Önceki bölüm
— “Berabere!”
Kalabalık ayağa kalktı, alkış ve tezahürat koptu.
.
.
.
.
.
.
Lumin’in Yeni Vizyonu
Diğer düelloları izlerken Lumin’in zihni uğuldadı. Özellikle Longwei ile Mirosgi’nin çarpışması sırasında gökyüzünde oluşan ejderha ve kurt gölgeleri onun zihninde bir vizyonu tetikledi.
Birden gözleri karardı. Arenadaki sesler uzaklaştı.
Vizyon
Karanlık bir ova…
Gökte ejderha kükreyerek uçuyor, yerde dev kurt orduları uluyordu.
Ortada Shu halkı, korkuyla birbirine sarılmıştı.
Ve onların önünde kendisi—Shu Nox Lumin—kanatlarını açmış bir halde duruyordu.
100 metrelik boyuyla ve korkutucu görüntüsüyle oldukça heybetli ve gerçek, olgunlaşmış bir Tanrı gibi görünüyordu.
Işığı kaldırdığında ejderha yok oluyordu.
Gölgeyi yükselttiğinde kurt ordusu parçalanıyordu.
Ama ne ışık ne gölge tek başına halkı koruyabiliyordu.
Sonunda vizyonun ortasında Elder Yan’ın sesi duyuldu:
— Onları kurtaracak olan ne ejderha ne kurt… sadece senin dengen, Lumin. Işık ve gölge tek beden olmalı. İkisinden birisi olmazsa sen de olmazsın!
Vizyon bir çığlıkla sona erdi.
---
Sonuç ve Fırtına Öncesi Sessizlik
Düellolar bitmişti. Kazananlar ve berabere kalanlar açıklanmıştı. Bahçede alkış ve tezahüratlar yankılanıyordu ama Lumin’in kalbi ağırdı.
Arkadaşları yanına koştu. Kaya omzuna vurdu:
— Harikaydın, kardeşim!
Callista ise daha sessizdi, gözlerinde endişe vardı:
— Gördüm Lumin… güçleniyorsun. Ama aynı zamanda parçalanıyorsun. Ne seçersen seç, yalnız olmayacaksın. Bunu bil. Biz her zaman yanında olacağız.
Longwei ve Mirosgi de yanına geldi. İkisi de hâlâ kan ter içindeydi ama bakışları kararlıydı.
Longwei:
— Senin vizyonlarını gördük. Eğer bir gün ejderha ve kurt gerçekten ortaya çıkarsa… yanında olacağım. Ejderhaları bana bırak kardeşim.
Mirosgi de ekledi:
— Ben de. Çünkü senin dengen sadece kendi halkını değil, hepimizi kurtaracak. Kurtları da bana bırakabilirsin.
Lumin başını eğdi. Gözlerinde hem ışık hem de gölge kıvılcımları parlıyordu. İçinde derin bir fısıltı yankılandı:
“Seçim zamanı yaklaşıyor…”
Ve arenanın üzerinde aniden kara bulutlar toplandı. Rüzgâr uğuldadı, sanki gökyüzü bile Lumin’in içindeki çatışmayı duyuyordu.
O, denge üzerine durdukça belki de dengesini koruyamıyordu.
Tek yapması gereken sadece akışına bırakmak olabilirdi.
---
Bölüm: Fırtınanın Gölgesinde
Arenanın Sessizliği
Düellolar sona ermişti. Bahçeyi dolduran yüzlerce öğrenci hâlâ uğultular içinde konuşuyordu ama havada garip bir sessizlik de asılıydı.
Herkes az önce yaşananları sindirmeye çalışıyordu. Kaya ile Hiroshi’nin onurlu mücadelesi, Halvard’ın buz zincirleri, Aranya ile Ixchel’in kozmik dansı, Longwei ve Mirosgi’nin efsanevi çarpışması…
Ama en çok konuşulan, yine Lumin’di. Callista’ya karşı hem ışığı hem gölgeyi kullanmış, kendi içindeki dengeyi kaybetmeden bu gücü sergilemişti.
Öğrenciler arasında fısıltılar dolaşıyordu:
— Onu gördün mü?
— Sanki... İçinde bir şeyler değişiyor gibi ya da daha da güçlenmiş gibi.
