Ruan Qiuqiu’nun muhtemelen Tianluo adında bir gri kurttan hoşlandığını düşündüğü anda, Yuan Jue’nun içine karmaşık duygular doldu.
O insanın zevki neden bu kadar kötüydü?
İçi karardı. Hangi gri kurdun adı Tianluo olurdu ki?
Diğeri bir kurttu ama adı Tianluo’ydu.
Tianluo’nun tam olarak ne anlama geldiğini bilmese de, salyangozların bilinçten yoksun, düşük seviyeli canlılar olduğunu biliyordu.
(Ç/N: Yuan Jue, ''luo'' kelimesinin salyangoz anlamına geldiğini varsayıyor ama ''tian'' için kullanılan karakteri görmediği için hangi ''tian'' olduğunu bilmiyor.)
O gri kurt Tianluo’nun estetik anlayışı kesinlikle berbattı.
Buna rağmen, Ruan Qiuqiu o kurda yardım ettiği için neşeli bir tonla teşekkür etmişti. Oysa bilmeliydi ki bu mağarada sadece ikisi vardı.
Yuan Jue’nun tırnakları yine kontrolsüzce pençeye dönüştü. Kendine geldiğinde, hayvan postunda birkaç delik daha açmış olduğunu fark etti. O delikleri daha yeni dikmişti.
Karanlık bir düşünce zihninden geçti: Tianluo adında bir gri kurdu seviyorsa ne olmuş? Sonuçta onunla evliydi.
Onunla evlenmişti. Sakat ve yüzü bozulmuş bir gri kurtla. Her şeyini kaybetmiş bir gri kurtla.
Kalbi aniden sızladı. Duygularının ağırlığı altında ezildi. Umursamamak isterdi. Ama bu duygular ona daha önce hiç yaşamadığı bir acı ve ıstırap getiriyordu.
O insan muhtemelen Tianluo adlı o gri kurdu seviyordu.
Belki de geçim derdi yüzünden onunla evlenmeye zorlanmıştı.
Tesadüfen o da bir kurt iblisiydi; bu yüzden ona koca diyordu. Ona iyi davranmasının sebebi, Tianluo adlı o gri kurdu hatırlatmasıydı.
Eğer eskisi olsaydı, Tianluo’nun kesinlikle kendisinden daha iyi olmadığını rahatça söyleyebilirdi.
O kadar yakışıklı değildi. Kürkü onunki kadar güzel değildi. İblis formu onunki kadar güçlü değildi. O kadar kuvvetli değildi. Statüsü daha yüksek değildi. Hatta mağara kazma ve taş yatak yapma konusunda bile ondan iyi olamazdı.
Ama şimdi… hiçbir şeyi yoktu. Hiçbir şeyi.
Hiçbir şey göremiyordu. Sakat kalmıştı. Kürkü artık güzel görünmüyordu.
Kışın avlanabilen ve kabilenin merkezinde küçük ama güvenli bir mağarası olan sıradan bir kurt iblisi kadar bile iyi değildi…
Bay Gri Kurt’un içini kelimelere dökülemeyecek bir acı kapladı. Bu acı, kesik uzvundan yayılıp çocukça, haksızlığa uğramış bir kırgınlığa dönüştü.
Ruan Qiuqiu, gri kurt kocasının bu kadar çok şey düşündüğünden ya da kalbinde Tianluo adlı bir gri kurdun yerine konduğunu sanacak kadar hassas olduğundan habersizdi.
Bir an düşündü ve dün geceden kalan doğranmış kuru etleri de tencereye ekledi.
Saat yaklaşık üçtü. Dışarıda hâlâ yoğun kar yağıyordu ve ne zaman duracağını bilmiyordu. O ve Bay Gri Kurt avlanmaya çıkamayacaktı. Yiyecek tasarrufu yapmak için, bu yemekten sonra bugün başka bir şey yememeleri gerekiyordu.
Günde sadece bir öğün yediklerine göre, biraz daha kuru et eklemek sorun olmazdı.
Ruan Qiuqiu’nun midesi guruldadı. Açlıktan karnına kramp girecekmiş gibi hissediyordu.
Açlığına dayandı ve yüzü asılmış Bay Gri Kurt’a baktı. Onun ifadesinin, pişen yemeğin kokusunu alıp daha da acıkmasından kaynaklandığını düşündü.
Dün gördüğü iblis formunun büyüklüğüne bakılırsa, tenceredeki yemek ona yetmeyecekti.
Bir an tereddüt etti ve bugün ona dört parça et vermeye karar verdi.
Yemek kısa sürede pişti. Ruan Qiuqiu hemen almadı; bunun yerine bir damla şifa suyu yoğunlaştırıp yemeğin içine damlattı.
Yemek dün akşamkinden daha lezzetliydi. Muhtemelen bugün tuz ve zayıf bir şifa suyu damlası eklediği içindi. Ruan Qiuqiu yemeği hızlıca bitirdi.
Yarı dolu ama çökmüş karnına dokundu ve hafifçe iç çekti. Kullandığı tahta kaşığı yıkadı ve Bay Gri Kurt için bir porsiyon aldı.
Onun uyanık olduğunu bildiği için açıkladı:
''Kocacığım, sadece bir tahta kaşığımız var. Az önce ben kullandım ama yıkadım. Rahatsız olmazsın umarım''
Bunu söyledikten sonra, kurdun solgun yüzünde hafif bir pembelik belirdiğini gördü.
Bunun, aç kurt yemeği görünce biraz toparlandığı için olduğunu sandı.
Dudaklarını gülümsemeye büzdü ve tahta kaşığı uzatıp kurdu beslemeye başladı.
Yuan Jue aslında yemeği reddetmek istiyordu. Kışın yiyeceğin ne kadar değerli olduğunu biliyordu; hele dışarıda tipi varken.
Yirmi yedi yıllık hayatta kalma tecrübesine göre, bu tür fırtınalar genelde bir haftadan uzun sürerdi ve onun getirdiği yiyecek ikisine de yetmezdi.
O bir iblisti. Uzun süre yemek yemese bile ölmezdi.
O gelmeden önce de iyiydi; sadece on günden fazla yemek yememişti. İçgüdülerini bastırabilirdi.
Bilinci kapalıyken dün gece onun yemeğini yemesi ayrıydı. Ama bir erkek kurt iblisi olarak, yemeye devam etmesi haddinden fazla olurdu.
Ama… onu kızdırmıştı. Tahta kaşığı kendisinin kullandığını söylemişti. Kendisinin bunu koklayamayacağını mı sanıyordu? Görme yetisini kaybettikten sonra koku ve işitme duyuları daha da keskinleşmişti.
Kalbinde başka bir gri kurt vardı. Onu bir yiyecek deposu gibi görüyordu ama yine de koca diyordu…
Bu insan gerçekten çok ileri gidiyordu…
Yemeği onun verdiği şekilde yuttuğunda, yüzü yandı. Yemek kötü değildi ama tadı ona hem tatlı hem acı gelmişti.


İlk yorum yazan sen ol!
Henüz yorum yapılmadı