Önceki bölüm

Uzak bir tepenin yamacında Elder Yan, sessizce Shu Nox Lumin'i izliyordu. Kendi geçmişi ve Şeytani Tanrı'ya olan sadakati, onu sürekli tetikte tutuyordu. Klanın içindeki çatışmalar, Shu Nox Lumin'in ışık ve gölge tarafını test ediyor, Elder Yan'a stratejik hamleler yapma imkânı sağlıyordu.
.
.
.
.
.

Elder Yan'ın aklında sürekli planlar dönüyordu:

-Xianrong yaklaşmadan önce... gölge yanını tetikleyeceğim. Shu Nox Lumin'in gerçek potansiyelini görmek için en iyi zaman bu.

-Halkın inancı arttıkça... ışığı güçlenecek. Ama gölge tarafını doğru kullanmak, sınavın anahtarı olacak.

-Dış klanlar, bizim hareketlerimizi henüz fark etmedi. Ama zamanla her adım görünür olacak. Her strateji, hem Shu Klanı hem de Tanrı için bir test.

Shu Nox Lumin, köyün ortasında dururken, gökyüzünden süzülen ışığı ve halkın bakışlarını hissediyordu. Her gün, küçük mucizeler ve gözlemler ile halkın güvenini pekiştiriyor, aynı zamanda kendi içindeki gölge yanını tanıyordu..

Zaman oldukça yavaş bir şekilde ilerliyordu.

Halk, sessizce başlarını eğdi. Shu Nox Lumin'in ışığı ve gölgesi, yavaş yavaş dengeleniyor; insanımsı hareketleri, kısa cümleleri ve mucizeleri ile halkla birlikte yaşayan bir Tanrı hâline geliyordu.

Hermes, uzak tepeden raporladı:

-Dış tehditler yavaş yavaş kendini gösterecek. Shu Nox Lumin'in halkla etkileşimi güçlü ama gölge yanının tetiklenmesi kritik bir aşamada. Yüce Konsey, gelişmeleri izliyor.

Elder Yan, köyün sessizliğinde planlarını şekillendirirken, Shu Nox Lumin'in gölgesi ve ışığı birbiriyle dans ediyor; her gün biraz daha insansı, biraz daha güçlü ve sınavın etkisiyle olgunlaşan bir Tanrı ortaya çıkıyordu.

Shu Klanı’nın çevresinde, diğer klanlar, krallıklar ve imparatorluklar sessiz bir gözlem içindeydi.

Klanın yakınındaki vadilerde ve dağ eteklerinde, zor şartlar altında yaşamaya devam eden küçük kabileler vardı. Açlık, hastalık ve saldırgan doğa koşullarıyla mücadele eden bu insanlar, Shu Klanı’nda doğan Tanrı’nın mucizelerini duymuş, umut ışığı bulmuşlardı. Küçük gruplar halinde, Shu Klanı’na katılmak ve Tanrı ile birlikte güvenli bir yaşam kurmak için hazırlanıyorlardı.

Shu Nox Lumin, halkın arasından sessizce dolaşırken her bir bireyin korku, umut ve inanç dalgalarını hissediyordu. Küçük mucizeler yaratıyor, düşen bir çocuğu zarifçe kaldırıyor, kurumuş bir bitkiyi canlandırıyor, kaybolan bir hayvanı güvenle sahibine geri getiriyordu.

Her mucize, halkın inancını büyütüyor, gölge yanının ufak tepkilerini tetikliyordu.

Gökyüzünden Hermes, sessiz ve gölge gibi süzülüyor, Shu Nox Lumin’in her hareketini gözlemliyordu. Her küçük etkileşim, her mucize ve çatışma, Yüce Tanrı Konseyi’ne rapor olarak gidiyordu:

-Shu Nox Lumin’in gücü artıyor. Halkın inancı %87’ye ulaştı.

-Gölge yanının küçük patlamaları gözlemlendi, kontrol altına alınmalı.

Hermes’in gözlemleri, Shu Nox Lumin’in  dünyadaki güç dengelerini değiştirecek bir olay olduğunu gösteriyordu. Konsey üyeleri, bu yeni Tanrı’yı hem bir tehdit hem bir fırsat olarak değerlendiriyordu.

Elder Yan, uzak bir tepenin yamacında sessizce gözlemliyordu. Kendi geçmişi ve Şeytani Tanrı’ya olan sadakati, onu sürekli tetikte tutuyordu. Shu Nox Lumin’in gölge yanını ne zaman tetikleyeceğini, klan içindeki çatışmaları ve dış tehditleri hesaplıyor; her hamlesini stratejik olarak planlıyordu.

Klan içinde bazı liderler, Shu Nox Lumin’in mucizelerine güveniyor, bazıları ise hâlâ kendi çıkarlarını koruyordu. Shu Nox Lumin, bu çatışmaları izlerken kendi içinde düşünüyordu.

