Bay Sheldon beni yüzüncü kez arıyordu sanırım. En sonunda susması için açma kararı aldım.
"Ulan çocuk niye açmıyorsun lan telefonlarını!"
Direkt bağırarak telefonu açtığından sesi kulağımda patladı, bu yüzden uzaklaştırdım.
"Bilmiyorum."
Yürüyerek konuşmaya başlamışken yanımda bir araba durdu ve kornaya basıp durdu. Dönüp baktığımda arabanın içindeki adama baktım.
Babam. Bay Sheldon ne olduğunu sorup duruyordu ancak cevap veremeyecek kadar şaşırmıştım.
"Bin hadi, eve gidiyoruz."
Duymazdan gelip yürümeye başladım. Peşimden geliyordu arabayla.
"Ulan binsene çocuk! Ne inatçısın!"
Bay Sheldon ne olup bittiği sormaya devam ediyordu.
“Babam, beni almaya gelmiş."
Bana binmemi söyledi ama ben istemiyordum. Onunla dönmeyecektim. Sokakta yaşarım daha iyi, zaten sokakta yaşıyorum.
“Xanthus, sana bin diyorum."
Bay Sheldon'a telefonu kapattığımda arabadan indi. Bileğimden hızla tutup sürüklemeye başladı. Sıkarak yeterince acıtıyordu. Belli ki eli kaşınıyordu ve biricik oğlu Mike’ı dövemiyordu.
Beni arabaya bindirdi. Bileğimi bıraktığında hızla sıvazladım. Yanıma geri bindiğinde bana bağırmaya çoktan başlamıştı.
“Gerçekten inatçısın ha? Bir buçuk aydır neden eve gelmiyorsun?!”
İnmeyi denesem bile kapıları çoktan kilitlemişti bile. Arabanın içi ise o kadının -üvey annemin- parfümü buram buram kokuyordu.
“Çok umursuyorsun ya.”
Bana çenemi kapatmamı ve eve döneceğimi söyledi.
Eve döndüm. Her zaman ki hayatıma. Burada yaşamak istemiyorum, yaşamak istemiyorum. Karanlık odama çıktım. Sandalyede oturan cüsse bana aitti. Gözleri ile sadece beni takip ederken onu umursamazlıktan gelmeye çalıştım.
Bana öldürmemi ya da ölmemi söylerken görmezden gelmek oldukça zordu. Kendimle baş başa kalmak oldukça korkunçtu.
“Git burdan.”
Tepkisiz, sadece gözleriyle beni takip etmeye devam ediyor. Yatağıma yatarak ona doğru sırtımı döndüm. O sırada ensemde bir nefes hissettim, doğrudan dibimde olmalıydı.
Fısıldadı. “Yatakta çıyanlar var.”
Ayak ucumdaki çıyanları hissettim, çıyanların ayakları.
Hızla kalkıp bacaklarımı kendime çektim. Bana doğru gelirken yataktan kalkarak uzaklaştım. Bana yaklaşıyorlar, gittikçe daha da fazlaşıyorlar; yatağın altından çoğalıyorlar. Paçalarımdan yavaş yavaş giriyorlar ve her yerimde onları hissediyorum. Titremeye ve terlemeye başlamıştım bile. İçimden ne kadar çırpsam bile devamlı gelmeye devam ediyorlardı.
Telefonuma mesaj gelmesiyle kapının açılması bir oldu. İçeri giren küçük kardeşim Mike’tı.
“Xanthus-“
Kalbim sıkışmaya başladığında elimi göğsüme koydum.
“Siktir git.”
Endişeli bir ifade vardı yüzünde.
“Siktir git dedim sana ne duruyorsun!”
Çıktı. Çıktığı anda yere düştüm ve dizlerimin üzerinde durarken ellerimi yere koydum. Gözlerimi sımsıkı kapattım ve elimden geldiğince çıyanların olmadığına kendimi ikna etmeye çalıştım.
Neyse ki telefon titreyerek çaldığında gözlerimi açmak zorunda kalmıştım. Gitmişler.
Üstüm, başım, saçlarım her yerim sırılsıklamdı. İnatla çalan telefona yaklaşıp açtım. Kim olduğuna bakmayı bile unutmuştum ki açar açmaz konuşan Bay Sheldon’un olduğunu anlamıştım.
“Xanthus, iyi misin?”
İyi miyim? Az önce yine kafayı yedim, her saniye biraz daha kafayı yiyorum.
“İyiyim, sorun yok.”
“Seni almaya geleyim mi? Eğer istersen her zaman gelebilirim.”
Babamın durumunu az çok, bana şiddet gösterdiğini biliyordu. Bana yardımcı olmadıklarını da biliyordu.
“Sorun yok, birkaç gün idare edeceğim.”
Benim için endişelendiğini, soluklandığında anladım.
“Öldürüceksin beni.”
Bay Sheldon’un benim için neden bu kadar endişelendiğini bazen sürekli sorguluyordum. Ama biraz düşününce bana cevap veriyordu. Birkaç hafta önce onda kaldığım ilk gün bana dediği şey aklıma geliyordu.
“Xanthus, seni Sarah gibi görüyorum, çocuğumuşsun gibi; bu yüzden senin için endişeleniyorum, böyle görmeye dayanamıyorum.”
Beni gerçekten çocuğu gibi gördüğüne inanamıyorum. Babam benim için baba olmamışken, nasıl sadece lise boyu öğrencin olan birisini çocuğun gibi görüp baba olabilirsin ki?
Demek ki baba olmak için kan bağı şart değil. Kan bağı olamasına rağmen baba olmayı beceremeyenler var.
“Xanthus, o evde kalmaman gerektiğini biliyorsun. Burada sana yardım edebilirim ama orada kimse sana yardım edemez. Ya James’e zarar verdiğin gibi onlara da zarar vermek istersen? Ne yapacaksın?”
James’e yaptığım şey için hâlâ benden ürküyor muydu? Eminim ki aklından hiçbir zaman çıkaramıyordur.
“Bir şey olmaz, en fazla küçük kardeşimi öldürürüm.”
Şaka amaçlı söylemiştim ancak tabii ki kırk yaşında ki bir adamın bunu şaka olarak algılayacağını düşünememiştim.
“Xanthus!” Uyarı ses tonu.
“Tamam, tamam. Şaka yapıyorum zaten.”
durum kardeşi yerine babasını öldürmeye evrilicektir buna eminim