Ruan Qiuqiu’nun üzerindeki hayvan postundan yapılmış kıyafetler oldukça basit ve kabaydı. Üst kısmı, kaba bir dolman kol tasarımına sahipti. Temelde, üst giysi iki yanından ellerin çıkabileceği delikler açılarak dikilmişti; alt kısmıysa etek gibi sarılmış tek parça bir hayvan postundan ibaretti.
O da kıyafetlerini değiştirmek istiyordu. Kısa etek giymeyi sevse de, kışın bu tür kıyafetler giymek fazlasıyla soğuktu.
Hayvan postlarıyla uğraşırken, Ruan Qiuqiu kendi kıyafetlerini düşündü. Sahip olduğu ve ''güzel'' sayılabilecek tek giysi, onun ''düğün kıyafeti'' idi.
Rou Yuerao’nun giydiği o saf beyaz hayvan postu gerçekten çok güzeldi. Ruan Qiuqiu da öyle sıcak ve güzel bir kıyafet giymek istiyordu. Ne yazık ki yoktu. Bu da muhtemelen, bir yan karakterle ana kadın karakter arasındaki farktı.
Birkaç saat sonra, Ruan Qiuqiu sonunda Bay Gri Kurt için kıyafetleri bitirdi. Yeni diktiği sade üst ve pantolona bakarken memnuniyetle gülümsedi.
Dikişler kaba ve seyrek olsa da, şu an giydiği kıyafetlerden çok daha iyiydi.
Belli bir kurdun özgüvenini incitmemek için, pantolonun bir paçasını kesik uzvunda bitiren bir tasarım yapmamış, onun yerine normal bir pantolon dikmişti.
Ruan Qiuqiu kurnazca göz kırptı. Erkek iblislerin fizyolojisini de düşünerek, açılabilir bir tasarım eklemişti. Fermuarı olmadığı için sadece deri bir kemerle bağlanıyordu.
Kocasının bu kıyafetleri gördüğünde nasıl tepki vereceğini bilmiyordu.
Ruan Qiuqiu, Bay Acil Durum Yemeği'nin vereceği tepkiyi merakla bekliyordu. Düşüncelerinden sıyrıldığında, biraz kızarmış yanaklarına bastırdı ve parlak gözlerini yavaşça indirdi.
Herhâlde çok sıkılmıştı; bu yüzden sürekli o kurdu düşünüyordu.
Uzun süre kıyafet dikmek onu biraz acıktırmıştı. Ama elde kalan zavallı miktardaki yiyeceğe bakınca tereddüt etti. Yemek yerine tahta kâsedeki ılık suyu içti.
Dış dünya bembeyaz karla kaplıydı. Manzara, sanki tamamen beyaza boyanmış gibiydi.
Ruan Qiuqiu’nun ayak sesleri dışında dünya sessizdi. Bu sessizlik insanın içine işleyen, yalnız ve kasvetli bir his veriyordu.
Ruan Qiuqiu tekrar tahta tabureye oturdu ve kaşlarının arasına bastırdı. Gözlerini yavaşça kapatarak, havadaki ruhsal enerjiyi ve su elementini daha iyi hissetmeye çalıştı.
Bu dünya tehlikeliydi ama havadaki ruhsal enerji ve çeşitli elementler, kıyamet sonrası dünyaya kıyasla çok daha yoğundu.
Daha önce öğrendiği uygulama yöntemini izleyerek, bu dünyadaki canlı ve açık mavi su elementini yavaşça meridyenlerinden geçirdi. Bir süre dolaştırdıktan sonra, suya ait ruhsal enerjiyi dantianında yoğunlaştırdı.
(Ç/N: Dantian, ruhsal enerjinin merkezidir.)
Nedense bu beden, ruhuyla kıyamet sonrası dünyadaki bedeninden çok daha uyumluydu. Sanki bu bedenin gerçek sahibi oydu.
Geçmişte, o dünyadayken bu kadar ruhsal enerjiyi özümsemesi bir saatini alırdı. Ama şimdi, uygulama hızı çok daha fazlaydı.
Eskiden bir turda özümseyebildiği enerjiyi, artık aynı sürede üç tur dolaştırıp özümseyebiliyordu.
Elbette bu, zihinsel olarak oldukça yorucuydu.
Uygulama sırasında gelen ağrı dalgaları dindikten sonra, dantianında on ince ruhsal enerji ipliği toplamıştı.
Ruan Qiuqiu kendini daha fazla zorlamadı. Zaten başı dönüyor ve güçsüz hissediyordu. Gökyüzünün karardığını görünce vücudunu sildi, ocağa biraz daha odun ekledi ve hızla taş yatağa çıktı. Uyumadan önce biraz daha aynı şeyi yapmaya karar verdi.
Çok açtı ama bugün artık yemek yiyemeyeceğini biliyordu.
Yorgunluktan bayılacak hâle gelene kadar meditasyona devam etti. Ruan Qiuqiu derin bir uykuya dalarken, içinden fırtınanın yarın bitmesini diledi. Avlanmayı denemek istiyordu. İnce bir kar tavşanı bile yakalayabilse, bu bile yeterli olurdu.
Tavşanlar çok sevimliydi ama aynı zamanda çok lezzetliydiler. Et yemek istiyordu—taze et, cızırdayan ızgara et, dışı hafif yanık kokulu… Üzerine biraz kimyon ve acı biber serpse, yağlı olup olmaması önemli değildi…
Gece çöktü ve her yer karanlığa gömüldü. Mağara sessizdi. Yalnızca nefes alışverişlerinin sesi duyuluyordu.
Ruan Qiuqiu mangal hayalleri görürken, Bay Gri Kurt aniden bir şey hissetti. Gözlerini bir anda açtı.
Zorlukla geri kazandığı iblis bilincini dışarı saldı. Mutlak karanlıkta, ormanın kenarında düşük seviyeli bir şeytani yaratığı ''gördü''. Yavaş yavaş mağaralarına yaklaşıyordu.
Bu yaratığın üç gözü ve üç ayağı vardı. Karda yürürken ''ka-da'' diye bir ses çıkarıyordu.


İlk yorum yazan sen ol!
Henüz yorum yapılmadı