"Xanthus!"
Çıyan.
"Ayağa kalk Çıyan!"
Ben Çıyan değilim.
"Duyuyor musun beni! Ayağa kalk Çıyan!"
Sıradan destek alarak ayağa kalktım. Etrafıma baktığımda sınıftaki tüm gözler benim üzerimdeydi. Gülüyorlardı.
"Soruyu yap."
İlerledim. Gergindim. Bay Sheldon’un uzattığı tebeşiri alarak tahtaya baktım. Arkamda fısıldaşıyorlardı. Gülüşüyorlardı. Tüm vücudum titredi, nefesim daralmaya başladı.
"Yap artık, daha neyi bekliyorsun!"
Soruyu okudum. Görüş alanım kararıyor ve titriyordu; doğru düzgün odaklanamıyordum. Elimi kaldırarak cevabı yazmak üzereyken tebeşir aslında bir çıyanmış. Çıyan elimden geçip koluma geldi. Kıyafetimin içine girdi. Tüm bacaklarını her yerimde hissettim. Hızlı hızlı nefes alıyordum, vücudum titremeye başlıyordu. Öğretmen bir şey diyordu, anlamıyordum; arkamdakiler daha çok gülüyordu. Çıyan göğsümde geziniyor, boğazıma kadar çıkıp soluksuzluktan araladığım dudaklarımın arasından ağzımın içine giriyordu. Soluk borumda, her bir ayağı boğazımı gıdıklıyordu. Sanki bir kıl gibiydi. Ellerimi boğazıma atıp sıktım. Öksürdüm. Çıyan akciğerlerime doğru iniyordu. Geriye tökezledim, sırtımı masaya çarpıp yere düştüm.
"Xanthus, ne yapıyorsun!"
"Ç... çıyan! Çıyan içeride!"
Öğretmen eğilip suratıma baktı.
"Ne çıyanı? Ne diyorsun oğlum sen?"
Elini alnıma koydu, sonra yanağıma.
"Çıyan falan yok, uykusuzluktan gözün yanılmış olmalı; kalk bir revire git."
Çıyan'ı artık hissetmiyorum, akciğerlerimde uyuyakalmış olmalı.
"Hayır! Bir çıyan var! Yemin ederim! İçimde!"
Sınıf haykırarak güldü.
"Buradaki tek çıyan sensin, içinde başka bir şey olacak."
"Dean!"
Öğretmen beni kaldırdı.
"Çıtınız çıkmayacak!"
Kolumdan tutarken çantamı hızla uzatan bir öğrenciden aldı ve sınıftan çıkardı. Beni tutarak revire götürüyordu.
"Çıyan... bir çıyan..."
Öğretmenin iç çektiğini duydum ve kırk tane çıyanın cızırtılı sesini.
"Xanthus, çıyan yedin mi?"
Vücudum titriyordu. Çıyan yemek mi?
"Yemek yedin mi dedim?"
Yutkundum. Eğer onu yutabilseydim bir çıyan yiyecektim. Günün ilk öğünüydü.
"H... hayır."
Omzumdan tutarak sıvazladı. Korkuyla tekrardan titredim.
"Babanı aramamı ister misin?"
Revire girdik ve beni sedyeye oturttu. Tekrardan ateşime bakıyordu. Hemşire yanıma gelip görevi üstlenmişti.
"Nerede bilmiyorum... Gelmeyecek."
Hemşire bana birkaç soru sormaya başladı. Hiçbirini duymuyordum ama soru sorduğundan emindim.
"Yat, dinlen biraz tamam mı? Uykusuzluktan hep."
Uzandım. Uykusuzluktandır tabii. İstemiyordum. Yatmak istemiyorum. Çıyan... çıyanlar sanki her yerimde! Yatmaktan korkuyorum, sanki paçalarımdan girip bütün vücudumda gezeceklermiş gibi hissediyordum. Korku, bütün vücudumu aynı yedi yüz elli ayaklı ancak metreler boyu bir çıyan sarıyormuş gibi hissettirdi.
