Mike sürekli benimle yakınlaşmaya çalışıp duruyordu. Ondan ne kadar nefret ettiğimi, nasıl da küçük bir çocuk gibi kıskandığımı biliyor olması gerek. Onun bir suçu olmadığını biliyorum ancak öyle hissetmeden edemiyorum.

“Mike, git buradan.”

Ayrıca onunla ne zaman konuşsam babam kızıp duruyordu, babam olmasa bile onunla konuşmak bile beni ürkütüyordu.

“Neden benden bu kadar nefret ediyorsun?”

Derin bir iç çektim. Onu öldürmemek için kendimi gerçekten zor tutuyordum. Bir de bunu bana soruyor muydu? Her zaman ön planda olan çocuk o! Sürekli, düştüğünde kaldırılan çocuk o!

“Bak, annenle baban benimle konuşmanı istemiyor. Senin yüzünden ben dayak yemek istemiyorum, siktir git şuradan.”

İnat etmiş, gitmiyor!

“Aptal.”

Aşağı kata inerken peşimden geliyordu. Yemin ediyorum, yemin ediyorum kafasını kıracağım şimdi.

“Maria, al şu çocuğunu başımdan.”

Ayakkabılarımı giyerken güçlük çekiyordum. Yanıma geldi ve bana baktı.

“Nereye gidiyorsun? Baban evden çıkmamanı söyledi.”

Onu umursamadım. Baban evden çıkmamanı söyledi! Sana ne, kendi kararımı kendim veriyorum. Hiçbir şeyim bile değilsin.

Ayağa kalkıp kapıdan çıkmak üzereyken bileğimden tuttu.

Hızla elinden kurtulup onu iyi bir ittirmiştim. Sinirlendim. Öfkem neredeyse vücudumu devralacak iken ona baktım, yere düşmüş.

“Babamın ya da senin verdiğin kararlar umrumda değil! Bana sahip çıkmayıp üstüne üstlük bir de beni kısıtlayamazsınız! Özellikle de sen! Babamı benden çaldınız!”

Evden çıktım, kapı açık kaldı. Aptal orospu, keşke onu öldürsem. Keşke bütün herkesi öldürsemde herkes yok olsa! Ben yaşayamıyorsam hiç kimse yaşamamalı!

“Yavaş yavaş olman gereken şeye dönüşüyorsun. Gerçekten herkesin kaybolmasını istiyor musun?”

Biraz arkamda yürüyen kendimi dinliyordum. Umursamazlıktan geliyormuş gibi davranıp cebimdeki parayı kontrol ettim.

Mike’ın kumbarasından çalmıştım.

Almak diyelim.

“Beni duymazdan geliyorsun ancak bir gün bana hak vereceksin.”

Adım sesleri bile rahatsız ediciydi. Gitmesini istedim. Peşimden ayrılsın istedim ama yürüdüğüm yol boyunca peşimden dırdır ede ede geldi.

Önceden buluşma ayarladığım çocuğu bankta bekliyordum. Almam gereken madde vardı. Kafam bu günlerde daha da doluydu. Hatta bu her zaman peşimde olan kendim, bir türlü beni rahat bırakmıyordu.

Çocuk yanıma oturdu.

“Dostum uyuşturucuyu azıcık azalt, benden daha fazla torbacı gibi duruyorsun.”

Bana bakmadan fısıldamıştı.

“Uyuşturucu ile alakası yok.”

Kimse gerçekten yaşamadığımı bilmiyor. Ruh gibi geziniyorum, günden güne daha da ölüyorum. Herkes bu uyuşturucuyu eğlencesine içtiğimi zannediyor.

“Al.”

Bir gazete uzattı. İçinde maddem vardı.

“Para nerede?”

Başımla hafifçe işaret ettim, göze batmayacak bir hareketti.

“Kaydırağın solunda ki boşlukta, bir çocuk bulmadan gitte al.”

Genelde gizliden gizliye böyle alırdık. Her an her şey için.

“Dikkat et, içinden düşürme.”

Ayağa kalktım ve olduğum yerden uzaklaşarak gazeteyi açtım. Uyuşturucuyu alacakken gazetede ki bir yazı gözüme çarptı.

“Öz oğlu tüm ailesini katletti!”

