“Şu hâlimize bak, resmen sapık gibiyiz Aidan! Neden taksiyle gitmedik?!” Şapkamı çıkardım ve saçlarımı karıştırdım. “Çıkarma! Fark edileceksin!” Şapkayı elimden aldı ve başıma geri taktı. “Binlik motorla mı gelseydik? Direkt bizim olduğumuzu anlardı!” Sinirle bir iç çektim ve başımı eğip Nicolas’a baktım. Sokakta yürüyordu, günlerden cumartesiydi ve tahminimizce bilgi aktardığı adamla buluşacaktı.
“Çok pis hissediyorum kendimi, saklanıp takip etmek ne ya…” Kolumu tutarak çekiştirdi, bir başka mahalleye girmişti. “Söylenip durma, dikkatini ver. Böyle yaparsan yakalanacağız, tek güvenebileceğimiz araştırmacımız oydu, bunu yapmaktan başka şansımız yok.” Haklıydı, sessiz kaldım ve Nicolas’ı takip etmeye devam ettik.
Nico tam döndüğünde Aidan patates gibi kadrajdaydı, tuttum ve kenara çektim. “Bana diyorsun ama asıl kendin hiç dikkat etmiyorsun.” Nicolas genelde her yere arabayla giderdi, fark edilmemek ve dikkat çekmemek için yürüyerek gitmeyi tercih etmiş olmalı; bu durum onu daha da şüpheli bir hâle getiriyordu. Sanırım yaklaştığımız şeyi tahmin edebiliyordum, Nicolas kesinlikle bir köstebekti. Bir şeyler karıştırıyordu.
Uzun bir takibin sonrasında sonunda bir sokağa gelmişti. Bir atari salonuna girdi. Kaşlarımı çattım, atari oynamaya mı geldi? Hayır, gizli bir geçit olmalı.
“Sen burada bekle, kapıya göz kulak ol.” Başını iki yana sallayarak reddetti. Şapkamı çıkardım ve kenara fırlattım. “Bir kere sözümü dinlesen ne olur?! Neden hep kendi başına buyruk davranıyorsun!” Fısıldayarak tartışmaya başladık. “Kapıya göz kulak olduğumda ne olacak? İçeride ne yapacağını bilmiyor muyum?! Burası bir atari salonu! Bir sürü insan geliyor!”
“Aralarında şüpheli birisi olabilir, bu yüzden!”
“Hayır! Seninle geleceğim!” Tısladım ve onayladım, Aidan her zaman kendi isteğini yapıyordu. İçeriye girdik, etraf çok loştu, oyuncakların ışıkları çok parıldıyordu. “Keşke biz de mekanı böyle bir yere yapsaydık. Gittik restoranta açtık.” Söylenerek ilerlemeye devam ettim. “Burası çok büyük, dağılalım.” Başımı sallayarak onayladım. “Sen sağ tarafa git, bende sol tarafa gideceğim. Bir şey duyduğunda ya da gördüğünde sakın dalma, bana haber ver.”
“Bunu bana söyleyeceğine kendin yap.” Bir şey söylememe izin vermedi ve sağ tarafa gitti. Haklı, genelde duymadan etmeden saldıran her zaman bendim. Belki de öfkeme hakim olmam gerekiyor.
Atari salonu oldukça kalabalıktı, etrafta bir sürü genç ve çocuk vardı. Herkese çarpıp duruyordum ama çarpmadan da edemiyordum. Sanki gerçektende bilerekle yapılmıştı. Nicolas etrafta yoktu, onu bu kalabalıkta bulmasıda çok zor olacaktı.
Tuvalete baktım, olasılığı olabilen her yerde girilebilecek gizli bir kapı baktım. Ancak hiçbir yerde yoktu. Kadınlar tuvaletinin önünde durduğumda başımı iki yana salladım. “Burada değildir herhalde.” Yutkundum. Kesin giriş burdandır, kadınlar tuvaletine olasılık verilmeyeceğini düşünmüşlerdir. Kapı koluna elimi attığımda durdum. İyi de… nasıl gireceğim?.. Ya içeride bir sürü kız varsa… erkek başım dalmam hoş bir durum mu?
