Ruan Qiuqiu isteklerini söyledikten sonra duraksadı. Hakkında "ağır yaralı ve ölmek üzere" olduğu söylenen o kurt iblisini düşünerek bir an tereddüt etti, ardından ekledi: "Ayrıca, iblisleri tedavi etmek için kullanılan, en az 15 tane şifalı ot da istiyorum."
Ruan Qiuqiu'nun "şifalı otlar" demesiyle birlikte mağaradaki gürültü bir anda kesildi.
Aslan iblislerinin hepsi birden Ruan Qiuqiu’ya baktı.
Aslan reisi, elinde aslan başı oymalı ahşap sopayı ovaladı. Birkaç saniye ona dikkatlice bakıp, burnundan konuşur gibi, tehditkâr bir sesle, "Öyle mi? İblisleri tedavi etmek için otlar mı istiyorsun?" diye sordu.
Aslan reisinin bu tehditkar ses tonunu duyan Ruan Qiuqiu, ellerini sıkarak cesurca başını salladı. "Evet, istiyorum."
O otlara ihtiyacı vardı.
O melodramatik romanda, kurt kabilesinin neden Bay Büyük Kötü Kurt için 300 kilo tuz verip ona eş aldıkları tam olarak açıklanmamıştı, ama onun ne kadar acınası bir durumda olduğunu anlatmıştı.
Kurt kabilesi, onu kurtulamayacağı için terk etmişti.
Bu yüzden, Bay Büyük Kötü Kurt, kabilenin sınırında, orman kenarındaki bir mağarada yaşamaya başlamıştı. Orada "iyileşiyormuş" gibi gösteriliyordu.
Romanda bu durumu daha kibar bir şekilde anlatmışlardı, ama Ruan Qiuqiu biliyordu ki aslında o kötü kurt, sadece ölümü bekliyordu.
Ruan Qiuqiu o kötü kurtla hiç tanışmamıştı, ama en azından onun sayesinde aslan kabilesinden ayrılma fırsatı bulduğunu düşünüyordu.
Bu açıdan bakıldığında, ona küçük de olsa bir iyilik borçluydu. O kadar küçük bir iyilik olsa bile, yine de ona yardım etmeyi denemek istiyordu. Zaten o kurtla evlenmeyi kabul etmişti. Aralarında hiçbir şey olmasa bile, bu anlaşma onları birbirine bağlamıştı.
Biraz bencilce düşünürse, iblisler, kötü ruhlar ve tehlikeli yaratıklarla dolu bu dünyada, o kötü şöhretli kurt biraz daha uzun yaşarsa, kendisi de daha güvende olabilirdi.
Eğer o hakkındaki söylentiler doğru çıkar ve gerçekten kendisini yemek isteyen delirmiş, zalim bir kurt çıkarsa, bu otları ona kullanmazdı. En kötü ihtimalle, bu otları başka iblislerle yiyecek karşılığında takas edebilirdi. Her durumda, zararlı çıkmazdı.
Bu yüzden o otları istiyordu ve bu konuda geri adım atmaya hiç niyeti yoktu.
Bu sırada, Rou Yuerao, Ruan Qiuqiu’nun bir konuda bu kadar kararlı olmasına şaşırmıştı. Bu, onun normalde alıştığı davranışı değildi. Ama kabile üyeleri önünde iyi bir izlenim bırakması gerektiğini düşündüğü için, Rou Yuerao kollarını büküp iki adım öne çıktı ve Ruan Qiuqiu’nun kolunu tuttu.
Ruan Qiuqiu başını çevirince, Rou Yuerao’nun yumuşak ve nazik bir sesle, "Qiuqiu, sence de çok fazla hayvan postu ve şifalı ot istemiyor musun?" dediğini duydu.
"Kış mevsimindeyiz. Hava soğuk ve şartlar zor. Kabiledeki hayvan postlaro sadece sonbahardan topladıklarımız, çok fazla hayvan postumuz yok… İblisler için bu durum çok kötü değil ama yaşlı insanlar ve küçük çocuklar hayvan postuyla örtünemezlerse, çok zor durumda kalırlar. Üstelik canavar sürüsü daha yeni geçti. Kabiledeki birçok iblis yaralandı ve acil tedaviye ihtiyaçları var. Şifalı otlar çok az..."
Rou Yuerao bu sözleri söylerken gözleri doldu. Ruan Qiuqiu’ya adeta vicdanını uyandırmak ister gibi yaşlı gözlerle baktı.
"Qiuqiu, yeterince şifalı ot olmazsa bu aslan iblisleri kışı atlatamayabilir. Sence kabileyi biraz daha düşünmen gerekmez mi?"
Ancak Ruan Qiuqiu bu sözleri duyduğunda, Rou Yuerao’nun onu ikna etme çabalarını komik buldu.
Dudaklarını hafifçe büküp gülümsedi. Sesi fazla yüksek değildi ama söyledikleri netti: "Yuerao, birkaç gün önce bazı genç iblisler sana güzel birkaç hayvan postu ve kürk hediye etmişti, değil mi? O postlar ve kürkler kesin çok sıcak tutuyordur. Madem bu kadar iyilikseversin, fazladan olanları neden yaşlılar ve çocuklarla paylaşmadın?"
Rou Yuerao: "..."
Rou Yuerao, Ruan Qiuqiu’nun birkaç gün önce aldığı kürkleri ve hayvan postlarını dile getireceğini hiç beklememişti. Sözleri karşısında ne diyeceğini bilemedi. Utangaç bir şekilde dudağını ısırarak, "Aslında, onları verecektim. Sadece biraz geciktim... Qiuqiu, sen ne demek istiyorsun? Nasıl böyle bir şey söyleyebilirsin?" dedi.
Bu sözleri söyledikten sonra, gözleri daha da kızardı. Öyle bir ifadeye büründü ki, sanki ona haksızlık edilmiş gibi görünüyordu. Son derece zavallı ve mağdur görünüyordu.
Rou Yuerao'nun bu halini gören Ruan Qiuqiu, gözlerini devirmek istedi. Kadın başrolü içten içe alaya almadan önce, etrafındaki genç aslan iblislerinin ona soğuk gözlerle baktığını fark etti.
Hepsi bu kadar da değildi, genç aslan iblisleri düşük bir sesle homurdanmaya başladı. Bu tehditkar sesleri duyduğunda, Ruan Qiuqiu’nun saç dipleri hafifçe ürperdi.
Dişlerini sıktı ve bu tehditkar seslere karşı koymaya çalıştı. İçinden buruk bir şekilde düşünmeden edemedi: Bu, efsanevi kadın başrolün, başrol etkisi gibi bir şey mi? Yan karakter olarak, Rou Yuerao’ya karşı bir şey söylemesi yetmişti ve hemen ardından Rou Yuerao'nun zavallı görünmesine, erkek aslan iblislerinin Ruan Qiuqiu'yu bir anda düşman olarak görmesine ve av gibi bakmasına neden olmuştu.
Yan karakter olarak hayatı biraz fazla zor değil miydi ya?
İlk yorum yazan sen ol!
Henüz yorum yapılmadı