Önceki bölüm

Şehrin fırtınaları, onların yanında artık sadece arka plandı; asıl savaş, gölgelerin içinde, sessiz ve ölümcül bir stratejiyle devam ediyordu.
.
.
.
.
.
.

Erinç ve Eski Eşi: Tehlikeli Buluşma

Akşamın karanlığı, şehrin taş duvarlarına düşen uzun gölgelerle daha da derinleşmişti. Erinç, tek başına, eski bir kafede buluşmayı kabul etmişti. Masanın üzerinde tek bir mum yanıyordu; alevi titrek, ama kararlılığını yansıtır gibiydi.

Kapı aralandığında, içeriye sessiz adımlarla eski eşi girdi. Gözleri Erinç’in üzerindeydi, bakışlarında bir karışım vardı: korku, özlem ve öfke.

Kadın, sesi titrek ama keskin bir şekilde konuştu.

- Erinç… Kızımızı görmek istiyorum.

Erinç, derin bir nefes aldı. Kızının yüzü zihninde belirdi; masum bir gülüş, geçmişin yükünden uzak bir çocuk. Ama o masumiyetin korunması için gölgeyle dans eden bir adama dönüşmüştü.

- Senin için tehlikeli olabilirim. Halk ne yaptığımı biliyor; gölgede doğan adaletim sınır tanımaz.

Kadın, gözlerini kırpmadan karşılık verdi:

- Tehlikeli olduğunu biliyorum, ama onun annesi olarak hakkım var. Ona sarılmak istiyorum.

Erinç’in bakışları karardı.

- O, benim dünyamda tek masum kalan. Sınırları unutursan… bedeli ağır olur.

Kadın, onun kararlılığını gördü, ama geri adım atmadı.

-Eğer karanlıkta yürüyorsan, yanında olamam. Ama kızıma da dokunamazsın.

Erinç ayağa kalktı. Mumu üfledi; alev söndü, gölgeler her yanı kapladı.

-Onu görebilirsin, ama yalnızca sınırlar içinde.

Kadın, Erinç’in gözlerindeki kararlılık ve tehlikeyi unutamayacağını biliyordu. Dışarı çıkarken sokak lambalarının altındaki gölgeler, Erinç’in sessiz tanıkları oldu.

Erinç ve Umay: Masumiyetin Gölgesinde

Sabahın ilk ışıkları şehrin üstüne soluk bir tül gibi yayılıyordu. Erinç, parkın uzak köşesinde bekliyordu. Adımlarını duyduğunda kalbi hızlandı.

- Baba!

diye seslendi Umay, kollarını açarak koştu.

Erinç diz çöktü ve kızına sarıldı. O an, mutlulukla korku iç içeydi. Küçük eller babasının yüzünü okşarken Erinç, bu masumiyetin korunması gerektiğini biliyordu.

-Seni çok özledim.

dedi sesi titreyerek.

- Sen benim babamsın.

dedi Umay.

Bu söz, Erinç’in yüreğine bir damla ışık düşürdü. Kızının varlığı, onun hem zayıf noktası hem de en güçlü dayanağıydı. Düşmanların dokunmasına izin veremezdi.

Parkın kenarında oturduklarında Erinç, sessizce düşündü: geçmişin ihanetleri, halkın gölgesi ve Anıl’ın sinsiliği… Ama artık tek bir amaç vardı: Umay’ı korumak.

Güneş yükselirken Erinç’in gölgesi uzun ve sert düşüyordu. Masumiyet ve karanlık, yan yana sessizce ilerliyordu.

Erinç ve Umay: Gölgede İş Birliği

Akşamın hafif rüzgârı, parkın ağaç dallarında yaprakları hışırdatıyordu. Erinç, Umay’la birlikte bankın kenarında oturmuş, sessizce plan yapıyordu. Küçük kızın bakışlarındaki keskinlik, çevresini dikkatle taramasını sağlıyordu.

Umay, sesinde ki şaşırtıcı olgunlukla konuştu.

-Baba, ben de yardım edebilirim.

Erinç’in gözleri parladı.

-Senin yaşında ki hiçbir çocuk böyle düşünmemeli.

Umay başını salladı.

-Ben de gölgede yürüyebilirim.

Erinç kızının ellerini tuttu.

-Sana güveniyorum. Ama olmaz. Senin güvenliğin her şeyden önemli.

Bir süre sessizlik oldu. Sonra Erinç ciddiyetle konuştu.

