Blight, Velenor'un güney tarafındaki kısmında yer alan yoksullukla şekillenmiş bir İl'dir. Sisli sokaklarında, paslı demir boruların sürekli tısladığı, köhne binaların devrilecekmiş gibi eğildiği bu kasvetli bölge, şehrin kirli kalbi gibiydi. Velenor'un diğer bölgelerinde yaşam her ne kadar daha düzenli ve güvenli görünse de, Blight adeta başka bir dünya gibiydi. Burda hayatta kalmak, nerdeyse her gün savaşı kazanmak gibiydi. Özellikle Ryu gibi evsiz ve yetim çocuklar için.

Ryu, Blight'in dar sokağında yavaşça yürüyordu. Uzun siyah renkteki dağınık saçları, üstündeki eski ve yırtık olan kahverengi bir tişört ile siyah tonlarındaki eski bir şort, ve ayaklarındaki gri renkteki terlikler ile cılız vücudu, Blight'te yaşadığını kanıtlar şekildeydi.

Ryu, Blight'in dar sokaklarında, sanki taşların arasında kaybolacakmış gibi yürüyordu.

Rüzgar, bir köşe başından diğerine keskin bir uğultuyla dolaşıyor, sokaklarda çöp yığınlarından yükselen ağır bir koku yayılıyordu. Etrafta yıkık dökük evler, rutubetten kararmış duvarlar ve kırılmış camlar vardı. Çoğu bina o kadar eskiydi ki, yer yer duvarların içinden çıkan sarmaşıklar bile yaşam mücadelesi veriyordu.

Ryu'nun ayakları, zayıf ve çatlamış dersinin üstünde neredeyse bir yük gibi terlikleri taşırken yavaşça ilerliyordu. Etrafta onun gibi çocuklar vardı, ama hiçbiri dost canlısı değildi. Blight'te herkes kendi derdine düşmüştür. Bir anlık merhamet, insanı günün sonunda aç ya da ölü bırakabilirdi.

Bir köşe başında durdu Ryu. Burnuna keskin bir yanık lastik kokusu geliyordu. Karşısında bir varil ateşi etrafında toplanmış bir kaç kişi vardı. Yırtık paltolarıyla kambur durmuş ellerini ateşe doğru uzatıyorlardı.

'Yaz ayında üşüyorlarmı cidden?'

Yanlarından sessizce geçerken birkaç çift göz onu izledi ; düşmanca değil ama temkinli. Bu bakışlara alışmıştı Blight'te birbirine güvenmezdi, özellikle de bir yabancıya.

Ryu'nun midesi guruldadı. Son yediği şey, üç gün önce çaldığı bir parça ekmekti. Ondan önceki yemek ise hatırlanmayacak kadar eskiydi. Açlık sürükle bir arkadaştı, soğukla yarışarak onun vücudunu zayıflatıyordu.

Karnını tutarak bir köşeye çekildi. Çömelip yerde duran eski bir gazeteyi aldı. Gazetenin üstündeki kelimeler nerdeyse silinmişti ama Ryu'nun umrunda değildi. Düşüncelerini açlıktan uzaklaştırmak için bir şeylerle oyalanması gerekiyordu.

"Ah, cidden okunmuyor." diye mırıldandı.

Gazetenin yazı olarak en alt sağ köşede "Gizli suikastçı halkın önünde idam edildi" yazısı okunuyordu. Bu dönemde krallığa suikast düzenlemek yürek isteyen bir iştir. Özellikle Velenor gibi en üst seviyede 'Aydınlık Ruh' kullanıcıların olduğu bir yerde böyle bir suikast aptallıktan başka bişey değildi.

Gazete kağıdını biraz daha inceledi, kısacık bir yazı vardı "Krallık, kendi halkı için herşeyi yapacağını dile getirdi." yazılmıştı.

Ryu iğrenmiş gözleriyle "Siktir ordan" der. Gazeteyi bir kenara bıraktıktan sonra ayağa kalktı ve dar sokaktan çıkarken omuzlarını silkerek soğuk havanın etkisini üzerinde atmaya çalıştı. Gri sisin hakim olduğu sokak, Ryu'nun yavaşça uzaklaşan adımlarıyla sessizliğe gömüldü. Karşısında Blight'in meydanı beliriyordu.

Meydan, Blight'in dövülmüş yüreği gibiydi. Tam ortasında duran ellerini iç içe geçirip dua eden bir kadın heykeli, paslı tezgahlar, harap olmuş duvarların yanı başında sıraya dizilmiş stantlar, mallarını haykırarak satmaya çalışan insanlarla doluydu. Burda, her ses bir başka sese karışırdı. Çürük meyve kokuları, yanmış yağın ağır aromasıyla birbirine geçerdi. Hava nemliydi, ama sokaklar kan ter içinde çalışanlarla dolup taşarken etraf savaş alanı gibiydi.

"Taze balık! Taze balık! Bugün tutuldu, yarına kalmaz!"