— Gözleri karardı bir an, eminim bir şeyler gördü. Kehanet yapabilen Tanrıların buna benzer göründüğünü görmüştüm.
Lumin tüm bu sesleri duyuyordu ama içinde hâlâ vizyonun yankısı vardı: ejderha, kurt ve halkını saran gölge.
Neden Ejderha ve Kurt gördüğünü merak etti.
Acaba iki arkadaşının savaşından mı etkilenmişti?
Yoksa başka bir hikaye mi vardı işin içinde?
---
Konsey’in Gözleri
Arenanın yüksek sütunlarının arkasında, gölgelerle örtülü bir balkonda Yüce Tanrı Konseyi’nin temsilcileri oturuyordu.
Bilgelik Tanrısı Therynn, fırtına gibi gözleriyle Lumin’i süzüyor; yanında duran Yaşlı Rahibe Elirpa ise dua eder gibi mırıldanıyordu. Hermes ise sessizce notlar alıyordu.
— Gördünüz.
dedi Therynn. Sonra devam etti.
-Işık ve gölge bir bedende buluştu. Bu, kehanetin işareti.
Elirpa başını salladı:
— Ama tehlikeli. Onun dengesizliği, hem halkı hem de akademiyi ateşe atabilir.
Hermes öne eğildi:
— Bir sınav yapılmalı. Eğer gerçekten seçilmişse, bu sınavda ortaya çıkacak.
Hermes, her fırsatta Shu Nox Lumin'i test etmek ve onun aradığı kişi olup olmadığını öğrenmek istiyordu.
Konsey sessizleşti. Karar henüz açıklanmayacaktı ama hepsi biliyordu: Shu Nox Lumin’in kaderi artık sadece kendisine ait değildi.
O çok fazla dikkat çekmişti.
---
Arkadaşların Çemberi
Düellonun ardından öğrenciler dağıldı. Lumin, göl kenarında otururken yanına önce Kaya geldi. Omzuna sertçe vurdu.
— Kardeşim, seninle gurur duyuyorum. Işıkla gölgeyi böyle harmanlamak… Harikasın.
Hiroshi de yanlarına oturdu.
— Ama dikkatli ol. Bu kadar güç, kontrol edilmezse seni tüketebilir. Bunu ben de bilirim; gölgeler bazen sahibini yutar. Benim geldiğim yerde ruhlar, gölgelerin ve karanlığın pençesine düştüğünde Youkai haline gelirler. Yani birer kötü ruha dönüşürler ve insanlara zarar verirler.
Aralarına Callista katıldı. Yüzü hâlâ yorgundu ama gözleri sakindi.
— Seninle savaşırken kalbimde bir titreşim hissettim. Işığın sıcaklığını da gölgenin soğukluğunu da… İkisi de bana zarar vermedi. Bu, tek başına bir mucize. Her ne yapıyorsan devam etmelisin. Çünkü doğru yoldasın.
Lumin başını eğdi, sesi neredeyse fısıltıydı:
— Ama vizyonumda ne ışık ne de gölge halkımı kurtaramıyordu. Ejderha ve kurt… onlar beni yok etmek için birleşmiş gibiydi.
Tam o anda Longwei ve Mirosgi geldiler. Hâlâ kan ter içindeydiler ama gözlerinde kararlılık vardı.
Longwei, ejderha dövmeli kolunu kaldırdı:
— O vizyonda ejderha vardı, değil mi? Biliyorum, çünkü ben de rüyalarımda onun kükreyişini duyuyorum. Eğer o gün gelirse, yanında olacağım. Bu kadar endişelenme artık.
Mirosgi’nin sesi boğuk ama samimiydi:
— Ve kurt da. Benim kanımda onun uluması var. Eğer kader bizi karşı karşıya getirse bile, seni yarı yolda bırakmam.
Bu sözler Lumin’in kalbine bir kıvılcım düşürdü. Yalnız olmadığını derinden hissetti. Arkadaşları onun yanındaydı ve destek olacaklardı.
Buna rağmen neden kendisini sık sık yalnız hissettiğini anlayamıyordu. Belki de kendi benzersizliği nedeniyleydi.