-Bırak, baban senin için her şeyi halletsin. Sen sadece oyun oynamalı ve gülümsemelisin.

Güneş batarken baba-kız parkın kenarında yürüdü. Gölgeler uzuyor, dallar dans ediyordu.

-Umay'ım... Annenle görüşmek ister misin?

Umayın gözleri parladı sonra söndü. Küçük kafasını iki yana salladı ve reddetti.

-İstemiyorum. Annemle sen küstünüz. Bu yüzden ben de küstüm.

Baba-kız, birlikte biraz daha yürüdükten sonra evlerine geri döndüler.

-Erinç, Umay ve Anıl: Gölgede Yeni Hamle-

Akşamın son ışıkları, şehrin üzerinde soluk bir tül gibi yayılıyordu. Erinç, parkın kenarında yürüyen kızının küçük ellerini tutarken, gölgeler hafifçe uzuyor, binaların arasında sessiz bir oyun başlıyordu.

Umay, günün yorgunluğuyla babasının yanında sessizce yürürken, Erinç’in zihni hâlâ parkta geçen o sessiz anların ağırlığını taşıyordu.

Eve döndüklerinde, Erinç kapıyı sessizce açtı ve kızını salona götürdü. Masumiyetiyle dolu bakışlarını Erinç’in gözlerine kilitleyen Umay, evin sıcak ışıkları altında güvenli bir liman bulmuştu.

Erinç, kızının omzuna elini koyarak hafifçe gülümsedi, ama zihninde karanlık bir farkındalık hâlâ aktifti. Umay uykuya dalarken, Erinç sessizce mutfağa geçti, elinde kahve fincanı, kendi iç sesine fısıldadı:

- Masumiyetini korumak… bu benim en büyük sorumluluğum. Seni güvenli bir yerde yaşatmak istiyorum.

O sırada şehirde bir başka plan sessizce şekilleniyordu. Anıl, loş ışıklı bir kafede eski dosyaları karıştırıyor, geçmişin kanlı izlerini yeniden canlandırıyordu. Çocukluğuna dönük anılar gözlerinin önünde canlandı:

Küçük bir çocuk olan Anıl, gece vakti evlerinin kapısına giren bir hırsızla ailesinin ölümüne tanıklık etmişti. O küçük beden, çaresizlikle çırpınırken, adaletin yerine getirilmediğini öğrenmişti; hırsız serbest kalmış, Anıl ise öfkeyi ve intikam arzusunu içinde saklamak zorunda kalmıştı. O an, onun gölgede yürüyen adaletinin ilk kıvılcımı olmuştu.

Ona sahip çıkan kişi ise Erinç olmuştu. Hiçbir akrabası onu istememişti. Büyük bir sorumluluk almak istememişlerdi.

Şimdi, yıllar sonra, Anıl’ın gözü bir kurbana takıldı. Hırsızın serbest kalmasının izlerini süren bir kişi; artık saygın görünen, çevresinde güven veren bir adam. Ama Anıl biliyordu ki bu maske, geçmişin kanlı yükünü gizliyordu.

Anıl, kendi kendine sessizce konuştu.

-Bu kez… Bu kurban benim. Benim adaletim, benim intikamım olacak.

Anıl, bilgisayar ekranında kurbanın günlük rutinlerini inceledi; hangi saatlerde yalnız kalıyor, hangi sırada güvenlik zafiyetleri var… Her detay, gölgede doğan planın bir parçasıydı. Her hareket, geçmişin acısını bir adım daha yaklaştırıyordu.

Gözleri, ekranın yansımasında parıldıyordu; kararlılığı Erinç’in gölgesindeki sert kararlılıkla paralel, ama daha kişisel ve acı dolu bir hırs taşıyordu.

Anıl için bu, sadece bir plan değildi; çocukluğunda kaybettiklerinin bir tazminatı, içindeki öfkenin somut hâliydi.

O gece, şehrin ışıkları altında sessiz bir savaş başlıyordu. Erinç, evinde kızının huzuruyla sarılırken, Anıl kendi gölgelerinde yeni bir hamle planlıyordu. Bu plan, hem geçmişin intikamı hem de geleceğin tehdidi olacaktı.

Ve Anıl, sessizce fısıldadı:

-Kimse bana adaleti vermezse… ben kendi adaletimi yaratacağım.