Kapıyı tıklattım. “İçeride birisi var mı?” Ses gelmediğinde içeri girdim. Gerçektende boştu. Etrafa baktım, kabinlerin içine baktım ama burada yoktu. Son kabinden çıktığımda genç bir kız beni görünce şok olmuştu. Dudağımı ısırdım. “Ahh— özür… özür dilerim, kusura bakmayın.” Çığlık atıp kafama vurduğunda hızla tuvaletten çıktım.
“Ahh…” Eli de amma ağırmış. Kafamı sıvazladım. “Keşke bu tarafa Aidan’ı yollasaydım. Kızlar onu seviyor ne de olsa, hmpfh.” Tam o sırada telefonuma bir mesaj geldi. Aidan’dandı. “Onları buldum, bozulmuş olan atari makinalarının olduğu oda. Sessiz gel.”
Telefonu hızla cebime attım ve söylediği yere gittim. Bulması zordu, o yüzden biraz dolandım. Sonunda içeri pata küte girdiğimde birisi benim kolumdan tutup eliyle ağzımı kapatmıştı. “Sessiz gel dedim iyi ki.” Fısıldadı, Aidan’dı. Kaşlarımı çattım. Bileğimi tuttu ve başını eğdi. Labirent gibi odaydı, ayrıca çok da büyüktü. Köşedeki makinaların arkasına geçtik, aralarından baktı. “Bak.” Dediğini yaptım, eski bir makinanın arkasında bir kapı vardı, aralıktı. “Nasıl gireceğiz?”
Fısıldamaya devam ettim. “Gel benimle.” O makinanın yanına sessizce gittik. “Ne tarafa doğru açılıyor kapı?” Kapıyla makinanın arasında çok fazla mesafe yoktu, sadece bir insanın geçeceği kadar vardı. Oda karanlıktı, bu yüzden yine de dikkat çekmesin diye çıkışları kolayca sağlayabilmek adına böyle yapmış olmalılardı. Aidan fark etmeseydi anlaşılmayacaktı bile.
“Durduğumuz tarafa doğru açılıyor. Az önce Nicolas burada bir adamla konuşup içeri geçti.” Başımı onaylayarak salladım. “Ne planlıyorsun?”
“Birisinin çıkmasını.” Kaşlarını çattı. “N’apacaksın?” Sırıttım. “Görürsün, başka şansımız yok, baksana kapı dışarıdan sadece anahtarla açılıyor.” Telefonun ışığı ile gösterdim. “Birisinin çıkmasını beklememiz lazım, çilingir çağırmaktan mantıklı bence.” Onayladı, bir süre ikimizde sessizce bekledik. “Buraya girdiğinden emin misin?”
“Evet, kesinlikle buradan girdi.” Kapının açılma sesini duyduğumda onu tutarak hafifçe yana çekildik. Nefesimi tuttum. Tanımadığımız bir adam aradan çıktığında neredeyse dibimden geçmişti. Oda neyse ki karanlıktı.
Hızla adamın kafasını tuttum ve yüzünü bir atari makinasına vurup yere düşürdüm. “Sikeyim— kapı! Kapı!” Kapı neredeyse kapanıyordu ki Aidan son anda yakalamıştı. “Ahhhh, ayağım.” Yumruğunu ısırdı, hızla kapıyı tuttum. Arasına ayağını koyduğu için ağır kapıya sıkışmıştı. Her şey ekstra bir sessizdi, Aidan’ın yakınması bile.
“İyi misin?” Başını sallayarak onayladı. Adama baktığında ne demek isteyeceğini anladım. “Zamanımız yok, hadi gir hemen.” İçeri girdik, camlı bir oda vardı ve patates gibi görünüyorduk. Hızla onu tutarak eğildim. İkimizde yere oturduk. “Burası neresi?” Koridorun sonunda bir kapı daha vardı. “Gelen seslere ve kokulara bakılırsa bir kumarhane, oldukça pisinden.” Kaşlarını çattı. “Pis derken?”
