Her adım, geleceğin belirsiz sayfalarına yazılan yeni bir cümleydi; bazen cesaretle, bazen korkuyla ama daima umutla.
Nami ve Seiji annesi Miyuki'ye ait olan binaya geldiklerinde, Nami'nin heyecanı giderek yükseliyordu. Seiji, onun heyecanını fark etmişti ve destekleyici bir ses tonuyla,
- Merak etme, annem seni tanıyınca çok sevecek.
Nami gergin bir gülümsemeyle ona baktı.
- Umarım.
diye fısıldadı. Bu görüşme onun için sadece yeni bir iş imkanı değil, hayatının en büyük dönüm noktalarından biri olabilirdi. Derin bir nefes alıp, sağlam bir adım atarak yürümeye başladılar.
Büyük ve görkemli binanın girişinde duraksadılar, devasa yapının ihtişamı Nami’yi etkisi altına aldı. Yüksek cam panellerin güneşte parladığı binanın dış cephesi, adeta bir güç sembolü gibi göğe yükseliyordu. Modern mimarisiyle sade ama büyüleyici bir estetik yaratan bina, aynı zamanda Miyuki’nin güçlü ve etkileyici kişiliğini yansıtıyordu.
Otomatik kapılar, sanki onlar gelmeden önce açılmayı bekliyormuş gibi sessizce yana kaydı. İçeri adım attıklarında, mermer zemin üzerinde yankılanan ayak sesleri, binanın geniş ve yüksek tavanlı lobisinde yankılanıyordu. Duvarları süsleyen zarif tablolar, ince dokunuşlarla seçilmiş mobilyalar, altın rengi detaylarla bezenmiş şık avizeler, her detayda Miyuki’nin zarafetini ve gücünü hissettiriyordu.
Nami, derin bir nefes aldı; bu ihtişamın içinde bir an bile olsa cesareti kırılmamış, aksine bir adım daha atarken içinde yeni bir heyecan dalgası hissetmişti. Seiji, hafif bir gülümsemeyle ona dönüp göz kırparken, güven verici bir şekilde elini sıktı ve başıyla ileri işaret etti. Artık, her adım onları Miyuki’nin yanına biraz daha yaklaştırıyordu.
Girişte, Seiji’yi gördüklerinde, çalışanların bakışları hemen değişti. İçlerinden biri, hafifçe başını eğip hızla adımlarını Seiji’ye doğru yöneltti. Diğer çalışanlar da aynı anda, sevinçle karışık saygı dolu bakışlarla yaklaşarak, hemen ona doğru ilerlediler. Onlar için Seiji, yalnızca Miyuki’nin oğlu değil, aynı zamanda bu görkemli imparatorluğun geleceği, gücün simgesiydi. Birkaç adım sonra, yönlendiren çalışan, başıyla binanın derinliklerine doğru, uzağa, geleneksel ama zarif bir biçimde dekore edilmiş koridoru işaret etti.
"Annenize geldiğinizi ilettik. Sizi bekliyor, Seiji-sama," dedi.
Sesindeki saygı ve titizlik, Miyuki’nin etkileyici statüsünü bir kez daha hatırlatıyordu. Seiji, başını hafifçe eğip, sakin ama kararlı bir şekilde içeri doğru ilerlerken, çalışanlar adeta ona yol açtı, hepsi saygıyla geri çekilerek. Bu hareket, yalnızca bir oğulun annesine olan bağlılığını değil, aynı zamanda ailesinin gücünü ve prestijini de yansıtıyordu. Nami, Seiji'nin ardında sessizce yürürken, her şeyin ne kadar büyük ve güçlü olduğunu bir kez daha hissetti.
Nami ve Seiji, büyük ve lüks odanın kapısına geldiklerinde, Seiji hafifçe kapıyı aralayarak içeri girdi. Nami biraz geride kaldı, heyecanı daha da artmıştı. Seiji, odanın içindeki zarif atmosferi bir an gözden geçirdi ve ardından ona nazikçe elini uzatarak içeri adım atmasını sağladı. Miyuki’nin odası, modern ve şık bir şekilde döşenmişti; her şey özenle seçilmişti. Yumuşak ışıklar ve pahalı dekorasyon, buraya giren herkesi etkileyen bir huzur veriyordu. Nami içeriye adımını attığında, kalbi hızla çarpmaya başladı. Odanın atmosferi, ona bir adım daha atmayı zorluyordu, ama aynı zamanda onu geri çekmeye de çalışıyordu.
İçeri girdiklerinde Miyuki'nin gözleri Nami ve Seiji'yi taradı. Ayağa kalkarak onlara doğru yaklaştı. Nami, ilk kez karşılaştığı Miyuki’yi hayranlıkla izledi. Sandığından çok daha zarif ve güzeldi. Saçları, kızıla yakın kahverengi tonlarda boyalıydı ama sanki doğal gibi görünüyordu. Gözleri, kahverengiyle harmanlanmış kızıl bir ışıltı taşıyor, karşısındaki her şeyi etkisi altına alıyordu. Vücudu ise zarif bir mankenin fiziğini aratmayacak kadar kusursuzdu.