"En kaliteli kumaşlar burada! Krallık malı, kaçırmayın!"

"İki al bir öde! En iyi şifalı otlar bende!"

Bir tezgahtan yanık yağ kokusu gelirken, başka bir tezgahtan keskin baharatların aroması havayı dolduruyordu. Meydan, adeta duyulara saldıran bir karmaşa içerisindeydi. Kalabalığın içinden bir kadın sesi yükseldi:

"Hayır, bu fiyat olmaz! Geçen hafta daha ucuza aldım!"

Eski püskü elbiseler giymiş bir kadın, sesindeki çaresizlik, meydanın karmaşasından bile yankılanacak kadar keskindi. Ellerinde tuttuğu bir kaç solgun sebzeyi satıcıya doğru kaldırmış, pazarlık için umut arıyordu.

Satıcı umursamaz bir tavırla omuz silkti. Çatlamış dudaklarından dökülen soğuk kelimeler, meydandaki sıcaklıkla tezat oluşturuyordu.

"Bu sizin sorununuz hanfendi. Fiyatlar böyle, isterseniz alırsınız, istemezseniz almazsınız."

Kadının omuzlarını çökmüş, hırpalanmış yüzü bir an için donmuş gibi göründü. Ardından derin bir nefes alıp birkaç bakır sikke çıkardı ve tezgaha bırakmak zorun kaldı. Satıcı, paraları alırken sanki onu aşağılayan bir gülümsemeyi gizlemek için yüzünü başka yöne çevirdi.

Bu sahneyi uzakta izleyen Ryu, gözlerini kadının ellerinde tuttuğu azıcık sebzeye dikti. Kendi midesi gururundan daha yüksek sesle haykırıyordu. Ancak meydanda böyle sahneler her zaman yaşanırdı; bu, Blight'in değişmez gerçeklerinden birisidir. İnsanları açlıkla mücadele ettiği bu yerde, zayıflar her zaman kaybedendi.

"Bizim gibilerin kaderi bu olması gerek" diye düşündü Ryu, insanların telaşla hareket ettiği meydanın kalabalığında yürürken. Hızlı ve sessiz adımlarla yol alıyor, bir yandan da fırsat kolluyordu.

Tezgahlardan biri dikkatini çekti. Üzerindeki küçük meyve sepetleri vardı ; tazeliğini çoktan yitirmiş birkaç elme, armut ve nar. Tezgahın sahibi başka bir müşteriyle tartışıyordu ve dikkatini başka bir yöne çevirmişti. Ryu bir an bile tereddüt etmeden ilerledi. Ellerinin hareketi pürüzsüzdü ; kısa ve çevik bir dokunuşla, tezgahtan bir elmayı alıp cebine indirdi. Kimse fark etmemişti. Yürümeye devam ederken başını kaldırmadan, kalabalığın bir parçası olmaya çalışıyordu.

Meydan, tam bir kaosun sahnesiydi. "Yok pahasına! Sok kalan ürünler!" diye bağıran bir satıcı, diğerlerinin sesini bastırmaya çalışıyordu. "Hikmet iksirleri! Ucuz ve etkili!" diye bir başka ses duyuldu. İnsanlar kalabalığın içinde dirseklerini kullanarak yol açıyordu

Hafif kilolu, kel kafalı olan orta yaşlı bir adam, üzerindeki siyah bir paltoyla yolda yürüyordu. Ryu o adama göz kestirerek o adama doğru yavaş ve emin adımlarla yürümeye başladı.

"Ah, keşke zengin olsam" diye kendi kendine konusyordu. Ryu adamın sağ koluna doğru sanki istemeden çarpmış gibi rol yapar. Adam gözlerini Ryu'ya doğru baktı. "Özür dilerim" dedi kısık bir ses tonuyla uzaklaşmaya başladı Ryu. Adam onun hızlı hareketlerini ve gözlerindeki kararlılığı fark etmemişti. Çarpışma anında cebindeki bir kaç bakır sikkenin eksikliğinden ise habersizdi.

Ryu, meydanın ortasında geçerken bir kaç kişiye daha çarptı ; her çarpışmada ya bakır sikke yada yiyecek veya küçük eşyaları çalıyordu. Gözleri etrafı izlerken köşe başında duran bir kanepeyi gördü eski ve kızıl rengindeydi. Ryu, gözünü diktiği köşe başına doğru yürüyerek eski kızıl rengindeki kanepeye oturdu, sanki bir taşın üzerinde oturuyormuş hissiyatı veriyordu. Siyah renkteki shortun cebine doğru hareket ettirip çaldığı eşyaları çıkartır. Yirmi tane bakır sikke, bir tane yarım somon ekmeği ve bir tane elma, bide altın renginde bir cep saati

BÖLÜM NOTU

Selamlar millet ben Suat. Bu hikayenin yenilenmis halidir umarım hepiniz seversiniz




novebo yorum yok

İlk yorum yazan sen ol!


Henüz yorum yapılmadı

Novebo discord sunucusu