Günlerden bir gün, kuzey vadisinden gelen raporlar, küçük kabilelerin Shu Klanı’na katılmak için yola çıktığını gösteriyordu. Açlık ve zor şartlar, insanları Shu’nun Tanrısı’na yönlendirmişti.

Küçük kafileler, dağ yollarını geçerek kaleye yaklaşıyor, Shu Nox Lumin’in mucizeleri ve halkın anlatıları sayesinde umut buluyorlardı.

Ancak sessizlik her zaman güvenli değildi. Dağların derinliklerinden, zaman zaman mitolojik yaratıkların saldırıları oluyordu; devasa kurt sürüleri, kanatlı yaratıklar ve eski efsanelerden gelen canavarlar, köy ve kaleyi test ediyordu.

Shu Nox Lumin, küçük mucizeleriyle hem halkı hem de saldırıya uğrayanları koruyor, gölge ve ışığını dengede tutuyordu. Bir çığlık duyulduğunda, dev bir kurt sürüsünün yaklaşmasıyla birlikte, Shu Nox Lumin hızlı bir hareketle yaratıkları durduruyor; toprak ve taş arasında enerji dalgalarıyla mucizeyi gerçekleştiriyordu.

Hermes, tepeden her şeyi kaydediyordu:

-Mitolojik yaratıklar düzenli olarak ortaya çıkıyor. Shu Nox Lumin’in gücü artıyor, ama gölge yanının tepkisi risk oluşturabilir.

Elder Yan ise kendi planlarını sessizce şekillendiriyordu:

-Xianrong ve diğer klanlar yaklaşıyor. Mitolojik yaratıkların saldırıları, hem sınav hem de fırsat. Gölge yanını tetikleyecek… ve o zaman gerçek gücünü göreceğiz.

Shu Nox Lumin, kalenin ortasında dururken, sessizce içini hissetti. Gökyüzünden süzülen ışık, halkın duaları, küçük mucizeler, gölge yanının kıvılcımları… Hepsi bir araya geliyordu. Kendi sesiyle konuştu, soğuk ama nazik bir tonda:

-Dış dünya… zorluklarla dolu. Ama ben buradayım. Hep birlikte… ayakta kalacağız.

Shu Nox Lumin'in gelişinin üstünden aylar geçmişti. Zaman ilerlemeye devam ediyordu.

Küçük kabileler yavaş yavaş kaleye yaklaşıyor, halkın arasındaki çatışmalar ve korkular birleşiyor, Shu Nox Lumin’in gölge ve ışık dengesi sınanıyor, dünyadaki güç dengeleri yavaş yavaş şekilleniyordu.

Ve böylece, Shu Klanı’nın yükselişi ve Shu Nox Lumin’in sınavı, hem iç hem dış dünyada yavaş yavaş gizem, çatışma ve mucizelerle dolu bir döneme adım atmıştı.

Shu Nox Lumin sessizce kaleyi dolaşıyordu. Onun varlığı, halkın kalplerinde hem merak hem korku uyandırıyordu. Yavaşça küçük mucizelere alışmaya başlamışlardı.

Hermes, gökyüzünden her adımı ve hareketi izlemeye devam ediyor ve rapor veriyordu. Oldukça sistematik bir şekilde ilerliyordu.

-Shu Nox Lumin’in halkla etkileşimi %90 inanç seviyesine ulaştı. Küçük mucizeler etkili. Fakat halk alışmaya başladı. Bu durum bir bağımlılığa dönüşebilir ve o zaman mucize yokluğunda kaosa neden olabilir.

Kuzeyden, Xianrong Klanı ve yanında güçlü bir müttefik klan, karanlık bulutlar altında, askerî düzenle Shu Klanı’nın sınırlarına yaklaştı. Kara zırhları ve metalik silahları, güneşin ışığında parlıyor, her adımda toprak titreşiyordu.

Shu halkı sessizce izliyor; bazıları korkuyor, bazıları heyecanla Tanrı’ya bakıyordu. Küçük bir grup çocuk, Shu Nox Lumin’in çevresinde oynarken, rüzgarın taşıdığı enerjiyi hissediyor, gözlerindeki ışıkla titreyen kalpleri birleşiyordu.

Küçük kafileler, zor şartlar altında kaleye yaklaşırken rüzgârın taşıdığı enerjiyi hissediyor, Shu Nox Lumin’in varlığıyla cesaret buluyordu.

Belki bizi de korur ve bize mucizelerini gösterir inancı vardı.

Tam o anda bir şey oldu!

Dağların derinliklerinden, sessizliği bozan korkutucu bir uluma yükseldi. Mitolojik yaratıklar saldırıya geçmişti: dev kurt sürüleri, kanatlı canavarlar ve kadim efsanelerden doğmuş gölge varlıklar, Shu Klanı’nın etrafını sardı.

Bunca zaman bu tür olaylar tek tük gerçekleşiyordu. Bu yaratıkların sayıları hep minimum civarda oluyordu.

Her zaman da Shu Nox Lumin, harekete geçiyor ve o yokken kendi başlarına savunduğu evlerini Tanrıları kolayca koruyordu.

