılıcını hazırlamıştı. Bu sefer saldırıyı yapan canavardı. Boğazı kanayan ve acı içinde olan canavar ikiliye doğru koşmaya başlamış, yaklaştığı vakitte iki kolunu havaya kaldırarak ikisinin üzerine vurmaya çalışmıştı, ikili ise kaçmak yerine anlamsız şekilde sanki bunu hep yapıyor gibi anında koordine olmuştu. Bu sefer Sean mızrağı yan tutarak hareketlenmiş, canavarın içine doğru girmiş ve canavarın darbesini direkt mızrağın üzerine almıştı, bunun sayesinde hasarı azaltmıştı. Yine de Tristan aksine kendisi dizleri üzerine eğilmiş ve yere çökmüştü. O anda oluşan boşlukta ise Tristan kendi yeteneğini kullanarak bacaklarına güç yüklemiş ve hızlı bir zıplama ile kılıcını canavarın boynuna doğru yan bir şekilde savurmuştu, canavarın kafası onun kesiği ile birlikte direkt olarak yere düşmüştü. Bu ikisi içinde bir başarıydı, ilk defa bir canavarı öldürmüşlerdi. Bu önlerine çıkacak onlarca engelden sadece bir tanesi olsa bile büyük bir başarıydı. İkili birden ellerini kaldırdı ve yumruk yaptı, bir birlerinin yumruklarına yavaşça vurduktan sonra ikisi de konuşmadan önlerine dönerek ilerlemeye başladı. İçlerinde oluşan anlamsız mutluluk ve bir birlerine karşı bir anda oluşan dostluk hissi, onlar için burada iyi olacağını düşünmek adına yeterliydi.
Son.
Bayağı güzel bir bölümdü. Seanın bir şeyler hatırladıkça açı cekmeye başlaması anılarının zorla silinmiş olabileceğini düşündürttü. Ayrıca Tristanın karakteri de oldukça hoşuma gitti beraber ne kadar ilerleyebileceklerini merak ediyorum. Tabi ölmezse. Eline sağlık.