Gecenin karanlığı, iki farklı gölgenin dansıyla doluydu; biri korumak için, diğeri intikam almak için. Şehirde herkes uykudayken, gölgeler çoktan savaşın ilk hamlelerini atmıştı.

---

Erinç ve Anıl: Gölgedeki Plan

Gece, şehrin üzerini kalın bir karanlıkla kaplamıştı. Erinç, çalışma odasında sessizce bekliyordu; her köşe, her gölge, onun kontrolündeydi. Anıl kapıyı sessizce açtı ve Erinç’in karşısına geçti. Gözlerindeki kararlılık ve hafif titreyen öfke, yılların birikmiş acısını gizliyordu.

Anıl, soğuk bir sesle konuştu.

- Kurban hazır. Onu nasıl ortadan kaldıracağını biliyorum. Bu sefer hata yok, Erinç.

Erinç, Anıl’a baktı; gözlerinde hem sakin bir tehlike hem de derin bir kararlılık vardı. Ellerini cebine soktu, gölgesini duvara vurdu; uzun, keskin ve sessiz.

- Anıl, her detayı biliyorum. Merak etme hiçbir sorun yaşanmayacak.

Anıl, bilgisayar ekranına yöneldi ve kurbanın günlük rutinlerini, güvenlik kameralarının zamanlamalarını ve çevresindeki korumaları detaylı şekilde gösterdi.

- Bu saatte yalnız kalacak. Kapı aralanacak, ışıklar kısılacak… ve sen… sen bunu bitireceksin. Ben tüm dijital izleri sileceğim. Kimse bir şey anlamayacak.

Erinç, sessizce başını salladı. Her ayrıntıyı zihninde canlandırdı; kurbanın bulunduğu dar koridor, kaçış ihtimali, alarm sistemleri… Her şey, gölgede doğan adaletin planına uygundu.

- Hazırım, bunu bitireceğiz. Hem senin intikamın hem de adaletin için.

Anıl’ın gözleri parladı. Bu, sadece bir plan değil, onun çocukluğunun kırılmış bir parçasını tamamlama fırsatıydı. Erinç’in sessiz kararlılığı ise işin garantisiydi.

Gece sessizliğinde, şehir kendi nefesini tutmuş gibiydi. Erinç, paltosunu giydi, eldivenlerini taktı; gölgesi, dar sokakların üzerine düştü. Anıl, evde bilgisayar başında bekliyordu; her hareketi, her ışığı, her kamerayı kontrol edecekti.

Kurbanın binasına yaklaşırken Erinç, gölgelerle bütünleşti; sessiz adımlar, kararlı nefesler, planın kusursuz ilerleyişi… Kurbanın hiçbir fikri yoktu. Bir anda kapı aralandı, Erinç içeri girdi. Dakikalar süren sessizlik, bir nefes kadar keskinti.

Ve ardından… her şey bitti. Kurban, gölgede doğan adaletin kararlı ve sert eliyle yok edilmişti. Erinç, nefesini kontrol ederek geriye çekildi; izi, kokusu, sessizliği tamamen silinmişti.

Anıl, bilgisayar başında tüm dijital izleri sildi; kameraların kayıtları, alarm logları, çevredeki tüm veri… Hiçbir iz kalmamıştı. Sadece sessizlik vardı. Ve bu sessizlik, ikisinin kararlılığının sessiz bir kutlamasıydı.

Erinç eve döndüğünde, Umay hâlâ odasında uyuyordu. Babasının karanlığı ve gölgede yürüyen adaleti, kızının masumiyetini korumak için bir kez daha devredeydi. Anıl’ın intikamı tamamlanmıştı ama Erinç için iş hiçbir zaman bitmezdi; gölgeler her zaman bekler, her zaman yeni planlar gerektirirdi.

Erinç, sessizce pencereye yaslandı; şehir ışıkları altında gölgesi uzun ve sert düşüyordu. İçinde hem soğuk bir tatmin hem de yeni bir farkındalık vardı: Adalet, gölgede yürüyen ellerin kararına kalmıştı ve o eller, en soğukkanlı hâliyle her zaman hazırdı.

---




novebo yorum yok

İlk yorum yazan sen ol!


Henüz yorum yapılmadı

🔒 Erişim Gerekli

Bu içerik yalnızca 18 yaş ve üzeri kullanıcılar tarafından görüntülenebilir.
Lütfen giriş yapın veya kayıt olun.

Novebo discord sunucusu