Ruan Qiuqiu, Gri Kurt’un yanaklarının yavaş yavaş renk kazandığını izlerken, karı kemiren o kurt yavrusunu hatırladı.
Sessizce Gri Kurt’un zayıflamış karnına baktı, ardından kendi cılız karnını elledi ve sessiz bir iç çekti.
Eğer açlık olmasaydı, bir zamanlar böylesine onurlu bir kurt iblisi, en zayıf formuna dönüşüp kar yemeyi kabul eder miydi?
Onun durumu kendisinden bile kötüydü. En azından Ruan Qiuqiu’nun yiyecekleri ve hayvan postları vardı. Ama bu kocası,kendi etinden ve bu soğuk mağaradan başka hiçbir şeye sahip değildi.
Gözleri yeniden yaşarırken, Ruan Qiuqiu soğuk taş yataktan kalktı ve tuhaf bir şekilde içini garip bir teselli hissi kapladı.
Bilinçsiz gibi görünen kurda bakarak alayla ''Hayatta kalmak zorundasın, yoksa seni gerçekten kurt kurutmasına çeviririm, Bay acil Durum yemeğim.” dedi.
-
Soğuk rüzgar yavaş yavaş mağaraya doluyordu. Ruan Qiuqiu, mağaranın yapısını keşfetmek için birkaç dakika harcadı ve kocasının sahip olduğu eşyaları saydı.
Bu mağara oldukça büyük sayılırdı ve etkileyici bir yüksekliğe sahipti. İçeri girildiğinde yaklaşık 20 metrekarelik açık bir alan vardı. Gri Kurt’un kürkü ve kanı bu açık alana dökülmüştü.
Birkaç adım daha içeri gidince mağara daralıyordu. Köşeyi döndükten sonra yaklaşık 30 metrekarelik bir yatak odası vardı. Odada büyük düz bir taş yatak bulunuyordu. Bu kadar büyük bir düz taş levhanın bulunması nadir bir şeydi. Üstelik oldukça yeni yapılmış gibiydi.
Eğer köşeyi dönmeden açık alandan dümdüz ilerlenirse, 5-6 metrekarelik küçük bir depolama odası görülüyordu. Bu odada soğuk bir taş tencere ve birkaç tahta kase vardı. Bunlar da yeni yapılmışa benziyordu.
Taş tencere ve tahta kaselerin dışında depolama odasında birkaç düz taş, biraz kurumuş odun ve iki çakmaktaşı vardı. Yatak odasında ise bir taş masa ve taş bir tabure bulunuyordu.
Bunların haricinde Ruan Qiuqiu başka hiçbir şey bulamadı.
Derin bir iç çekti ve acı bir gülümseme yerleştirdi yüzüne. Hayatın gerçekten zor olduğunu derinden hissetti.
Bu mağarada, dışı tamamen bir ormanla çevrili bir yaşama… Yanında sadece bir kurtla başlamıştı.
Her an bir iblis ya da canavar tarafından öldürülüp yenebilirdi. Bu hayatta hiçbir güvencesi yoktu. Kendi kıyamet sonrası dünyasına geri dönmeyi, orada su satmayı diledi. En azından, o dünyada karnı doyar, sıcak bir giyeceği ve sığınacağı bir yeri olurdu.
Yine de Ruan Qiuqiu şikayet etmeye sadece kısa bir an kendini kaptırmıştı. Hemen toparlandı.
Rüzgarın gelmediği bir köşe bulup depolama odasındaki düz taşlarla basit bir ocak kurdu. Tabanı oldukça ince olan taş tencereyi ocağın üstüne yerleştirdi ve dışarıdan tahta bir kasenin içinde temiz kar getirdi.
Biraz kurumuş odun getirdi, soğuktan acıyan parmaklarıyla çakmaktaşını aldı ve defalarca denedikten sonra nihayet bir ateş yaktı.
Karın eriyip kaynamasını beklerken, Ruan Qiuqiu içeri ve dışarı birkaç kez gidip Gri Kurt’un mağara içindeki ve çevresindeki kanını temizledi.
Bunun faydalı olup olmayacağını bilmese de kan kokusunun kolayca büyük hayvanları çekebileceğini biliyordu. Gri Kurt’un devasa kurt formuna dönüşürse onları alt edebileceğine inanıyordu, ancak bunun ağır bir bedeli olacağından emindi.
Riskleri olabildiğince önlemek daha iyiydi.
Hava yavaş yavaş kararmıştı. Ruan Qiuqiu, devasa ağaçlarla dolu, ürkütücü ormana bakıp ürperdi.
Şu anki durumu, buraya gelmeden önce hayal ettiği en kötü ihtimalden biraz daha kötüydü. Ama ne olursa olsun, yaşamaya devam etmek zorundaydı.
İlk yorum yazan sen ol!
Henüz yorum yapılmadı