Fakat bu sefer işler önceki gibi değildi.

Ormanın derinlerinden gelen uğursuz ses, gökyüzünü bile titretti. Yabani yaratıkların ayak sesleri toprakta yankılandıkça Shu halkının nefesleri kesildi. Bu sefer sayı çok fazlaydı.

Karanlık gölgeler ormanın her yanından akıyordu. Çarpık boynuzlarıyla kara kurtlar, gözlerinden alev saçan yırtıcı kuşlar ve daha önce hiç görülmemiş devasa yaratıklar ilerliyordu.

Shu halkı korkuyla Tanrısına baktı. Şimdiye dek ne zaman çaresiz kalsalar, mucizeler onları kurtarmıştı. Ama bu kez, sessizce heykelin taş yüzüne yansıyan soğuk gözleri onların umudunu sınar gibiydi.

Shu Nox Lumin, yenidoğan bir Tanrı'ydı ama zaman geçtikçe halkının ona çok fazla bağlı hale geldiğini de gözlemlemişti.

Bu şekilde giderse Shu halkı onsuz hiçbir şey yapamaz hale gelecekti.

Böylece daha güçlü ve yetişkin bir Tanrı olabilmek için olgunlaşmaya başlamıştı.

Sonuçta hala bir sınavın içerisindeydi ve bir süre sonra Akademi'ye geri dönmesi gerekecekti. Bu insanlar onun yokluğunda da hayatta kalmayı öğrenmelilerdi.

Shu Nox Lumin, harekete geçmek üzereydi; ama içinde bir ses yankılandı:
“Onlar bana sonsuza dek yaslanmamalı. İnanç, kör bir bağlılık değil, güçlerini de hatırlamaları için bir yol olmalı. Bu savaş benim değil… onların savaşı olmalı.”

Heykelin gözlerindeki solgun ışık hafifçe titredi. Sonra halkın içine yayılan bir tını duyuldu: soğuk, nazik ama kararlı bir sesle konuştu.

- “Ayağa kalkın… Bu savaş sizin.”

Bir anda sessizlik oldu. Ardından yaşlı yetişimciler öne çıktı. Klanın yıllar önce unuttuğu teknikleri hatırlatır gibi ellerini göğe kaldırdılar.

Biri, toprağı mühürlerle işleyerek kalın taş duvarlar yükseltti.

Diğeri, kollarını açıp gökyüzünden keskin rüzgâr bıçakları indirdi.

Genç savaşçılar, ateş auralarını silahlarına işleyip yaratıkların üzerine atıldı.

Kadınlar çocukları korumak için ilkel ama cesur savunmalar yaptı, bazıları su teknikleriyle yaralıların kanını durdurdu. Uzun zaman sonra, Tanrılarına yalvarmak yerine kendi güçlerini ortaya koyuyorlardı.

Shu Nox Lumin sadece izledi. Ama izlemekle kalmadı, küçük mucizelerle onlara güç verdi.

Bir kılıç düşmek üzereyken parladı ve savaşçının ellerine yeniden güç verdi.

Ölmek üzere olan bir genç, göğsünde aniden bir sıcaklık hissederek yeniden ayağa kalktı.

Taş duvar çatlamak üzereyken görünmez bir aura onu birkaç saniye daha sağlam tuttu.

Bu küçük mucizeler, Shu halkının kalbine cesaret aşılıyordu. Diyordu ki;

Ben varım ama sizin kendi gücünüz de olmalı.

Çarpışma uzun ve acımasızdı. Kan toprağa karıştı, çığlıklar ormana yayıldı. Ama Shu halkı, kendi savaşını kendi gücüyle kazandı. Yaratıkların sonuncusu yere düştüğünde, köy meydanında derin bir sessizlik oldu.

Halk kan ter içinde, birbirine bakıyordu. Birçokları yaralıydı, ama gözlerinde bir parıltı vardı: Kendi güçlerine inanç.

Heykelin gözleri yavaşça parladı. Soğuk ama nazik sesi tekrar duyuldu:

- “İnancınız bana güç verir… ama kendi gücünüz size yol açar. Bugün Tanrınıza yaslanmadınız, kendi yolunuzu açtınız. Bu zafer sizin.”

Birçok kişi diz çöktü, gözyaşları içinde dua etti. Fakat bu dua, önceki gibi sadece yalvarış değildi; içinde saygı, minnettarlık ve özgüven vardı.

Shu Nox Lumin sessizce baktı. İçinde garip bir his vardı—gurur. İlk kez, kendini sadece bir Tanrı değil, aynı zamanda halkının büyümesine şahitlik eden bir varlık olarak hissetti.

Gökyüzü yavaşça aydınlanırken, Shu halkı yorgun ama dimdik ayakta duruyordu. Ve o günden sonra, bu gün “Halkın, Tanrı Şahitliğinde ki Savaşı” olarak anılacaktı.




novebo yorum yok

İlk yorum yazan sen ol!


Henüz yorum yapılmadı

Novebo discord sunucusu