Sean, yoğun bir baş ağrısı ile gözlerini araladı, gördüğü ilk şey.. tam yukarıda duran tavandan ibaretti. Sol tarafta, açık bir pencereden içeriye doğru güneş ışığı çarpıyordu, Sean bedenini hiç olmadığı kadar hafif hissediyordu, yavaşça doğrulmaya çalıştı ancak yerinden kalkamadan kaldı. Derin bir nefes alıp bakışlarını etrafta gezdirmeye başladı, olduğu yeri merak ediyor, inceliyordu.
Bu merak ise, onu zararlı çıkarmıştı. Sean hiç bilmediği bir evin içerisinde, hiç bilmediği bir odanın içerisinde duruyordu. Oda duvarlarında 'BURADAN ÇIK, BURADAN KURTUL, SAKIN KANMA, ÖLME, YAŞA' gibi cümleler kırmızı renk ile yazılı duruyordu ve tavan hariç tüm duvarları kapamışlardı.
Sean yazıları görmesi ile birlikte yerinden sıçradı ve olduğu yataktan kalkarak etrafına baktı, ilerisinde bir kapı bulunuyordu. Oda ise sadece duvarlar, bir pencere ve kapıdan ibaretti. Sean yavaş adımlarla kapıya doğru ilerleyip kapıyı açtı ve bir oturma odasına çıktı.
Oturma odasının içerisinde, yerin ortasında, saçları simsiyah ve gözleri kırmızı ile parlayan bir erkek çocuğu oturuyordu, karşısında ise siyah saçları olan ve yüzü garip şekilde belirsiz olan bir adam vardı, Sean garip şekilde olduğu yerde duruyordu. Koltukta olan adam ise, çocuğa bir şeyler anlatmaya başlamıştı;
"Eski zamanlarda.. tanrılar insanlığa ateşi verdiler çocuğum. Ancak, bu pek uzun sürmedi. Neden olduğu bilinmez tanrılar bir süre sonra insanların elinden bu ateşi aldılar. Ne acayip değil mi? Hem onlara ateşi verdiler, hem onlardan ateşi aldılar. Ardından Prometheus belirdi! Kurnaz, sinsi, akıllı Prometheus.. gitti ve tanrılardan ateşi çaldı! Ateşi insanlara geri verdi.. aslında armağan etti. İnsanlar bunun sonrasında mutlu ve huzurlu oldular, ancak buna kızan tanrılar Prometheus'u bir cezaya hapsettiler. Ne acı değil mi? İnsanların iyiliğini düşündün ancak, onlar sana bir gün bile bakmadılar. Bundan dolayı, insanlık bu virüse Prometheus dedi. Çünkü tanrılar insanlara yüz çevirdi. İnsanlar yeni dünyayı Prometheus olarak adlandırıp 6 bölgeye böldü çocuğum. Bu kısmı seni ilgilendirmez, seni ilgilendiren kısım, hayatta kalmak ve Cennet'in Doğusuna ulaşmak Sean."
Adam son cümlesinde bakışlarını küçük çocuktan çevirerek, kapı eşiğinde duran Sean'a çevirdi ve tekrar konuştu;
"Verdiğimiz sözü unutmadın değil mi? Orada buluşacağız."
Dediği anda, Sean'ın gözlerinden anlamsız yaşlar akmaya başladı, Sean bu konuşmayı ve bu sahneyi birebir hatırlıyordu. Çünkü yaşayan kendisiydi, ancak karşısında bulunan adam hakkında hiçbir fikri olmaması üzücüydü. Sean'ın gözlerinden akan yaşlar, yavaşça kana dönüşürken bir an gördüğü şey ile Sean bir çığlık atarak aniden uyanıp öne doğru fırladı. Bir anda bir kol onun önüne konuldu ve onu tutarak yerine oturttu, Sean derin derin nefesler alıp verirken gözlerini kolun sahibine doğru çevirdi, bu kişi Tristan'dı. Tristan'ı görünce biraz rahatlamış şekilde nefes aldı.
Tristan: "İyi misin? Sana bir iyi bir kötü haberim var.."
Sean: -derince nefeslenirken- "Önce.. önce kötü olandan başla."
Tristan: "Sen ve ben, bir asker olamayacağız.. çünkü son saniye bilincini kaybettiğin için elendin. Ben ise, sınavı terk etmek zorunda kaldım. Görüyorsun ya."
Sean'ın göz bebekleri bir anlığına büyümüştü, Tristan'a ilk baktığında fark etmemişti ancak Tristan'ın boğazında boydan boya olan bir kesik izi vardı.
Tristan: "Sen çok düşünmeden cevap vereyim, ölümden döndüm.. yani hala yaşıyorum, saçma düşüncelere girme. Ölüler ile kimse konuşamaz."
Sean: "Siktir.. ikimizinnde elenmesi.. iyi habere geç."
Tristan: "Artık sonsuz bir maceraya atılabiliriz!"
Tristan'ın cümlesi ile kısa bir süre suskunluk oluştu, ardından ikisi de kahkaha atıp sustuler ve bu sefer Sean konuşmayı başlattı.
Sean: "Anılarımın ufak bir kısmını hatırlıyorum Tristan. Bana bir yere ulaşmam gerektiğini söylüyor."
Tristan: "Bu iyi değil mi? Oraya ulaşabiliriz, yani.. başarırız."
Sean: "Sorun o değil, neresi olduğunu bilmiyorum. Bir fikrin var mı? Cennet'in Doğusu hakkında bir fikrin?"
Tristan: -ciddi bir ses ile-"Yok, 6 bölge var.. Yeni Asya, Yeni Avrupa, Muzip Bölge, Gaia Korucuları, Yasak Bölge ve şuan bulunduğumuz Prometheus Merkezi. Ancak, hiçbir zaman dediğin gibi bir yer duyduğumu hatırlamıyorum."
Sean: "Yalandan ibaret olamaz Tristan.. orayı bulmamız gerekiyor. Lütfen, sonsuz maceramız bu olsun."
Tristan hiç düşünmeden sağ elini yumruk şeklinde ona uzattı, Sean da aynı şekilde sağ elini yumruk şeklinde uzattı ve ellerini birbirlerine vurup aynı anda doğruldular. Sanki kordine olmuş gibilerdi.
Tristan: "O halde.. hazırlanalım, bir saat sonra merkez girişinde buluşuruz. Kolay bölgelere ilerler ve en sona dek gideriz, kabul mü?"
Sean: "Son gelen top."
Sean'ın dediği ile birlikte ikisi de direkt olarak koşmaya başladı, hazırlıklar için oldukları yerden ayrıldılar ve zaman akmaya başladı.
Son.
Anladım son?
Dediğini anlamadım 😭
Pardon anlamadım da sondan kastın ne?
Novel sonmu veriyor
Hayır hayır her bölüm sonunda olan son yazısı sadece 😗
İstersen son kelimesini çıkartabilirsiniz çünkü okuyucu belki yanlış anlar ama sen bilirisn