Bir Hikâyeyi Unutulmaz Yapan 5 Altın Kural

Bir Hikâyeyi Unutulmaz Yapan 5 Altın Kural

“İyi bir hikâye, seni kendi dünyandan alır ve başka bir evrene koyar. Gözlerini sayfalardan kaldıramazsın çünkü artık sen de oradasındır.”

Hepimizin hayatında iz bırakan bir hikâye vardır. Kimi zaman bir kitap, bazen bir film, hatta belki sadece birkaç paragraf. Peki bu hikâyeleri diğerlerinden ayıran neydi? Neden bazı hikâyeler yıllar geçse de aklımızdan çıkmazken, bazılarını ertesi gün unuturuz?

Bu yazıda, bir hikâyeyi unutulmaz yapan o görünmez ama etkili yapı taşlarına, yani o “altın kurallara” birlikte göz atacağız. Yazar olmasan da bir hikâye anlatıcısısın aslında – çünkü hepimiz hayatımızı, düşüncelerimizi, duygularımızı bir şekilde hikâyelerle ifade ediyoruz. Hadi gel, o hikâyeleri daha güçlü, daha etkileyici hale nasıl getiririz birlikte bakalım.

1. Hikâyeye Değil, An’a Başla
Birçok yazar “hikâyeye nereden başlamalıyım?” sorusuna takılır. Oysa önemli olan olayların kronolojisi değil, okurun içine çekecek o ilk kıvılcımı bulmaktır. En çarpıcı, en yoğun, en merak uyandırıcı an hangisiyse, oradan gir hikâyeye.

Örnek mi?
Birinin pencereyi açıp dışarı bakmasıyla başlayan bir sahne değil...
Birinin pencereyi açıp “O adam hâlâ orada bekliyor,” demesi çok daha fazlasını vaat eder.

İpuçları:

Okurun kafasında bir “neler oluyor?” sorusu oluştur.

Girişte karakterin sıradanlığı değil, sıra dışılığı dikkat çeksin.

2. Karakterlerini Sevdirmeye Çalışma, Onları Gerçek Yap
Bir karakteri sevdirmeye çalıştığında, genelde düz ve yapay bir şey ortaya çıkar. Ama karakterini gerçek yaparsan – ne tam iyi ne tam kötü – okur o karakterle bağ kurar. Unutma, insanlar kendilerini hatırlatan karakterleri unutmazlar.

İçsel çatışmaları olan, bazen hatalar yapan, duyguları karışık karakterler... İşte onlar hikâyenin kalbidir.

Küçük bir öneri: Karakterine bir "küçük sır" ver. Okur bunu bilmeli, ama diğer karakterler bilmemeli. O sır karakterin insani yönünü gösterir, okurun ilgisini diri tutar.

3. Atmosfer Kurmadan Olay Anlatma
Hikâyeyi anlatmak kolaydır. Ama okura hissettirmek… İşte ustalık orada başlar. Okur sadece ne olduğunu bilmek istemez, nasıl hissettirdiğini de duymak ister.

O yüzden, sadece “yağmur yağıyordu” deme. O yağmurun pencere camında bıraktığı sesi anlat, sokakta su birikintilerine basan çocuğun sıçrayan çamurunu göster.

Kokular, sesler, dokular… Bunlar, hikâyenin arka fonunu tuval gibi boyar.

4. Gerilim ve Merak Unsurunu Dengede Tut
Gerilim sadece korku hikâyelerine özgü değildir. Her hikâyede bir şeyin olup olmaması, bir kararın alınıp alınmaması ya da bir sırrın açığa çıkıp çıkmaması okuru bağlar.

Bir yerde okur şunu demeli:
“Dur şimdi, ne olacak acaba?”

İyi bir hikâye, okuru hiçbir zaman rahat bırakmaz. Hep azıcık huzursuz eder, azıcık merakta bırakır.
Bu, onların sayfa çevirmesini sağlayan şeydir.

5. Final, Kapanış Değil, Yankıdır
Bir hikâyenin son cümlesi, okurun zihninde en uzun kalanıdır. Tıpkı bir şarkının son notası gibi. İyi bir son, sadece hikâyeyi bitirmez; okurun zihninde yankılanır.

Bu bir çarpıcı bir cümle olabilir.
Bir ters köşe olabilir.
Veya sadece duygusal bir çözülme.

Ama ne olursa olsun, son sahne okuru ya bir duyguyla bırakmalı, ya bir soruyla. Belirsizlik bile bazen etkili bir son olabilir, yeter ki niyetli yazılsın.

Kapanış: Yazmak, Unutulmaz Olmak İçin Bir Davettir
Unutulmaz hikâyeler; büyük olaylara, mükemmel anlatımlara değil, samimi ve etkili anlatılan gerçek duygulara dayanır.
Sen de yazarken bu beş kurala bir pusula gibi bak. Hikâyen uzun olmasa da, iz bırakan bir cümleyle dünyayı değiştirebilir.

Ve unutma: Her yazdığın hikâye, bir iz bırakma şansıdır. Bazen bir okurun hayatına dokunursun, bazen sadece kendi ruhunu iyileştirirsin. Ama ikisi de kıymetlidir.



novebo yorum yok

İlk yorum yazan sen ol!


Henüz yorum yapılmadı

Novebo discord sunucusu