Maddeyi dalgınlıkla çöpe attım, gazeteyi atmam gerekiyordu. Hızla çöpe elimi sokarak karıştırdım ve buldum. Aptal kafam.

Çöpe gazeteyi attığımda üzerinde bir sürü çıyanın gezdiğini gördüm. Cümlelerdeki, paragraflardaki harfler yavaş yavaş kayıp birleşiyorlardı ve kocaman “BEYNİNİ PATLAT” yazısı oluşturuyorlardı.

Yüzümü ovalayıp kaçtım.

Kendimi öldürmeliyim.

Bir sokak arasına girdim. Favorim olan bir sokak arasıydı. Toz halinde içi dolan paketi açtım. Bağımlı değildim, sadece kafamı susturmak için bunları çekiyorum. Kimse bir bağımlı olmayı istemez.

Elimi kaldırdım, üzerine tozu olabildiğince dikkatli döktüm ve burnumu yaklaştırarak içime çektim. Başımı yukarı kaldırdım ve burnumu hızlıca sıvazladım. Daha iyiydim. Uyuşturucuyu bu yüzden seviyordum. Bana insan olduğumu hatırlatıyordu.

Akşam oldu. Eve geldiğimde kafam daha yeni yeni geliyordu. Başım dönüyordu ama dengemi sağlayabiliyordum. Gözlerim kararıyordu ara sıra ancak dayanabiliyordum. Olabildiğince belli etmemeye çalıştım.

İçeri girdiğimde babam beni bekliyordu. Kadın kesinlikle onu yere düşürdüğümü söylemişti ona.

“Gel buraya.”

Derin bir iç çektim ve kapüşonumu kafamdan indirip onun yanına gittim.

“O orospu sana mızıkçı bir velet gibi anlattı değil mi?”

Belli ki bu onu daha da çıldırtmıştı. Başım ağrıdığından dolayı alnımı ovalayıp gözlerimi kırpmıştım.

Ona baktığımda bir yumruk yedim. Anında burnum kanamıştı zaten. Hızla elimle tuttum kanamayı.

“Annenle düzgün konuş!”

Annem mi? Gülmemi içimde tutamadım. Kanayan burnumdan elimi çekip güldüm. Bu beni öyle bir güldürmüştü ki karnımda bir ağrı oluşturmuştu.

Babam bana manyakmışım gibi baktı, belki fark etmiştir kafayı yediğimi!

“Annem mi? Annem değil o.”

Gülmeyi kesip ciddi bir surat ifadesi takındım.

Omzumun üzerinden arkama baktığımda kadının bizi seyrettiğini gördüm.

Babama geri baktım ve konuşmadan önce derin bir nefes alıp verdim.

“Benim annem toprağın altında, o orospu benim annem olamaz. Sende ne çabuk unuttun annemi değil mi!?”

Bana tekrar bir yumruk atacaktı ki tuttum. Bileğini sıkarken indirdim ve şöyle söyledim:

“Benden nefret etmenin sebebi bu, değil mi? Artık anlıyorum. Anneme o kadar çok benziyorum ki karşında hep onu görüyorsun. Yıllarca hırsını alamadığından, seni bırakıp gittiğinden öfkelisin ve bu öfkeyi benden çıkarıyorsun!”

Sessiz kaldı. Doğruyu yalanlayamadı.

“O günde dediğim gibi, annem yerine senin ölmeni dilerdim. Şimdi bu yüzden…”

Yüzümü elimle hızlıca sıvazladım, cümleleri kurmakta zorlanıyordum. Kelimeler sanki dudağımdan düşüyor.

“…sakın benim hayatıma karışmaya kalkışmayın! Özellikle sen!”

Göğsünden ittirdim.

“Hayatımı mahvettin lan! Senden nefret ediyorum, bana yaşattıklarını sana yaşatmamak için zor dayanıyorum. Seni öldürmemek için zor duruyorum.”

Odama çıkmak için ilerlerken durdum ve ona döndüm. “Uykuları güvende değil.” dedi bir ses. Odamın yoluna geri koyuldum.




user

Çıyan olarakda düşünme öldür kaç, büyük ihtimal zaten 1,5 aydır kayıp konumunda olduğun için polis senden şüpelenmez

Novebo discord sunucusu