İkisi de Miyuki'nin karşısında durdu. Miyuki, zarif bir şekilde elini Seiji'ye uzattı ve Seiji, hızla elini tutarak nazikçe öptü. Nami, onları izlerken Miyuki’yi bir kraliçe gibi gördü; her hareketi, adeta zarafetle yoğrulmuştu. Miyuki, sakin ve kadınsı sesiyle konuştu:
– Hoş geldiniz.
Nami, büyülenmiş bir şekilde sadece sessizce durdu, kelimeler boğazında düğümlenmişti. Seiji, Nami'nin sessizliğini fark etti ve durumu düzeltmek için konuştu:
– Anneciğim, bu benim kız arkadaşım, sana çok kez bahsetmiştim.
Seiji'nin sözleriyle, Miyuki’nin gözleri aniden parladı, heyecanı her halinden belli oluyordu. Hızla adım atarak Nami’ye doğru yöneldi ve sesindeki coşkuyla:
– Nami, sen misin?
Nami, şaşkınlıkla neye uğradığını bilemeden, biraz kekelese de, bir şekilde cevap verebildi:
– E-evet, benim efendim…
Miyuki'nin o ciddi tavrı, karşısındaki kişinin Nami olduğunu fark edince hemen kayboldu. Gözlerinde parlayan bir sıcaklık vardı, ve hızla Nami'nin ellerini tuttu.
– Uzun zamandır seninle tanışmak istiyordum, Nami
Nami’yi kendine çekerek ona sarıldı.
Nami, şoktan şoka girmişti; içindeki karmaşa o kadar büyüktü ki, birisi ona durumu açıklamazsa, olduğu yerde bayılacaktı. Seiji, tam ortada kalmıştı, üçüncü bir şahıs gibi görünüyordu ama aslında böyle olacağını biliyordu. Annesi Nami'yi hep görmek istemişti. Ancak bu, Seiji'nin kıskanmayacağı anlamına gelmiyordu. Hemen annesiyle Nami'nin arasına girdi.
– Şey, farkındaysanız ben de buradayım!
gözlerini kıstı ve işaret parmağını annesine doğrultarak
– Senin çocuğun, hatırlatırım!
Seiji’nin sesindeki ciddiyet, hem Nami’yi hem de Miyuki’yi güldürmüştü. İkisi de kahkahalarla gülerken, Seiji'nin sinirleri iyice bozulmuştu. Hızla köşedeki koltuğa yürüdü ve ayaklarını yere sertçe vura vura oturdu, sanki 5 yaşındaki bir çocuk gibi kollarını kavuşturdu ve yüzünü astı.
Bu hâli, Nami ve Miyuki’yi daha da güldürmüştü.
Seiji, gözlerini karşısında duran iki dünyalar güzeli kadına dikti. Onların birbirleriyle iyi anlaştıklarını fark etti ve gülmeleri bittiğinde, ayağa kalkarak tekrar ikisinin yanına gitti.
– Anneciğim, yavaş yavaş asıl konuya gelelim.
Sesindeki ciddiyet her şeyin farkında olduğunu belli ediyordu.
Miyuki, oğlunun ne diyeceğini gerçekten merak ediyordu. Ciddi bir mesele olduğu kesindi çünkü, bu kadar sakin başlayan bir sohbetin nereye varacağını hissedebiliyordu.
– Gelin, şöyle oturalım.
Koltuğunu işaret etti. Ardından kendi koltuğuna geçip oturduğunda, gerçekten bir kraliçe gibi görünüyordu. Zarif duruşu, sakin tavrı, her hareketi sanki bir asalet taşıyordu.
– Bir şeyler içmek ister misiniz?
diye sordu, her zamanki kadar zarif bir şekilde.
İkili başlarını nazikçe sallayarak "hayır" dediler. Miyuki, gözleriyle onları izleyerek devam etti:
– Pekala, söyleyin bakalım, hangi rüzgâr attı sizi buraya?
Seiji, bir anlık duraklamanın ardından derin bir nefes alıp, damdan düşer gibi konuya girdi:
– Anne, Nami'nin bir işe ihtiyacı var.
Miyuki şaşkın bir şekilde Seiji'ye baktı, ardından Nami'ye yöneldi ve dudaklarından şu sözler döküldü:
– Bildiğim kadarıyla henüz reşit değilsin. Neden böyle bir ihtiyaç duyuyorsun, Nami?