"Xanthus, baban açmıyor."
Demiştim. Açmadı bile. Açsa gelecek mi sanki? O beni umursasaydı beni çıyanların içine atmazdı! Lanet olası yirmi çift ayağı olan böceklerden nefret ediyordum!
"Eve gideyim."
Kalkarak çantamı aldım. İkili beni durdurmaya çalışıyordu ancak durmadım. Hızlı adımlarla olabildiğince bu karanlık görünümlü okuldan çıktım. Temiz hava içimi temizledi. Serinlik, bir çıyan olduğumu değil de insan olduğumu tekrardan hatırlattı bana. Çantamı sıkıca tutmuş eve yürürken olabildiğince çabuk olmaya çalıştım. Ürkütücüydü. Sanki bir şeyler beni takip ediyormuş, seyrediyormuş gibiydi. O kadar korku doluydum ki halimi sorgulayacak durumum yoktu.
Kafayı mı yiyorum? Birisi yardım etsin, kafayı yiyorum! Tanrım, çıyanlar artıyor! Sanki beni seyredenler birer insan kılıklı çıyan!
Tüm vücudum titriyordu. Çantamda bir şeyler kıpırdıyor. Sırtımdan önüme çektiğimde fermuarı açtım. Bir o kadar kalbim yerinden fırlayacaktı. Fermuarı açtığım gibi içinden çıyanlar sızdı. Sahip oldukları ayaklardan daha fazlalardı! Geriye fırladım ve çantaya bir tekme attım. Daha çok yayıldılar. Tüm kasabayı kaplayacaklardı sanki. Onlara gitmeleri için bağırdım ama devamlı üzerime geliyorlardı.
Omzumda bir şey hissettiğimde yerimden sıçradım. Çıyan! Hayır, sadece Bay Sheldon.
"Xanthus, iyi misin?"
Cevap vermedim. İyi olup olmadığımı bilmiyorum ki.
"Gel seni bir hastaneye götürelim, gerçekten iyi değilsin."
Başımı iki yana salladım. Hastane istemezdim. Hastaneden nefret ederim ben.
"Sadece… eve bırakabilir misiniz?"
Çantamı yerden alarak fermuarı kapattı. Çıyanlar yoktu.
"Emin misin?"
Başımı olabildiğince emin sallayarak onayladım. Eve gidip yalnız kalmak istemiyordum. Beni kaldırdı ve birlikte arabaya ilerledik. Nedense kendimi babamın yanındaymışım gibi hissettim. Babamın yanında olmak nasıl bir histi ki? Bay Sheldon o boşluğu kapatmamı mı sağlıyordu?
"Gel bakalım evlat, otur."
Arabaya bindik. Çantamı kucağıma verdi ve kollarımı sararak tuttum. Bay Sheldon sorunca evimin adresini söyledim.
"Xanthus, bir doktora görünmen gerektiğini biliyorsun, değil mi?"
Biliyordum ama reşit olmayan birisini kim alırdı ki? Kim muayene ederdi? Yapayalnızım, beni muayeneye götürecek kimse yok. Sessiz kaldım. Derin bir iç çektiğinde bana katlanamadığını anladım.
"Eğer durumun daha da kötüleşirse seninle bizzat ben ilgileneceğim çocuk."
Umurumda değil. Belki de bu insanlar olmasa daha iyi olur.
güzel bölümdü eline sağlık
Bu bölüm gerçekten etkileyici ve derin bir psikolojik gerilim taşıyor. Xanthus'un yaşadığı anksiyete ve korku, okuyucuya çok iyi bir şekilde aktarılmış. Çıyan metaforu, içsel korkuların ve kaygıların somut bir temsilcisi gibi görünüyor. Okul ortamındaki zorbalık ve yalnızlık hissi, birçok insanın yaşadığı bir deneyim ve bu durum, Xanthus'un ruh halini daha da derinleştiriyor.
Bu tür ebeveynler sen büyüdükten sonra ona yaşlılığında yardım etmezsen döner sana nankör der ve aşağılar