Birkaç gündür Seth ile buluşuyorduk, aslında her doktor seansımdan sonra onunlaydım.
Sürekli uyuşturucu içiyor, zihinlerimizi boşaltıyorduk.
Aslında bana iyi gelen şey terapi mi, uyuşturucu mu yoksa yeni bir dost Seth miydi anlayamıyordum.
Eve geç saatlerde geliyordum, Seth bazenleri benim odamda kalıyordu.
Bir gün ilk tanıştığımız parkta bekliyordum onu, çok geç kalmıştı ve bir an önce vücudum çok fena bir şeyler istiyordu.
Bacaklarım sallanıyor, avuçlarımı tırnaklarımla kazıyordum.
Daha sonrasında sokaktan bir ses duydum, bir gümbürtü sesiydi.
O tarafa baktım, insanlar bana bakarken. Garipsemediğim, çok alışık olduğum bakışlar.
Yavaşça ayağa kalktım, karanlık sokakta gelen gümbürtü sesinin devrilmiş bir çöp kutusuna ait olduğunu tahmin ettim. Neden kontrol ediyorum ki bu sokağı? Altüstü bir kedidir.
Ödüm bokuma karışıyor, tekrardan aynı şeyleri yaşamaya mı başlıyorum?.. Korkudan göğüsüm yükseliyor ve iniyordu, nefesim daralıyordu.
"Getireceksin lan o parayı! Duydun mu?!"
Yerde oturan, başı aşağı eğik ve cüssesi bir o kadar tanıdık olan çocuğu gördüm. Suratından kanlar akıyordu.
Bu Sethti.
Geçenlerde bir çocuğa borcu olduğundan bahsetmişti, bu o çocuk olmalıydı. Boyu uzundu ama pekte iri yarı değildi.
Seth'in yanına yavaş adımlarla ilerlerken ona tekme atan çocuğu ittirdim.
Hızla eğildim ve şuuru açık mı, kapalı mı bilmediğim Seth'in yüzünü hafifçe tutarak kaldırdım.
Gözü morarmıştı, burnu ve dudağı fena halde kanıyordu, ağzının içi ise kanla dolmuştu. James’in beni dövdüğü hâlimi hatırladım.
Kolunu tutup omzuma attım, sonra da elimi onun beline sardım.
Sırık oğlan arkamızdan sesleniyordu ancak Sethten başka bir şeye odaklanamıyordum. Onu taşırken zorlanıyordum, ama her adımında yere suratından bir kan damlıyordu.
Dudaklarının arasından çok yavaş bir şekilde alıp verdiği nefesi fark edebiliyordum. Dayanmalı. Dayanmazsa öleceğini düşündüm ve bu beni çok korkuttu.
İliklerime kadar titrediğimi hissettim. Tek arkadaşımıda kaybetmek istemiyorum, Vanessa gibi olsun istemiyorum.
Evimin kapısına geldim, Seth'i güçlükle tutarken ayağımla kapıya vurdum. Sheldon gelip açtığında dehşete düştü ve nefret ettiği çocuğu hızla içeri aldı.
“N'oldu? Xanthus! N'oldu!"
Onu hemen koltuğa yatırdı. Nabzını kontrol ederken içeriden ilkyardım çantasını getirdim.
Sheldon onunla ilgilenmeye başlamışken, korkuyla koltuğun karşısındaki sehpaya oturdum.
Bacaklarım titrerken tırnaklarımı kollarıma bastırmaya başladım.
Bir sevdiğimi daha kaybedeceğim diye ödüm bokuma karışıyordu! Nefesim iyice daralıyordu, kalbim sıkışıyordu.
“H...hastaneye... hastaneye mi gitsek?... S...sheldon?..."
Sheldon cevap vermedi, bu beni daha da ürküttü.
"Bir şey... huff... bir şey... s...söyle."
Shledon'un omzunun üstünden Seth'e baktım. Gözleri kapalıydı, hâlâ kanlı dudaklarının arasından nefes alıp veriyordu. Oradaki kanları hızla temizledi, burnundakileri de.
“Buz getir."
Hemen ayağa kalktım ve buzluktan istediği buzu getirerek ona uzattım. Ayrıca getirdiğim bir beze sardı ve gözüne yerleştirdi.
Korkuyla hâlâ seyrederken, dilime gelen kelimeleri söyleyemedim, aksine yutarak boğazımda düğümledim. Avuçlarımın içlerine hâlâ tırnaklarımı batırıyordum.
Sonra yumuşak bir şey hissettim avucumun içinde. Sıcak ve ufak.
Baktığımda Sarah'ı gördüm. Ellerine kanlar bulaşmıştı, avucumdan akan kanlar.
“Gel."
Sürükledi beni peşinden, ufak eliyle beni çekiştirirken az da olsa sakinleştiğimi hissettim.
Hafifçe ittirdi ve beni koltuğa oturttu. Sonra kucağıma çıkıp oturdu, gülümsedi, ellerini boynuma sararak göğsüme başını yasladı.
Gümbür gümbür atan kalbim yavaşladı, nefesim normale dönmeye başladı. Onun küçük omuzlarına ellerimi koyarak sarıldım. Sonra da başımı, onun başına yasladım.
“İyi olacak."
"İyi olacak."
Galiba benim huzur dediğim ya da... bilmiyorum insanların bunu nasıl adlandırdığını ancak iyi hissettiğim yer burasıydı.
Küçük kardeşimin yanımda olması. Bana her seferinde, her türlü krizimde, ince ve tatlı sesiyle, "İyi olacak." demesi, her şeyi iyi yapıyor.
Çünkü iyi oluyor. İyi olmak zorunda. Küçük kardeşim öyle dediği için.
İlk yorum yazan sen ol!
Henüz yorum yapılmadı