Bir sürü kadın-erkek gülüşmesi vardı. Çip sesleri ve zar sesleri geliyordu, havada kötü bir uyuşturucu, ot, sigara ve ayrıca alkol kokusu vardı. “Boş ver, sonra anlatırım. Nicolas’ı bulmamız—“
“Yani bizim Theron, Vladimir beyi ziyaret mi etmiş?” Aidan ile birlikte birbirimize baktık. “Evet, daha geçen gün hapishaneye gitti. Galiba benden şüpheleniyorlar, bu yüzden bana söylemediler.”
“Siktir.” Aidan fısıldadı. Yumruklarımı sıktığımda ayağa kalkacaktım ki Aidan beni güçlükle tuttu. Başını iki yana salladı. “Neden senden şüpheleniyorlar? Daha dikkatli olman gerekmiyor mu?! Eğer öğrenirse durumun senin için ne kadar kötü olacağından haberin var mı?!”
“Biliyorum… biliyorum ama onlar benim kaç yıllık dostum, özellikle Theron. Benden istediğiniz şey o kadar basit değil.” Nicolas gerçektende bize ihanet etmişti, gerçektende bir köstebekti. Öfkeden deliye dönmek üzereyken beni tek tutabilen Aidan’dı. “İçerideki adamı tanıyor musun?”
Başımı iki yana salladım. “Hayır, sesi hiç tanıdık değil. Daha önce hiç duymadım.” Hafifçe kalktım ve camdan içeriye, adamın suratına baktım. Kesinlikle tanımıyordum. Nicolas’ın suratını gördüğümde yumruklarımı sıktım. “Öldüreceğim onu.” Aidan beni tuttu ve aşağı çekti. “Görüneceksin şimdi.”
“A’dan Z’ye, tüm konuştuklarını bana söyleyeceksin. Olabildiğince fazla yakınlaşmaya çalış onlarla, gerekirse diplerinden bile ayrılma. Özellikle o çocuk hakkında yeni olan her şeyi gelip bana söyle, neydi ismi? Isaac… Aid…“
“Aidan.” Gözlerim genişledi, içeriye dalmak için kalktığımda yine beni sıkıca tuttu. “Lan! Zaten ayağım acıyor, bir bilenmesene!” Sinirle soluklandım. “Yakalanmadan gidelim.”
“İçeriye girip ikisinide dövmem lazım, şimdi böyle çekilirsek çok zayıf olduğumuzu düşünecekler.” Başını iki yana salladı. “Hayır Theron, bir kerede beni dinle. Böyle yaparsak daha da işgillenirler. Gidelim hadi, hadi.” Ayağa kalktı ve kapıya gitti, ittirerek çıktığında bana baktı. “Hep seni dinliyorum zaten!” Ardından çıktım.
Atari salonundan çıktığımızda ayağının üstüne basamadığını gördüm. “Hastaneye gidelim mi?” Başını iki yana salladı. “Hayır, incindiği için basamıyor olmalıyım.”
“Gel, seni taşıyayım.” Kollarımı iki yana açtığımda kaçtı. “Hayır!” Dudaklarımı büzüştürdüm ve üfledim. “Eee, n’apacaksın?” İlerlemeye başladık, bu ayakla daha fazla yürüyemezdi. O yüzden ana caddeye çıktık ve bir taksi geçmesini bekledik. “Gerekeni yapacağım, bana ihanet etmek neymiş göstereceğim ona.”
Nicolas ile ta en başından beri tanışıyorduk. Çete üyelerinden birisinin arkadaşıydı, araştırmada ve stalk da iyi olduğunu, bu işlerde stalk’ın çok işe yaradığını söylemişti. Bu yüzden onu yanıma almıştım, zamanla yakınlaştık, dost olduk. Belki de kardeş denebilecek kadar yakın olmuştuk ama… neden bir anda Vladimir’in adamı oldu? Beni satması için ona kötü bir şey mi yaptım?.. Aklım bir türlü almıyor.
Aidan omzuma dokundu. “Hey, iyi misin?” Düşüncelerimden uyandığımda ona baktım ve başımı sallayarak onayladım. “Bende çok şaşkınım, Nicolas’dan beklemezdim.” Tekrar başımı salladım ve kenardaki banka oturduk. “Eğer bir açıklaması varsa onu affedecek misin?”
“Hayır. Asla.”


ŞEREFSİZ NİCO.
Theron'un Aidan'ın sözünden çıkmaması>> 🤭🤭