Nami'nin yüzü, bu sorunun ardından bir anda soldu. Gözleri, içinde biriken duygularla doldu, ama bir şey söylemekte zorlandı. Bu soruyu nasıl yanıtlayacağına karar vermeye çalışıyordu.
– Ailemle aram hiç iyi değil ve babam beni iş bulmam ya da evlenmem için zorluyordu. Ben de evden ayrıldım. Ne yapacağımı bilmiyordum. Sonra yolda Seiji beni buldu ve bana yardımcı olabileceğinizi söyledi. Sizden ricam, beni bu eziyetten kurtarın, lütfen.
Nami'nin sesi, her bir kelimesiyle derin bir acıyı taşıyor, gözlerinden süzülen yaşlar istemsizce yüzüne damlıyordu. Ellerindeki titreme, boğazındaki düğümle birleşerek, onu daha da zor durumda bırakıyordu.
Miyuki, Nami'nin içindeki acıyı hissetmişti. Gözleriyle durumun ciddiyetini hemen fark etti ve yerinden yavaşça kalkarak, Nami'nin yanına oturdu. Yumuşak ama kararlı bir şekilde Nami'yi kucakladı. Bu ani hareket, Nami'yi şaşırtmıştı, ama aynı zamanda kalbine dokunmuştu. Miyuki'nin onu kucaklaması, o kadar sıcak ve içten bir duygu uyandırmıştı ki, Nami o an kendini daha da kırılgan hissetti. Yüreğini ısıtan bu yakınlık, tüm bastırdığı acıların bir anda dışa vurmasına sebep oldu. Nami, kafasını Miyuki'nin göğsüne gömüp hıçkırarak ağlamaya başladı. Ona hiç hissetmediği anne sevgisini hissettiriyordu. Gözlerinden akan yaşlar, içindeki tüm sıkıntıları ve korkuları dışarıya döküldü.
Miyuki, gözleriyle Seiji'ye işaret etti. Oğluna, Nami ile baş başa kalmak için dışarı çıkması gerektiğini belirtti. Seiji, durumu anladı ve ağır adımlarla odadan çıkıp kapıyı kapattı. İçeride yalnız kalan iki kadın, birbirlerinin yanında sanki tüm dünyayı unutmuş gibiydi. Miyuki, Nami'nin acısını dindirmek, ona güven verebilmek için yanında oluyordu.
– Sana yardım edeceğim, Nami. Seni çok güçlü bir kadın yapacağım, söz veriyorum. Bir daha asla ağlamana izin vermeyeceğim. Son kez ağla, son kez… Nami, bu senin için son ağlayışın olacak, yemin ederim.
Miyuki’nin sesi, kararlılıkla yankılandı. Ama sözlerinin arasında derin bir hüzün de vardı. Gözleri, dolu dolu ve ışıksız, Nami’ye bakarken bir damla yaş süzüldü. O yaş, geçmişindeki acıları hatırlatmıştı ona. Geçmişin gölgesi, şimdiki anın acısıyla birleşmişti.
Miyuki, Nami’nin gözlerindeki kırılganlığı ve acıyı fark ettiğinde, içindeki güç bir anda ona yöneldi. O an, tüm geçmişi bir kenara bıraktı. Miyuki, bir annenin içgüdüsüyle, Nami’nin acısını dindirmek, onu yeniden ayağa kaldırmak için kararlıydı. Nami’nin, hayatının karanlık zamanlarını geride bırakabilmesi için ona rehberlik etmeye, güçlü ve iradeli bir kadın olabilmesi için her şeyini verecekti. Bu sözler, Miyuki’nin ruhunda bir ateş gibi yanıyor, onu harekete geçiriyordu.
Nami’nin ağlaması, artık bir dönüm noktasının sonu olacaktı. Miyuki, onun içindeki gücü görmek istiyordu, çünkü Nami’nin içindeki potansiyel, Miyuki’ye göre, tüm dünyaya bedeldi. Gözlerinden süzülen yaşlar, aslında ona nasıl bağlandığının, nasıl onun için bir şeyler yapma arzusunun yansımasıydı.
Ve o an, Nami’nin içindeki tüm karanlıklar birer birer yok olmaya başladı; gözlerindeki kırılganlık, yerini umutla dolmuş bir cesarete bıraktı. Miyuki’nin sözleri, ona sadece bir el uzatmakla kalmadı, aynı zamanda yeniden doğuşunun anahtarını sundu. Artık, geleceği kendi elleriyle şekillendirecek güce sahipti; geçmişin acıları, sadece birer hatıra olarak kalacak ve Nami, yeni bir hayatın ilk adımlarını atarken, gücünü ve azmini her geçen gün biraz daha keşfedecekti.
---
BÖLÜM NOTU
Umarım bölümü beğenirsiniz (≧▽≦)
Yorum ve düşüncelerinizi belirtiniz lütfen.
İlk yorum yazan sen ol!
Henüz yorum yapılmadı