---
Gece Yarısı Toplantısı
O gece akademi sessizliğe gömülmüştü. Ama gizli bir salonda Konsey üyeleri toplandı. Masanın ortasında kadim bir kristal parlıyordu.
Therynn konuştu:
— Lumin’in gücü sıradan değil. Onun üzerinde hem eski tanrıların hem de yeni çağın işareti var.
Elirpa endişeyle sordu:
— Peki ya kontrolü kaybederse? Halkın inancı onu besliyor. Eğer yönünü şaşırırsa, hepsi gölgeye dönüşebilir. O zaman bir Şeytani Tanrı'ya dönüşebilir.
Hermes araya girdi:
— Ona özel bir görev vermeliyiz. Bu görev, hem gücünü hem kalbini sınayacak. Başarırsa kehanetin taşıyıcısıdır. Başaramazsa…
Sessizlik çöktü. Kimse ikinci ihtimali dile getirmedi ama hepsi biliyordu: Başaramazsa, Lumin’in varlığı bile bir felakete dönüşebilirdi.
Hermes, hala her fırsatta Lumin'i sınamaları için ısrar ediyordu. Şimdi bir kez daha bu konuyu gündeme getirmişti.
Sonunda Therynn bastonunu masaya vurdu.
— Öyleyse karar verildi. Ona ‘Denge Yolculuğu’ verilecek. Ne ışığın ne gölgenin tek başına yeterli olduğunu, ancak ikisinin birleşmesiyle hakikatin doğacağını anlamalı.
Hermes, yüzünde ciddiyetle onayladı ama içten içe sonunda ikna etmeyi başardığı için sevinçliydi.
Onun neden bu kadar ısrarcı olduğu ise başka bir zamanın konusu idi.
---
Fırtınanın İşareti
Ertesi sabah, Lumin ve arkadaşları antrenman alanında buluştular. Gülüyor, şakalaşıyorlardı ama Lumin’in aklı hâlâ vizyonda ve Konsey’in sessiz bakışlarındaydı.
Tam o sırada gökyüzü aniden karardı. Rüzgâr uğuldadı. Güneşin önünü kara bulutlar kapladı. Öğrenciler paniğe kapıldı.
Gökyüzünde devasa bir siluet belirdi: Ejderhanın kanatları… ve kurtların uluması. Ama bu bir gerçeklik değildi, bir işaretti.
Callista Lumin’in kolunu tuttu:
— Yine başladı, değil mi?
Lumin’in gözleri ışıkla gölge arasında parladı. Kalbinin derinlerinde bir ses yankılandı:
Denge yolculuğun başlıyor…
Ve bulutların arasından bir şimşek indi, akademinin taş sütunlarına vurdu. Toprak sarsıldı. Konsey üyeleri uzaktan bunu izlerken, Therynn fısıldadı:
— Fırtına yaklaşıyor. Ve onunla birlikte kader de.
Artık herkes biliyordu: Lumin’in yolculuğu sıradan bir öğrencinin değil, hem halkını hem de tanrıların dengesini değiştirecek bir kehanetin yolculuğuydu.
Ve bu yolculuk, dostlarının omuz omuza verdiği bir savaşla başlayacaktı.
İlk sefer ki gibi yalnız olmayacaktı.
Gölgeler ve Fırtına
Karanlığın Sınavı
Lumin, Akademi bahçesinde tek başına duruyordu. Gözleri kapalı, kanatları yarı açık; ışık ve gölgeyi dengelemeye çalışıyordu. Arkadaşları biraz uzaktan izliyordu: Kaya, Callista, Hiroshi, Halvard, Seraphius, Longwei ve Mirosgi. Her biri nefesini tutmuştu, çünkü Lumin'in enerjisi, havayı titreştiriyordu.
—Başla...
dedi Lumin kendi kendine, sessizce.
Bir anda gölgenin karanlığı yayıldı, toprağı sanki derin bir boşluk gibi yuttu. Ardından ışık, gölgeyi parçalayan bir güç gibi yükseldi. Ama Lumin sadece onları karşı karşıya getirmedi; dengesini sağladı, iki akımı spiral gibi birbirine sardı. Bu görüntü öylesine etkileyiciydi ki Longwei, Mirosgi ve diğerleri gözlerini alamadı.
---


İlk yorum yazan sen ol!
Henüz yorum yapılmadı